Hayalet Gemi ve AltZine’den tanıdığımız Engin Türkgeldi‘nin kitabı geçtiğimiz ay Can Yayınları etiketiyle yayımlandı.
Türkgeldi’yle öykücülüğünü, edebiyat yolculuğunu ve Orada Bir Yerde’yi konuştuk.
İyi okumalar dileğiyle…
Söyleşi: Merve Akıncı Almaz, Caner Almaz
Geleneksel anlatıyla yakın bir ilişkin olduğunu görüyoruz öykülerinde. Çağdaş anlatılara ve yazarlara da selam vermekten kaçınmıyorsun bir yandan. Gelenekselle çağdaş arasında bir köprü gibi diyebiliriz. İlham kaynağın ya da seni etkileyen metinler/yazarlar demeyelim de… Sen öykülerini nasıl/nereye konumlandırıyorsun, nasıl bir etkiyle ortaya çıkıyor metinlerin?
İnsanın öykülerini bir yere konumlandırması oldukça zor. Bu biraz da zamanın göstereceği bir şey. Yine de geleneksel ile çağdaş arasındaki yelpazede kendime bir yer işaret etmem gerekirse, yerim çağdaşa daha yakın olur sanırım. Her ne kadar Orada Bir Yerde‘nin dünyası kadim bir dünyayı çağrıştırsa ve zaman zaman geleneksel metinlere göz kırpsa da, eninde sonunda çağdaş bir yazarın elinden çıkma. Çağdaş anlatının tekniklerini, bugünün kaygılarını barındırıyor. Zaten böyle de olmalı diye düşünüyorum, çünkü eskiyi taklit sanatın sadece yerinde saymasına, hatta geriye düşmesine neden olur. Duvarın üzerine yeni bir tuğla koymalı herkes. Ben belki bunu yaparken karışıma eski harçlardan da kattım, o kadar.
Ben de hepimiz gibi ilginç, kaliteli metinleri okumayı seviyorum. Bu bazen eski bir mit oluyor, bazen geçen ay çıkan bir öykü kitabı. Ama eski metinleri okuduğum zaman temel sorunlarımızın, eksiklerimizin, çelişkilerimizin, döngülerimizin değişmediğini görmek; onlara farklı bir biçimde tanıklık etmek beni çok etkiliyor.
Bir önceki soruya bağlı olarak, bir söyleşinde, “Dürüst olmak gerekirse klasik anlamdaki masallarla çok alakam yoktur. Ben masaldan çok söylencelere, mitlere, kadim anlatılara yakın hissediyorum kendimi,” diyorsun. Öykülerini yazarken bu yakınlığı sezdirmeye ya da göstermeye çalışmak gibi bir derdin oluyor mu yoksa tamamen kendiliğinden gelişen bir anlatım ya da tarz mı bu senin için?
Bunun kendiliğinden geliştiğini söyleyebilirim çünkü Orada Bir Yerde bir proje olarak başlamadı, kendini öykü öykü büyüttü, genişletti. Dil de benzer şekilde kendiliğinden gelişti, yazdıkça kendi yolunu buldu. Elbette bazı efsanelere, söylencelere, kutsal metinlere zaman zaman referanslar verdim, dil olarak modern sözcüklerden veya ifadelerden kaçınmaya çalıştım. Öte yandan, kimi tarihi romanlarda yapıldığı gibi eski bir dili kullanmak da istemedim. Çünkü bu öykülerimi “Orada Bir Yerde” dünyasında anlatma amacımla tamamen çelişirdi. Ben mümkün olduğunca gündeliğin parazitinin olmadığı, sade bir dünya anlatarak öze odaklanmayı istedim Orada Bir Yerde‘de. Bu nedenle dil de ne kadar sade, basit ve zamansız olursa, buna o kadar imkân vereceğini düşündüm. Tek temel izleğim buydu belki de.
Çağdaş öyküde çoğunlukla kullanılan postmodern unsurlar ya da deneysellik tamamen sinmiş değil metinlere. Elbette kendini gösteren, hissettiren bazı yerler var ancak salt bununla oluşturulmamış, yeni nesil öykücülerin tercihine nazaran daha sade alınmış. Kurmacada senin için aslolan, metni kurmana olanak sağlayan nedir? Özellikle tercih ettiğin ya da kaçındığın noktalar var mı?
Benim edebi bir metinden beklentim okuyanı etkilemesi, onun için bir şeyi değiştirmesi. Bu, okurun içinde gizli kalmış veya hassas bir yere nazikçe dokunmak da olabilir, onu omuzlarından tutup sarsmak da. “Orada Bir Yerde” özelinde konuşursak, öykülerde dil, oyun veya karakteri değil de, kurgu ve insanlık hallerini ön planda tutmaya çalıştım. Anlatmak istediklerimi en iyi bu şekilde ortaya koyabileceğimi düşündüğüm için tercihimi onlardan yana kullandım. Ama kurmacanın formülü, doğrusu yok sonuçta. Dille, oyunla veya karakterle istediğim etkiyi yaratabileceğime inanıyorsam, onlara başvururum. Bunun dışında, öykülerin sade ama etkileyici olmalarına, farklı okumalara açık olmalarına gayret ettim. Öte yandan çarpıcı olmak için okuru yanlış yönlendirmekten veya asıl meseleden feragat etmekten kaçındım.
