“Gerçeği ararken, gerçeği keşfedeceğime, onun değiştiğini görüyorum.”
Tarkovski, STALKER
Bu cümle, yıllar önce yaşadığım bu “düşüş”ü tekrar yaşama içgüdüsü uyandırdı bende. Ve bu romanı tekrar okudum..
Romanda bir olay ya da kurgudan bahsedemeyiz, karakterimizin kendi kendine konuşmaları ve kendine sorduğu sorular üzerinden ince eleştiriler ve çokça soru işaretleri kalıyor bize.
Düşüş’ü tam olarak kavrayabilmek ve hatta yaşayabilmek için, Camus’un “uyumsuzluk” felsefesini de bilmemiz ve anlamamız gerek. Uyumsuz ya da absürd olan nedir ? Sorusuna cevaplar aradığı Sisifos Söyleni adlı kitabında, bu felsefenin alt yapısını kurup açıklamış, Veba ve Yaban adlı romanlarında ise bu düşünceyi genişletip bir zemine oturtmuştur. Yaşarken bir gün öleceğimiz gerçeğini biliyoruz. Bu gerçek doğrultusunda hayat anlamsızdır, anlamı olsa dahi fark eden bir durum olmazdı. Hayat anlamsızdır ancak, “intihar” ederek bu hayatı sonlandırmakta Camus’a göre saçma ve anlamsızdır. Bu düşünceleri “hayat hiçbir şey değildir, itina ile yaşayınız” sözüyle de açıklayabilriz.
Bu bilgiler doğrultusunda Düşüş romanına baktığımızda, ölüme kadar süren bu anlamsızlıklar üzerinde ki “yargı” kavramı üzerinde sıkça durulmuş,ve bunun anlamsızlığı üzerine sıkı eleştiriler getirilmiştir. Baş karakterimiz Jean Baptista Clemence’nin avukat olması da tesadüf değildir tabii.
“ Ama sorun mantıklı kalmak değil. Sorun aradan sıyrılmak, özellikle de, evet özellikle de yargıdan kurtulmaktır. Cezadan kurtulmak demiyorum. Çünkü yargısız cezaya dayanılabilir. Zaten onun masumluğumuzu garantileyen bir adı var: mutsuzluk.”
Anlamsızlığını kabul ettiğimiz hayatımızda, zengin olma, mevkii sahibi olma gibi olguları eleştirmiş, yine bu olguların yarattığı modern alışkanlıklar ve toplumsal kurallar üzerinden insanların yalnızlaştığını vurgularken, modern dünya ahlakına “düşüş” metaforuyla bir gerçeklik kazandırmıştır. Peki gerçek nedir ? “Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır.”
“Düşüş” metaforu romanda iki şekilde gerçeklik kazanmıştır. Paris’te bir köprüde gerçekleşen bir intihar olayı karşısında, Clemence’in hareketsiz kalması ve yoluna devam etmesi. Bu, toplumsal kuralların ve yargıların, insanı nasıl köleleştirdiğini vurgulayan ve ölümün anlamsız kıldığı hayatı sonlandırmanın da anlamsızlığının tezahür ettiği bir olaydır.
Camus, teknik olarak kusursuz bir şekilde kurguladığı bu romanda, bizi yüksekçe bir yere çıkarıp adeta aşağı atıyor. Dünya edebiyatında artık kült eser olarak kabul edilen bu romanda, anlamdan çok anlamsızlıklarla ve aklımızda onlarca soru işaretiyle kala kalıyoruz ?
“Uyanıklık bir çömelme ise uyku bir düşüştür.”