“Ölürsem güzel bir ölü olurum,
Saçlarıma yuva kurar bir anda kirpiler,
Kar, örtemeye kalkışır gökkuşağını,
Ve onurlu, yoksul böceklerin gazetecisi
Ben gülümserken resmimi çeker.”
İkinci Yeni Akımı’nın önemli temsilcilerinden Ülkü Tamer, 20 Şubat 1937’de Gaziantep’te doğdu. İlköğretimini Gaziantep’te tamamladıktan sonra İstanbul’da Robert Koleji’ni bitirdi.
Daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırırsa da yarım bırakarak, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nde öğrenimine başladı ve mezun oldu.
Ülkü Tamer’in sanat dünyasında şair olarak tanınmasına karşın tiyatrocu, senaryo yazarlığı, çevirmenlik, anı ve hikâye yazarlığına uzanan geniş bir ilgi alanı vardır. Anıları ve hikâyeleri yer yer kapalı, hatta anlamı örtük şiirinin arka plânını görmek açısından değerli bulunmuştur. İmgeci şiirlerinde de açık seçik şiirlerinde de kendine özgü bir dünyası hep vardır.
Sanat hayatında ilk ürünü küçük yaşta yazdığı Duygular Konuşuyor (1948) adlı bir perdelik bir okul piyesi idi. Dünyanın Bir Köşesinden Lucia isimli şiiri, 1954’te Kaynak Dergisi’nde yer aldıktan sonra edebiyat dünyasında tanınır olmaya başlar. 1950’li yıllarda Garip şiirinin eleştirildiği zamanlardır. Kendine yeni yollar arayan genç şairlere Ülkü Tamer de katılır. Değişik imgeler ve ögeler deneyen şair, zamanla durulur ve kendi özgün sesiyle İkinci Yeni Akımı’ na katılır. 1959’da basılan ilk şiir kitabı “Soğuk Otların Altında” ile başlayarak İkinci Yeni duyarlılığını yansıtan soyutlamalara yönelik, yoğun, özgün bir imge anlayışı geliştirdi. Ayrıca 1967 Yeditepe Şiir Armağanı “İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür” şiiri ile aldı.
“…Gökyüzü ayaklarımın ucundan başlıyor.
Ağzımın kemiğinde dağınık bir şiir tadı.
Gürgenler ve kayınlar avdan dönüyor.
Sırtsız atmacalar çizerdim şimdi
Bir kayığın yelkeni geçseydi elime;
Unutmazdım, yelkenin bir köşesine
Tabut başlı bir avcı yerleştirirdim.
İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür.”
Cemal Süreya onun için: “Hayatın, ölümün ve her şeyin amatörüydü Ülkü Tamer” demişti. Ülkü Tamer ise Cemal Süreya şiirinde;
“Tanrı,
Bin birinci gece şairi yarattı,
Bin ikinci gece Cemal’i,
Bin üçüncü gece şiir okudu Tanrı,
Başa döndü sonra,
Kadını yeniden yarattı.”