Bazı öykülerinde karşımıza çıkan belli unsurlar, nesneler ya da tekrarlar daha sonra yer bulamayabiliyor. Yani duvarda duran silah her zaman patlamayabiliyor. Bu bazı okurlar için klişeden uzaklaşma ve kuralları yıkmak gibi görünse de bazı okurları rahatsız edebilecek bir durum. Bu bir tercih midir, böyle bir amaç mı güttün metinlerini oluştururken yoksa kendiliğinden gelişen, çok da farkında olmadan yaptığın bir şey mi?
“Orada Bir Yerde” roman değil öykü kitabı olduğu için her öyküyü, her ucu birbirine bağlamak gibi bir amacım yoktu. Benim isteğim kitaptaki öykülerin belirli bir atmosferi, belirli bir ruh halini ve dünyayı paylaşmasıydı. Bu nedenle o dünyanın flu bir portresini çizmeye çalıştım. Serpiştirdiğim unsurlar, öyküler arasında sınırları net olmasa da bir bağ kursun, böylece “Orada Bir Yerde” dünyası daha tutarlı, sürekli ve inandırıcı olsun istedim.
Öykülerinde zaman, mekân ve karakter gibi unsurları okura tamamıyla anlatmaktan kaçınıyor, bu unsurları muğlak bırakmayı tercih ediyorsun gibi görünüyor. Net bir şekilde şu zaman, şu tarih, şu mekân ve şu tipte, psikolojide bir karakter demek çok mümkün olmuyor. Buna, okuru metne dahil edip onun da yaratım sürecine katılmasını sağlamak için yaptığın bir oyun diyebilir miyiz yoksa zihninde çok daha başka bir amaç mı vardı?
Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, az önce de kısmen değindiğim gibi, okura her şeyin anlatılmasının gerekli olduğunu düşünmüyorum. Bazı noktalar, hatta çoğu nokta belirsiz kalabilir. Neyi hissettirmek, nerenin altını çizmek istiyorsam oralara odaklanmayı, öykü gibi ekonomik bir türde önemli ayrıntıları açıklayarak kuru kalabalıktan kaçınmayı istedim.
İkinci olarak okura her şeyi dikte etmenin inandırıcılığı, estetiği ve okuma zevkini öldürdüğünü düşünüyorum. Okur aradaki boşlukları kendince, hatta belki benden daha iyi doldurabilir. Buna izin vermek istedim. Bu muğlaklığı bazen ayrıntı düzeyinde tuttuğum gibi, bazen de çok daha kritik noktalarda kullandım. Örneğin, kitaptaki iki öykünün sonunu özellikle muğlak bıraktım. Okuyucunun yorumuna göre sonları bambaşka iki yöne gidebilir. Hatta şöyle diyeyim, bahsettiğim öyküleri yazarken iki olasılıktan birinin daha baskın veya akla yakın olmaması için özel bir çaba sarf ettim. Buna neden olabilecek ifadeleri törpüledim veya tırpanladım.
Okurlarının kafasında, özellikle Orada Bir Yerde ile bir Engin Türkgeldi anlatımı, dili oluşturduğun söylenebilir. Artık hep bu kanaldan mı ilerleyeceksin yoksa farklı üsluplar, teknikler de deneyecek misin?
Hep bu kanaldan ilerlemeyi düşünmüyorum. Arada hala “Orada Bir Yerde” tarzında, atmosferinde yazdığım öyküler olabilir, çünkü hayal gücümün uğramayı, oynamayı sevdiği bir yer orası. Fakat bu öykülerden bir kitap daha çıkar mı çıkmaz mı bunu zaman gösterecek. Çıksa dahi, bu muhtemelen son olur çünkü bir yerden sonra ben de okur da bundan sıkılırız diye düşünüyorum. Bundan beş sene sonra ben hala aynı yerde, aynı şeyi yapıyorsam kendimi geliştirememişim demektir. Anlatmak istediğim şeyler farklı bir anlatıyı, tarzı, dili gerektirecektir, ben de bunları keşfetmek, yaratmak durumundayım.
Yazarların, metinlerini hep kendilerinden, yaşantılarından, düşüncelerinden yola çıkarak anlattığı söylenir, çoğu zaman da buna inanılır. Bu elbette her zaman geçerli değil. Mesela “İlk Görüşte Ölüm” adlı öykünde, “Peki o zaman size sorarım, bir sanatçı kendi yarattığı bir güzelliği bozabilir mi?” diyor heykeltıraş. Sen onunla ne kadar özdeşsin mesela, aynı mı düşünüyorsun? “Daha güzelini yapamam,” deyip yok ettiğin bir eserin oldu mu ya da?
