“Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın
Kendin içindeyken kafan dışındaysa”
Murathan Mungan
Merak, bir çocuğun hayatını, deneyimlerini ve büyüme serüvenini besleyen en kıymetli duygulardan biri. Ne yazık ki dünyadaki sistem, bize meraklı olmayı değil uyumlu olmayı öğretmek üzerine kurulu. Doğduğumuz andan itibaren, başkalarının yıkıcı bakışlarıyla ve sözleriyle mücadele etmeyi değil, onların dikkatini çekmeyecek şekilde uyumlu davranmayı öğreniyoruz. Bize sorulmadan belirlenen bir yığın kural ile boğuşarak büyüyoruz. Okul yıllarıyla birlikte bu uyumluluk programı iyice içimize başlıyor; çoğu zaman uyumluluğu bir başarı hikâyesi olarak gördüğümüz bile oluyor.
Landfill’inki de birçoğumuzunkine benzer bir hikâye. Bilmediği bir dünyada, kendisine pek de benzemeyen hayvanlarla ve Babagoo’nun kurallarıyla bir arada yaşayan kahramanımız, dışarının tehlikeli, içerinin güvenli olduğunu ve kurallara uyarsa hayatta kalabileceğini öğreniyor. Kendini bildiği, tanıdığı ilk andan beri dinlediği hikâye bu. Roman ilerledikçe fark ediyoruz ki Landfill’i aslında bu distopyanın orman çocuğu olarak da yorumlayabiliriz: Ait olmadığı parçalarla bir arada yaşamaya çalışan ancak kendisine öğretilenlerden daha fazlasına ihtiyacı olan, meraklı bir çocuk
Yazar, dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır, diyen Wittgenstein’ı hatırlatarak, Babagoo’nun kurduğu bu güvenli alan için dışarılıların konuştuklarından farklı bir dil kurguluyor. Babagoo, sadece ikisine ait anlamlarla yeni bir dil oluştururken, daha doğrusu dışarıda kullanılan dili bükerken, Landfill’in bildiğinin dışındaki dünyanın anlamını da büküyor. Ta ki korkunun ve kuralların hayatta kalmanın tek yolu olduğuna inandırdığı Landfill’in içindeki merak duygusu, diğer her şeye baskın çıkana dek. Burada ebeveynlere de önemli bir mesaj var aslında: Sevdiklerinizi, çocuğunuzu yalanlarla ve korku inşa ederek korumak iyi bir yol değil. Masallarda da gerçek hayatta da.
Bu romanı tam da pandemi günlerinde okumam tuhaf bir tesadüf oldu çünkü yazarın distopik anlatısında içeri ile dışarıyı, olduğun yere göre diğer tarafı anlamlandırma imkânlarının sınırlarını hem okudum hem deneyimledim. Bu süreçte birileri de bize sürekli tehlikenin nerede olduğuna dair açıklamalar yaptı. Birileri korktu ve kurallara uydu. Birileri merakına ya da belki de aptallığına yenildi, korkudan korkmadı. Çoğumuz aynı Landfill gibi dışarı adım attığımızda, gündelik hayata bu yeni normal içerisinde devam ettiğimizde ne olacağını merak ederken bir yanımızla da fena halde korktuk. Dolayısıyla son birkaç aylık süreçte dışarının, hepimiz için, tüm dünya için anlamı bir hayli değişti.
Romanın çevirmeni Esma Fethiye Güçlü’nün bir bir röportajında belirttiği gibi Çöpçüler’deki mekâna alışmak zor. Daha doğrusu romanı ilk bölümlerinde bu mekâna dair bir izlenim edinmek, içeri ile dışarının sınırlarını kavramak kolay olmuyor. Bunun, yazarın tercihi olduğunu düşünüyorum. Bunu, yazarın, okura, Landfill’in yaşadığına benzer bir endişe ve mekânsal bilinmezlik yaşatmak istediğini, ‘ben neredeyim?’ sorusunu okura da sordurmayı amaçladığı şeklinde yorumluyorum.
Çöpçüler, biz yetişkinlere önemli bir şeyi hatırlatıyor: Haklılık pahasına yalan söylemek doğru değil. Korktuğumuz için, sevdiklerimizi korumak için yalan söylemek de iyi bir seçenek değil. Biz tek çıkış yolunun bizim sandığımız şekilde olduğunu düşünürken, fark edemediğimiz ya da duygularımızın yoğunluğu sebebiyle göremediğimiz başka yollar da olabilir. Ve başkasının yolundaki taşı her seferinde kaldırmak, onu her seferinde uyarmak da iyi bir yöntem olmayabilir çünkü böyle yaparak, sevdiklerimizin hayatın getirdikleri karşısında güçsüzleşmesine neden olabiliyoruz.
Çöpçüler, her ne kadar gençlere yönelik yazılmış bir roman olsa da hepimizin büyüme masalının bir parçasını da içerisinde taşıyor.
- Çöpçüler – Darren Simpson
- Roman – Timaş Gençlik
- 320 sayfa
- Çeviri: Esma Fethiye Güçlü