Daha sonra yalın bir dil kullandığı şiirlerinde giderek toplumsal kaygılar ve düşünce öğeleri ağırlık kazandı. 1964 – 1968 yılları arasında özel tiyatrolarda oyunculuk yaptı. Kendi oyunculuğunu yeterli bulmadığı için tiyatronun dışına çıktı. Bu dönemine dair anılarını, Bir Gün Ben Tiyatrodayken… Kırk Sanatçıdan Tiyatro Anıları kitabında anlatır;
“Eskiden tiyatro anıları sık sık anlatılırdı. Kısa süren oyunculuk döneminde, tanımaktan onur duyduğum tiyatro ustalarından ne anılar dinledim. Bu anılardan bazılarını, söz gelimi Toto Karaca’nın, Mehmet Karaca’nın anılarını kendi sesleriyle kaydetme olanağı buldum, bazılarını ise hemen kâğıda aktardım. Bu ustaların, özellikle bizden önceki dönemlerde sahneye gönül vermiş olanların anıları, sadece tiyatro alanında eğlenceli renkler içermiyor. Tiyatroya yaklaşımımızdan hareket ederek Türkiye’nin yakın tarihinden ilginç ayrıntılar da yansıtıyor. Kötü bir tiyatro oyuncusuydum ben. Ama gönlümün sahnede olmadığını anlamam beş yıl sürdü. Bu beş yıl içinde bende ilginç olaylar yaşadım.” (Bir Gün Ben Tiyatrodayken… Kırk Sanatçıdan Tiyatro Anıları, 2003)
Tiyatronun dışına çıktığı zaman çeviri çalışmalarına ağırlık verir. Euripides, W. Shakespeare, A. Çehov, B. Brecht, A. Miller, E. lonesco, J. Steinbeck, T. S. Eliot, H. Ibsen gibi yazarlardan otuzun üzerinde oyun çevirmişti. 1965 yılında Mitologya kitabının çevirisiyle Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü’nü de kazanan Tamer, onlarca eserin çevirisine imzasını atmıştı. Harry Potter ve Felsefe Taşı bunlardan sadece birisiydi. (https://www.neokuyorum.org/ulku-tamerin-cevirisini-yaptigi-15-kitap/ )
Tomris Uyar ve Ülkü Tamer’in aşkı ikilinin tanıştıkları kolej yıllarına dayanır. Ülkü Tamer ve Tomris Uyar kısa sürede evlenirler. O sıralar Tamer soy ismine sahip olan Tomris Uyar ilk çevirisi olan Tagore’den “Şekerden Bebek”i bu yıllarda tamamlar. İkilinin belki de çok farklı şekillerde sonuçlanacak ya da daha uzun yıllar devam edebilecek olan evliliği hazin bir son ile noktalanır. Tomris Uyar ve Ülkü Tamer’in Ekin isminde bir kızları olur. Bebekleri henüz birkaç aylıkken sütten boğulur. Bu büyük kayıp ikilinin ayrılığı ile sonuçlanır.
1960’lı yıllarda A Dergisi kadrosu içinde yer aldı. Daha sonra Milliyet Yayınları’nda çalışırken Milliyet Çocuk, Milliyet Sanat dergilerini, yayınevinin sahip değiştirmesinden sonra Karacan Yayınları ile 1980’lerin önde gelen dergilerinden Sanat Olayı Dergisi’ni yönetti.
Milliyet Çocuk Dergisi ve Jül Vern eserlerinin çizgi romanlarıyla, çocukluğu 1970’lerin ikinci yarısına denk gelen bir kuşağın hayatını değiştirdi. 1990’ların sonunda Radikal Gazetesinin Cumartesi Ekinde köşe yazarlığı yaptı. 2010 – 2013 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesi’nde de köşe yazarı olarak katkıda bulundu.
1991 yılında Alleben Öyküleri adlı kitabıyla Yunus Nadi Öykü Armağanı’nı aldı. Onat Kutlar Ülkü Tamer’den 27 Aralık 1991 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde, Onat Kutlar’ın Gündemdeki Sanatçı köşesinde “Hep şaşırtır insanı Ülkü Tamer. Öğrenci olduğumuz ve bir yandan da dergi çıkardığımız yıllarda, bir gün elinde bir futbol topuyla İkbal Kıraathanesi’ne gelir, başta Orhan Kemal olmak üzere usta futbolculara ve biz acemilere bir öneride bulunurdu: “Hadi Memet Fuat’lara gidiyoruz. Altunizade’ye. Maç aldık…O maçlarda Orhan Kemal çok şık goller atardı. Bu kez gene şaşırttı bizi. Şair Ülkü Tamer, son yılların en güzel öykü kitaplarından birini yayımladı: “Alleben Öyküleri.” Fethi Naci de bayıldı öykülere, iyi kitapların ve yazıların gizli kâşifi Zeki Ökten de. Yıllar önce Memet Fuat’ın bize sevdirdiği Truman Capote tadında, şiirsel, duyarlı, yaşam gücü merak ve özel bir mizahla yüklü öyküler. Birinci basım hemen tükendi. Demek ki sizler de sevdiniz. Kitap 1991 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazandı. Ve sanatçısını son ayların gündemine getirdi, orada tuttu. “Alleben Öyküleri”nin benim için özel bir anlamı daha vardı. Bu kitap çocukluğumun kentine aitti: Gaziantep’e. Sanki kahramanlarının tümünü tanıyordum. Sitti Zeynep’i, Macı Hüseyin’i, Çete İsmail’i, Şekerci Asım’ı, hepsini.“Niçin Alleben? Niçin Gaziantep Ülkü?”