Yok ettiğim veya yok etmesem de gün yüzüne çıkarmayacağım bir çok öyküm var. Bozmak değil ama doğmadan öldürmek denebilir belki buna. Ama ben çoğu yazarın veya sanatçının ortaya koyduğundan çok daha fazlasını yok ettiğini sanıyorum.
Daha güzelinin yapıp yapamayacağını da insan ancak deneyerek görebiliyor. Zirve çoğu kez, inilince anlaşılan bir yer maalesef.

Engin Türkgeldi – Orada Bir Yerde / Can Yayınları – Öykü / 96 Sayfa
Altzine, Hayalet Gemi vb. bir geçmişin var aslında. Her ne kadar pek çok okur adını yeni duysa da uzun zamandır edebiyatla iç içesin, öykülerin yayımlanıyor. Orada Bir Yerde ise AltKitap’ta yayınlanan Gölgeler Ordusu’ndan çok uzun zaman sonra girdi hayatımıza. Öykülerini yayımlatmak için neden bu kadar süre geçmesini bekledin, bu süre zarfında nasıl bir ilişkin oldu öykülerinle? Beklediğine değdi mi ya da, neydi beklentin?
Kitap yayımlamak, edebiyatla olan ilişkimde çok önde yer almıyordu açıkçası, sanırım iki kitap arasındaki boşluğun en büyük nedeni bu. Gölgeler Ordusu’ndan sonraki dönem, mesleki kaynaklı bazı zaman dilimlerini saymazsak, büyük ölçüde edebiyatla geçti. altZine ve altKitap yayın kurulunda aktif görev aldım, öyküler yazdım, bol bol okudum. Yazdıklarımın bazılarını dergilere gönderdim, kimileri arşivimde duruyor, kimisini de sildim. İki sene kadar önce bir kitap dosyası hazırlama fikri artık aklımda iyiden iyiye yer edince, artık gerçekleştirmek istediğim bir fikre dönüşünce son beş altı yılda yazmış olduğum öykülerden belirli bir rengi, duruşu paylaşan, belirli bir kalitede olduğunu düşündüğüm öyküleri bir araya getirdim. Üzerlerinde çalıştım. Atmosfer, dil, konu bütünlüğünü sağlamak için eklemeler, çıkarmalar yaptım. Bunlara ek olarak birkaç tane de yeni öykü yazdım ve ortaya “Orada Bir Yerde” çıktı. Ben ortaya koyduğum işten memnunum fakat beklemeye değip değmediğine en iyi okurlar karar verecek.
Günümüz yazarlarına göre sosyal medyada vs. çok etkin değilsin, daha içedönük bir yaşantın olduğunu görüyoruz. Kitap çıktıktan sonra bu durum biraz daha değişti mi sence? Okurlarla ilişki kurmak olsun, röportajlar ve yazılar olsun… hayatında bir değişiklik olduğunu söyleyebilir misin?
Evet, görece olarak biraz daha sessiz, daha kendi halimde bir duruşum var denebilir. Kitap çıktıktan sonra gerek söyleşi ve yazılar, gerek okurlardan gelen yorum ve paylaşımlar nedeniyle twitter hesabım biraz daha hareketlendi açıkçası fakat bu da kısa süreli bir durum diye düşünüyorum. Söyleşiler, yazılar, okur ilgisi benden çıkıp yeni kitaplara kaydıkça bu hareketlilik de azalarak kaybolacaktır. Twitter dışındaki iki sosyal medya hesabımdaysa fazladan bir hareketlilik olmadı açıkçası. Eskiden neyi paylaşıyor veya paylaşmıyorsam, aynı çizgide devam ediyorum.
Hayatımda da büyük bir değişiklik olduğunu söyleyemeyeceğim. Elbette “Orada Bir Yerde” hakkında dile getirilen güzel düşünceler, kitaba gösterilen ilgi beni mutlu ediyor. Bunun gururunu yaşamak dışında önemli bir fark yok. Bir de günlük hayatımda temas halinde olduğum birçok insan, benim bu yönümü bilmiyordu. Bu vesile ile, çoğu kez şaşkınlıkla, öykü yazdığımı öğrenmiş oldular.
Çok klişe olacak belki ama, sormadan geçmek istemedik, günümüz öykücülerinden takip ettiğin, okunmasını önerdiğin kimler var? Kendi öykü anlayışına yakın gördüğün birileri var mı?
Bu soruyu haksızlık etmeden yanıtlamak imkânsız sanırım fakat ülkemizden Yalçın Tosun, Birgül Oğuz, Sine Ergün, Bora Abdo ve Mevsim Yenice yakından takip ettiğim öykücüler.