Her dönem kendine has alışkanlıklar meydana getirir. Tarih, tedâvülden kalkmış alışkanlıklarla dolu ve artık her biri arkeolojik bir çalışma nesnesi konumunda. Örneğin bir dönemin olmazsa olmazı mektuplar, kartpostallar ya da günlükler… Özellikle günlükler bir zamanlar insanların duygularıyla yüzleşmelerine ve başkalarına anlatamadıkları şeyleri yazarak rahatlamalarına olanak sağlıyordu. Yeni nesiller artık günlük tutmuyor. Onun yerine sosyal medyayı kullanarak sevinçlerini, hüzünlerini, kızgınlıklarını, kırgınlıklarını ve bilimum hislerini bu mecraya döküyor.
Bugünün sosyal medyası teknik olarak günlük tutmakla aynı işlevi görse de işleyişleri zıt yönlü. Sanal âlemin tüketim kültürünün kullanışlı bir aparatı oluşunu bir kenara bırakırsak aradaki en temel fark mahremiyet diyebiliriz. Günlükler belirli bir mahremiyeti beraberinde getiren ve kişinin kendisi için yazdığı ‘özel’ şeylerken sosyal medya mahremiyeti ortadan kaldırarak başkaları için yazılan ‘özel’ şeyler olarak karşımıza çıkıyor. Günlükler başkaları tarafından görülmemesi ve okunmaması için gizlenen ya da kilitlenen ve dolayısıyla değerini buradan alan şeylerken, sosyal medya paylaşımları değerini gören, okuyan ve haberdar olan kişi sayısından alıyor. Hasılı, değişen zaman alışkanlıkları, anlayışları ve dolayısıyla insan profillerini de değiştiriyor.
Kısa süre önce hediye olarak elime geçen “Acayip Şeyler Örüyoruz Başımıza”, insanın bu değişimine işaret ediyor. Kuzey Işığı Yayınları’nca neşredilen yüz yirmi altı sayfalık eserin müellifi V. Ferit Dedeağaçlı. Yazar, metindeki pasajları kitap alışverişleri sırasında ele geçen ajanda ve not defterlerininden derlediğini belirtiyor. İlk önce bölüm bölüm sosyal medyada yayınlanan bu pasajlar elden geçirilerek kitaplaştırılmış. Dedeağaçlı metni kronolojik akışa ve ardışık pasajlarda tek bir kişiye bağlı kalmadan hazırlamış. Dolayısıyla metin zaman ve kişi bağlamında karışıklık içeriyor. Kanaatimce bu durum okumayı çok daha ilgi çekici ve eğlenceli hâle getirmiş.
Bu ilginç kitabın konusu günlükler. Çalışmayı daha ilginç yapan ise toplam yirmi yedi günlükten pasajlar içeriyor olması. Kitapta yirmi yedi farklı insanın 1940’lardan 2000’li yıllara kadar uzanan bir zaman diliminde günlüklerine düştükleri notlar yer alıyor. Bu özellik çok renkli bir eserin ortaya çıkmasına neden olmuş. Öyle ki, hemen hemen her pasaj bir yandan yazanın karakteri hakkında bilgi verirken bir yandan da yazıldığı döneme dair bir alt metin sunuyor. Bu sayede 1950’lerin sosyo-kültürel anlayışıyla 1980’lerin sosyo-kültürel anlayışının farkını görebilmek mümkün hâle geliyor. Diğer yandan rahatlıkla kişilerin karakterlerine dair çıkarımlar yapılabiliyor. Fiziki veya ruhsal rahatsızlığı olanlar, esprili karakterler, duygusal mizaçlılar ya da yaş, cinsiyet, meslek gibi özellikler birkaç cümlelik pasajlarda kendini ele veriyor. Kullanılan dilin de zamana ve kişiye göre değişiklik gösterdiğini görüyoruz. Gerek anlam derinliği gerekse kullanım açısından bazı pasajlardaki dil ustalığı değme edebiyatçıları aratmayacak türden. Mizah ve edebi detaylar içeren bu keyifli kitap birkaç saat içinde okunuyor.
Son olarak kitaba dair bir şerh düşmek isterim. Açıkça söylemem gerekirse mahremiyet içeren mektup ya da günlüklerin kitaplaştırılmalarını pek doğru bulmuyorum. Özellikle hayatta olmayan kişilerin metrukelerinin didiklenerek mahremiyetlerini afişe eden yayıncılık anlayışı beni rahatsız ediyor. Acayip Şeyler Örüyoruz Başımıza’da her ne kadar günlüklerden bölümler yayınlanmış olsa da, başta kişilerin isimleri olmak üzere kimliklerine dair ifşa edici herhangi bir veri kullanılmamış olmasının oldukça önemli bir detay olduğunu düşünüyorum. Telif konusu veya yasal mevzuat bir yana özellikle mahremiyet açısından bu yöntemi bilinçli seçtiğini söyleyen yazarı hassasiyeti için kutlamak gerekiyor. Pasajlarda isimlerin olmayışı metin açısından kurgu-gerçek polemiğine yol açıyor gibi görünebilir lakin buradaki kişilerin hatırasına saygının çok daha önemli olduğu kanaatineyim.
- Acayip Şeyler Örüyoruz Başımıza – V. Ferit Dedeağaçlı
- Kuzey Işığı Yayınları
- 128 sayfa