Bir yaştan sonra masal okunmuyor sanırım. Ya da okunursa farklı sebepleri veya amaçları oluyor insanın. Sorumluluk veya zorunluluk dışında uzak durulan klasik metinlerdeki gerçeklik bugünün anlam dünyasında tutunamıyor. Tam burada edebiyat türlerine ve edebiyatçıların özgün diline düşüyor iş. Fantastik, ütopik, distopik, bilim kurgu, grotesk gibi gerçeküstü ve/veya gerçekdışı anlatı türleri yeni bir masalsı dil oluşturuyor. Modern insanın bir açmazı mıdır yoksa kadim insanın derunundaki geleneksel kodun bilinçdışı açığa çıkışı mıdır bu bilemiyorum ama sıradışılığın yanında psikolojik bir atmosferi olan bu eserler okutturuyor kendini. Öyle ya da böyle, modern masallarla karşılaşıyor okuyucu ve okuyor.
April Yayıncılık etiketi taşıyan Bin Yıllık Hemşehri böyle bir roman. Sıradışı ve psikolojik bir kurgusu var. Yüz yetmiş dört sayfalık kitabı, ismi ne kadar gerçek ne kadar müstear bilemiyorum ama Halil Babilli yazmış. İstanbul’un Osmanlı tarafından alınışına dayanan hikâye kendi içinde asırlar boyu gelişerek ilerliyor. Romanın kahramanı gelinciğe dönüşmüş bir insan. Adı kısaca Teo. Diğer bir çok Bizanslı gibi savaş sırasında Ayasofya’ya sığınan İstanbul halkından biri olan Teo imparatorluk kütüphanesinde çalışan bir gençtir. Aynı yerde görevli olan babası sayesinde iyi eğitim almıştır ve bir kaç dil bilmektedir. Kütüphanede çalışması nedeniyle birçok eserin içeriğine vakıftır. Rum asıllıdır, Hıristiyandır. Ayasofya’ya toplananların tümü gibi Türklerden kurtulmak için dualar etmektedir. Osmanlı’nın eline düşmemek için edilen dualar karşılık bulmuş ve gelincik olarak hayatına devam etmesine müsaade edilmiştir Teo’nun. Değişimin şokunu atlattıktan sonra yeni hâline alışmaya çalışır. Zorlanır, tehlikeler atlatır, ölümlerden döner. Gelincik olmasıyla birlikte bir ölümsüzlük tılsımına kavuştuğunu farkeder. Felaketleri zarar görmeden atlatmakta veya yaralanırsa kısa sürede iyileşmektedir. Üzerindeki kutsiyet ya da lanetin ölümüyle sona ereceğini düşünmeye başlar. Bir gelinciğin ömründen fazla yaşadığını farkettiğinde becerilerini geliştirmeye karar verir. Zor olsa da tekrar yazı yazmaya başlar. Ardından sıbyan mektebi, kilise, cami, sinagoglara gizlice giderek bilgi dağarcığını genişletir. İstanbul halkının gezli kapaklı hâllerine tanık olur. Konuşabilmektedir fakat insanlardan uzak durur zira konuşan bir gelincik insanlara hoş görünmemektedir. Teo zamanla sahip olduğunu yetenekleri kullanarak ahalinin sorunlarını çözmeye başlar. Karşılığında gazete, sucuk gibi şeyler talep etmektedir. İnsanlarla iletişimi kendini göstermeden sırf yazı yoluyla kurar. Mektup veya gazete ilanlarıyla görür işini. Farklı zamanlar, farklı karakterler hatta farklı coğrafyalarda sürer bu macera.
Sayfaları çevirdikçe Babilli’nin geniş hayal dünyasına şahit oluyor okuyucu. Yedi farklı hikâyeden oluşan metinde Bosnalı cüce Vasili, Yahudi canavarı golem, Rum canavarı deniz ifriti karakoncalos, Yahudilerin taptığı altın buzağının parçasından yapılan lanetli para gibi ilginç karakterler yer alıyor. Halil Babilli eserinin bir tarih metni olmadığını, fantastik bir roman olduğunu belirtiyor ve asırlar boyu devam eden bu sıradışı maceraya okuyucuyu dâhil ediyor. Mitolojik, teolojik, sosyolojik ve kültürel boyutları bir hayli yüksek olan bir eser Bin Yıllık Hemşehri. Hayali bir metin olmasının yanında bazı tarihsel verilerle de iç içe geçen bir yapısı var. Buna gerçekliği içeren bir gerçekdışılık diyebiliriz. Satır aralarında Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlıktan detaylar bulunuyor. Ortaçağ’dan Bizans’a, İstanbul’dan yeni dünyaya ve oradan modern döneme uzanan bir yanı var eserin. Bütün bu özellikleriyle Bin Yıllık Hemşehri oldukça sıradışı ve merak uyandırıcı bir roman. Son söz olarak, eserdeki üslubun İhsan Oktay Anar’ın üslubuna yakın olduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla İhsan Oktay Anar sevenler için Bin Yıllık Hemşehri yerinde bir öneri olacaktır.
- Bin Yıllık Hemşehri – Halil Babilli
- April Yayıncılık – Roman
- 176 sayfa