Rakı kadehinden bir yudum aldı. Neşeli yüzü hafifçe kızarmış “İnsanın anayurdu çocukluğudur. Belki de ondan…” dedi.”
Gaziantep, Alleben hep hayatında vardı. Çünkü ana yurdu çocukluğuydu ve 5 Mayıs 2002 tarihli yazısında Nakip Ali Sineması’nı anlattığı günden ve eski Antep özleminden şöyle bahsetti; ( http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ulku-tamer/antepte-bes-gun-861712/ )
“Nakıp Ali’nin Sineması’nı anlattığım gün, dinleyicilerden biri Eski Antep özlemini dile getirdi. Her şeyin değiştiğini, bozulduğunu söyledi, o ortama dönüp dönemeyeceğimizi sordu.
Gerçekten de bir başkaydı Eski Antep. Ama benim için başkaydı. Yaşıtlarım için başkaydı. Bizden yaşlı olanlar, belki bizim çocukluğumuzun kentini yadırgıyorlardı. Biz şimdi nasıl ‘Aaah, nerede şimdi o sinemalar, meyan şerbetçiler, dokumacılar, bakırcılar kenti’ diye iç çekiyorsak, bugünün çocukları da herhalde yarın, ‘Nerede o bilgisayarlar, nerede o televizyonlar, nerede o internetler’ diyecekler.
Geçmişi tatlarıyla anmak güzel şey. Ama geçmişi özlemek, eskiyi yaşamak için aynı şeyi söyleyemem. Yarına umutla bakacaksak, bugünü yaşayarak geleceği kurabiliriz.
‘Nakıp Ali’nin Sineması’, bize katmış olduğu zenginliklerle yerinde kalmalı. O zenginlikleri çoğaltacak renkleri günümüzde aramaya bakmalıyız.”
2004 Dünya Şiir Günü Büyük Ödülü’nü kazandı. Zülfü Livaneli, “Güneş Topla Benim İçin” albümünde Ülkü Tamer’in Antep Neresi kitabındaki şiirleri besteledi. Şiirleri Ahmet Kaya (“Üşür Ölüm Bile”), (“Gül Dikeni”); Edip Akbayram (“Ağıt”) ve Grup Yorum (“Düşenlere”) tarafından yorumlanarak geniş dinleyici kesime duyuruldu.
https://www.youtube.com/watch?v=Fv7yDU4SsNc
Ayrıca Ülkü Tamer’in “Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.
İyi nişan alırdı kendini asan zenci,
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci…
Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen” dizelerini yazdığı “Konuşma” şiiri Onur Ünlü’nün Güneşin Oğlu filminde Haluk Bilginer tarafından ustaca yorumlandı. Şiir bu yorumuyla herkesin dikkatini çekti.
