Sait Faik‘in Son Kuşlar hikâyesi şöyle sona erer:
”Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da görmeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. biz kuşları ve yeşilleri çok gördük. Sizin için çok kötü olacak. Benden hikâyesi.”
1952 tarihli bu hikâye, öyle sanıyorum ki, kuşlar üzerinden İstanbul’un bakılmış ilk falı. Bugün neredeyse silinip giden İstanbul tabiatının başına gelen hadiselerin başlangıç dönemlerindeki tanığıdır bu hikâye.
1978’de okurla buluşan, İstanbul’un toplumsal dönüşümünü şehrin tabiatı üzerine yansımaları ile okumaya çalışan bir eser olan Kuşlar da Gitti, İstanbul’un kuşlar üzerinden bakılmış bir başka falıdır. Yaşar Kemal‘in adeta gerçekleşmiş bir kehanetidir Kuşlar da Gitti.
Romanda, çoğu zaman olayların içinde yaşananları gözlemleyen, bazen de vakaları sonradan öğrenip nakleden bir anlatıcının ağzından, İstanbul’da insandan başlayarak şehrin tabiatına doğru büyüyen bir değişim ve yozlaşma anlatılır.
İnsanın yozlaşması ister kendisiyle sınırlı kalsın ister çevreye yayılsın, zulüm olarak tezahür eder. İnsan, istifadesine sunulmuş eşya ve tabiattan yararlandığı ölçüde ona şefkat ve merhamet etmekle de yükümlüdür. Yaşar Kemal, romanda dile getirmeye çalıştığı insanın yozlaşmasını bu minval üzere düşünebileceğimiz bir ”merhamet” odağında ele alır.
Yakaladıkları kuşları İstanbul’un meydanlarında, cami önlerinde Bizans’tan, Osmanlıdan beri süregelen bir gelenekle ”azat buzat, beni cennet kapısında gözet” diyerek satmayı meslek edinen yoksul çocuklar günler geçtikçe bir şey fark eder: Artık kimse kuş alıp azat etmek istememektedir. Kent hayatının insanları sürüklediği vahşi koşu, yavaş yavaş insanların içindeki merhameti silmektedir. Şehirde apartmanlar iyice çoğalmakta ve tabiat gitgide eksilmektedir.
”Günler geçtikçe dikenlik küçüldü. Şenlikköy, Yeşilköy, Ambarlı, Cennet Mahallesi, Telsizler, Menekşe, Florya, Basınköy kuruldu. floryanın o güzelim menekşe dolu koyağına çirkinin çirkini beton apartmanlar yığdılar. İşte kuşlara bu küçücük yer kaldı, denizle orman, Menekşeyle Basınköy arası… Ve kuşlar her yıl gelip bu küçücük dikenliğe sığınıyorlar. (…) Gelecek yıl işte burada şu bakır rengi dikenliğin yerinde için bulanmadan bakamayacağın çirkin beton apartmanlar, villalar yükselecek sokakalarında yalnız birbirne gösteriş yapmak, para para, yalnız para kazanmak için yaşayan insanlıklarını unutmuş yaratıklar caka satacaklar. (…) Belki kuşlar çok derin eski bir içgüdüyle, buraya o zaman kesilmiş olacak olan şu ulu çınarın üstüne, göğüne uğrayacaklar, bir an duraklayıp bir şeyler arayacak, bir şeyleri anımsamaya çalışacak, beton yığını evlerin üstünde küme küme dolaşacak, konacak bir yer bulamayıp bir uzak keder gibi başlarını alıp çekip gidecekler.”
Kuşlar da Gitti, Türkiye’nin siyasi, sosyal ve kültürel hayatı adına önemli bir dönemeci sayılan seksenli yılların arefesinde, İstanbul’da hayata tutunmaya, ona dâhil olmaya çalışan yoksul insanların, giderek vurdumduymaz hale gelen kentlilerin, insanların kalbinden merhametin kalkmasından nasibini alacak olan tabiatın ve kuşların tanıdık hikâyesi.
- Yaşar Kemal – Kuşlar da Gitti
- Yapı Kredi Yayınları – Roman
- 79 Sayfa