Özet:
Unutma Bahçesi, mevcut yaşamlarını türlü sebeplerden bırakıp unutmayı tercih etmiş bir grup insan tarafından yaşam alanı olarak seçilmiş ütopik bir adadır. Hikâye, adanın kurucusu olan Şeref, hikâye anlatıcısı Tebessüm ve Olgun, Giray, Ferah, Cömert adlı karakterlerin adada birlikte yaşadığı bir zamanda geçmektedir. Unutma bahçesi, kişilerin gelip, istedikleri kadar kalıp sonra geri dönebilecekleri bir yerdir.
Kitapta ada ve orada yaşayanlara ilişkin “Sahibi tarafından yasal düzenlemeler yapılarak başka insanların kullanımına açık bir toprak parçası burası. Bizler toplumsal oyunu tümüyle reddetmiş insanlarız. Burada yaşama istekliliği gösterenlerin kimliklerinden sıyrılması gerekiyor. Sözünü oluşturup söyleme imkânı bulamamış, kendi eserini yaratıp ortaya çıkaramamış, böyle şeylerin düşünü bile kuramamış dilsiz, yenilmiş insanlar da toplum içinde kendilerine bir yer edinme çabasına son vermeleri koşuluyla burada var olabilirler.” ifadesi yer almakta ve unutma bahçesinde yaşamayı seçen kişilerin bu tercihlerinin sebebi en olası haliyle açıklanmaktadır.
Adada yaşayan herkesin belirli görevleri vardır. Kişiler hiyerarşi gözetmeksizin bir denge ve uyum içinde yaşamaktadır. Hikâye, adaya Cömert’in gelmesi ve bahçıvanlık görevini üstlenmesi ile başlamaktadır. Bu karakteri Şeref’in bir türlü kabullenmeyişi ekseninde ilerlemektedir. Şeref’in temel gayesi hem içinde bulunduğu doğa ile hem de adada kalanlar ile büyük bir uyum halinde yaşamaktır. Ancak Cömert’in gelişi bu uyumu bozar. Çünkü Cömert, diğerlerinin kanıksadığı kuralların bir kısmını sorgulamayı ve itiraz etmeyi seçer. Bu da iki karakter arasında tüm hikâye boyunca Tebessüm tarafından okuyucuya aktarılacak büyük çekişmeyi yaratır.
Mevsimin yaz olmasıyla birlikte adaya gelen yeni karakterler ile düşünce biçimleri çeşitlenir; kurgu çoğunlukla kişilerin fikirlerini ortaya koyduğu felsefe temelli sohbetler/diyaloglar etrafında ilerler. Kitap odağına aldığı Şeref-Cömert çekişmesinin somut bir sonucu olarak Cömert’in Şeref’i vurması ile sona yaklaşır. Bu eylem kitapta yer yer flu detaylar okuyucuya aktarılır. Ancak olayın gerçekliği ütopik bir dünyada yaşanması olası her olay gibi tartışmaya açıktır.
Değerlendirme:
Unutma Bahçesi, dağınık bir şekilde aktarılan bir kurguya yedirilmiş “unutmak, anımsamak, hatırlamak” kavramlarını odağına alıp bunu tartışmaya açan bir romandır. Kitap, roman olarak geçse de kurgu kısmı birçok yerde geri planda kalmaktadır. Yazar, okuyucuyu olan bitenden daha çok fikirler, kavramlar üzerine düşündürmeyi hedeflemektedir.
Kitaptaki diyaloglar ve karakterler arasındaki tartışmalar dikkatli her okuyucuyu kavramlar üzerine düşünmeye ve irdelemeye itiyor. Karakterlerin unutmayı çabaladıkları şeylere ve bunun yöntemine dair anlatımlar olabildiğince bulanık; boşlukların okuyucu tarafından doldurulması isteniyor. Kitabın çok hızlı akan bir yapıda olmayışı, görece yoğunluğu bu boşlukları okuyucunun zihninde çabalama zorunluluğundan ileri gelmektedir.
Kurgunun geçtiği yer, ütopik bir ada. Bu ütopyanın bize hem doğası hem mimarisi okuyucuya uzun uzun tasvirlenmektedir. Bir ütopya için fazla gerçekçi olan bu tasvirler okuyucunun hikâyedeki tüm bulanıklığa rağmen mekânları gözünün önünde canlandırmasını sağlamaktadır.
Kitap aslında unutma kavramı ile ilgili türlü bilgileri, fikirleri, tartışmaları içermektedir. Kurgu bu temel kavram etrafında çizilmiştir. Bu kavramı vurgulamak amacıyla kitabın içinde belirli aralıklarla yerleştirilmiş farklı yazarlara ait metinleri yer almaktadır. Bu teknik ile kitap, roman türünün ötesine taşınarak bir araştırma metni zenginliğine erişmiştir.
Alıntılar:
“İlk bakışın gücüne inanırım ben. O zaman karşımızdaki insanın ruhu bir kereliğine, asla unutamayacağımız biçimde, en gizli köşelerine kadar aydınlanıyor.” Sf.27
“Sürekli yeni insan görmek hep rüzgârda kalmaya benziyor. Gözlerimin, yüzümün acıdığı oluyor.” Sf.36
“Hiç yaşamadığımız, yaşamayacağımız şeylerin anısına da sahip olabiliriz… Düşünü kurarak” Sf. 51
“Bütün istediğim yaşayacağım şeylerin daha sonra hatırlayacağım hafiflikte olmasıydı.”Sf.58
“Kötülük bir anda örgütlenip yayılıverir, iyilik güç gösterisi yapmaz, zavallı ruhludur iyilik.” Sf.62
“Unutmak, bir insan için bütün bir zamanı unutmakla olanaklıdır. Bir bakışı unutmak istediğimizde, büyük bir yitimi göze almak zorundayız. Ancak böyle bir yitimin neden olacağı yıkımın altından kalkabilirse insanın yeni bir yaşamı olabilir ve insan bu yeni yaşamına çok derin bir bilgiyle, kaybın bilgisiyle sahip olur.” Sf. 95
“Söyleyebilirim artık, son bakışın gücüne inanıyorum ben. Ayrılıp giden insanın ruhu bir kereliğine asla unutamayacağımız biçimde en gizli köşelerine kadar aydınlanıyor.” Sf. 146
“Boşluğu ölçebilen tek şey var, sızı…” Sf. 150
“Zamanın tuhaf bir adaleti var sanki. Eksi defterleri karıştırıp geçmişi anımsamak bugünü unutmamızı sağlıyor.” Sf. 198
“Uçup giden kuşların arkasından baktığımda hüzünlenirim hep. İçim o çocukluk duygusuyla titrer; salıncaktan sanki o an indirilmişim gibi… O uçuşu kaybedeli uzun yıllar oldu, derim kendime…” Sf. 247
“İnsan ise geçmişin büyük ve hep büyüyen ağırlığına karşı direnir; bu onu yere bastırır, eğip büker, onun yürüyüşünü bir görünmez ve karanlık yük gibi zorlaştırır.” Sf.270
- Latife Tekin – Unutma Bahçesi
- Can Yayınları – Roman
- 280 sayfa