Ülkü Tamer 50 yılı aşkın sürede ürettikleriyle Türkçe şiirin en büyük isimlerinden biri olarak görüldü ve kendisinden sonraki kuşağın yol göstericilerinden kabul edildi. 2014’te Türkiye Yazarlar Sendikası ile Milas Belediyesi’nin düzenlediği Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü aldı. 2014 yılında Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’ne layık görülmesinin ardından kendisiyle BirGün için yapılan söyleşide “Adınıza bir edebiyat ödülü verilecek olsa ne düşünürdünüz?” sorusunu sorulmuş ve “İleride adıma bir ödül konulursa neler hissedeceğimi hiç bilemem. Şu anda Melih Cevdet’in de Behçet Necatigil’in de bilemeyeceği gibi. Adıma bir ödül konulmasını pek istemem. Mutlaka olacaksa, bir “ilk kitap”a verilmeli” cevabını vermiştir. ( https://www.birgun.net/haber-detay/ulku-tamer-in-ardindan-biz-de-sana-tesekkur-ederiz-210531.html )
(Ülkü Tamer ve eşi Neslihan Tamer)
Nesli’yle Konuşmalar
avlu. ikindinin anayurdu.
önce avluya gelirdi ikindi,
sonra çatıya çekilirdi
gölgelerin sessizliğine takılarak.
kumru kuşlarını akşama hazırlardı.
denizi düşünürdüm zerdali ağacının altında,
dergilerde resimlerini gördüğüm denizi.
ikindi nasıl sarmalardı o büyük suyu?
ya okyanusu?
sökün ederdi sorular
okuduğum sözcüklerden süzülerek:
denizin tuzu nereden gelir,
gözyaşlarından mı denizkızlarının?
yakamoz
anıları mıdır balıkların?
dere okyanusun ipekböceği midir?
güneşin oğlu kime kılıç sallar gündüzleri,
kızı geceleri kime gülümser?
ayın ardında da uçar mı kartal?
ağaçkakan kimin şiirini yazar ağacın defterine?
neden toprağın altında arar
yıldızları salkımsöğüt?
cırcırböceği
neden yaprağın sesine sarmaz uykusunu?
bütün bu soruların yanıtlarını
yıllar sonra sende buldum. nesli.
sende buldum
dergilerde resimlerini gördüğüm denizi.
Her dönemde kendine özgü olmayı başardı desek hiç yanılmış olmayız. Türkü, koşma tadında, masalları, doğa görüntülerini, çocuksu duyarlılığını yansıtan özgür çağrışımların beslediği neşeli, gerçeklik yüklü şiirler yazdı. Atilla İlhan’ın ölümünün birinci yıl dönümü için Ülkü Tamer, 2006 senesinde bir yazı kaleme aldı ve başlığı “Son Yolcunun Adı Attilâ İlhan’dı” idi. “Umutsuzluktan umut yaratan kaç sanatçı vardı?” diye bitiyordu yazı. (https://www.sabah.com.tr/yazarlar/tamer/2006/10/09/son_yolcunun_adi_attila_ilhan_di2 )
2018 senesinde ve nisan ayındayız. Ülkü Tamer bir süredir akciğer tedavisi görüyordu. 2 Nisan 2018’te Turgutreis’te kılınan cenaze namazının ardından Bodrum’un Gümüşlük beldesinin Gümüşlük Mahalle Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Ölümünün ardından Genco Erkal “Kadim dostumu kaybettim. Lise yıllarında birlikte sahneye çıktık, İonesco’nun iki oyununu birlikte çevirdik. Eşi Tomris’le en yakınımdı. Profesyonel tiyatroda sahne arkadaşım oldu, ama hepsinden önce şairdi, şiirle yaşardı Ülkü Tamer, şiiriyle yaşayacak” derken Küçük İskender, “İkinci Yeni içinden çıkıp, aynı anda toplumcu gerçekçi çizgisini hiçbir zaman kaybetmeyen, ikisini harmanlayabilen, bunu yaparken hem sosyalist kanadı çok iyi besleyen, hem imgeyi besleyen en önemli şairlerimizden biriydi. Belki de İkinci Yeni’den bize emanet son kalan şairlerden biriydi. 11 yaşındayken tanıştığım ilk şairdi. Ben onu iyi ki görmüşüm ki, şair olmaya karar vermişim. Toprağı bol olsun, ışıklar içinde yatsın. Birçok insanın sadece ona bir şarkı sözü yazarı değil, ’Virgülün Başından Geçenler’i (bir şiiri) de irdeleyerek, nasıl toplumsal olayları mizahla ve ironiyle dile getirdiğini hiçbir zaman unutmamasını ve göz ardı etmemesini diliyorum” dedi.
Uluslararası Yazarlar Derneği PEN Türkiye, “Şiirin de virgülün de boynu bükük kaldı” ifadelerini kullandı. PEN Türkiye’nin yaptığı yazılı açıklama şöyle:
“Şiire virgülü eklemişti, şimdi bir virgül eksildi. Şiirin de, virgülün de boynu bükük kaldı. Ülkü Tamer. Virgülün şairi. Türkçenin çocuğu. Türkçenin gençlerinden. Çocukluğun Türkçesi. Böyle bir alçakgönüllülük ancak virgülde bulunur. Şiirde, başka uğraşlarında, hayatta kendini şiirin bir parçası kıldı, virgül oldu. Virgül, şakacıdır, şendir, kendini sıradanlaştırmayı bilendir, noktaya, ünleme, noktalı virgüle yol açar, yer verir, bazen ünlem, bazen üç nokta, bazen nokta, ama en çok da soru işareti yerine geçer Ülkü Tamer’in şiirinde. Boşluk şiire nasıl dahilse, virgül de şiirin bahçesindeki çocuktur. Cemal Süreya ‘suçsuzluğun şiiri’ demişti Ülkü Tamer şiirine. Sanki Edip Cansever de “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/hiçbir yere gitmiyor” dizelerini biraz da Ülkü Tamer için yazmış gibidir. Büyük şairlerin en genciydi her zaman, hep öyle kaldı. Antep’ten de, çocukluktan da fazla uzaklaşmamıştı. Oysa uzun boyu, mavi kanatlı kuşları, aklı bir karış havada şiirleriyle gökyüzüne en yakın oydu. Fakat çocukluk bu ya, hepsini gökyüzünde unuttu, şiirini de orada unuttu, kedilerin, atların arkadaşı oldu.Nietzsche’nin felsefe için ‘şenbilgi’ demesine benzer bir biçimde, Ülkü Tamer için de şiir ‘şen söz’, ‘şen yazı’ sayılırdı. Ülkü Tamer gitti. Attila İlhan’ın dizeleriyle “Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız.” Şimdi “Üşür ölüm bile”.
(http://www.erdemcolak.net/portfolio/ulku-tamer/ )
Umutsuzluktan umut yaratan bir kültür adamı daha gitti. Son yolcunun adı bu sefer Ülkü Tamer.
“Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün…
Ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta
Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.” dizelerini yazan şaire biz çok teşekkür ederiz. Anadolu’yu, Antep’i, Alleben’i, sahreleri, çocukluğu, çevirdiği kitaplar, oyunlar, şiirler kısacası dopdolu yaşamında bizlere bu kadar çok katkı sağladığı, emek verdiği için teşekkür ederiz. Umarım Onat Kutlar’a, Nakıp Ali’ye selamımızı iletir.
Ölümünün ardından Zülfü Livaneli’nden sonra şarkıcı Sıla da “Memik Oğlan” şarkısını seslendirdi.
https://www.youtube.com/watch?v=G3HTIE9oq9o
ŞİİR:
– Soğuk Otların Altında (1959)
– Gök Onları Yanıltmaz (1960)
– Ezra ile Gary (1962)
– Virgülün Başından Geçenler (1965)
– İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür (1966)
– Sıragöller (1974)
– Seçme Şiirler (1981)
– Antep Neresi (1986)
– Yanardağın Üstündeki Kuş (1986, toplu şiirler)
ÖYKÜ:
– Alleben Öyküleri (1991 Yunus Nadi Öykü Armağanı)
– Tarihte Yaşanmamış Olaylar (2016)
ANI:
– Allaben Anıları (1997)
– Yaşamak Hatırlamaktır (1998)
– Bir Gün Ben Tiyatrodayken (2003)
ANTOLOJİ
– Çağdaş Latin Amerika Şiiri Antolojisi (1982)