Buddenbrooklar romanı Alman yazar Thomas Mann tarafından kaleme alınmıştır. 1901 yılında yazarı henüz 26 yaşındayken yayımlanan eser, 1929 yılında yazarına Nobel Edebiyat Ödülü’nü getirir. Genel olarak doğumların, ölümlerin, kuşaklar arası geçişlerin ve bu geçişler arasındaki dengesizliğin, ticaretin, sanatın ve sınıf çatışmalarının işlendiği eser, Thomas Mann’ın ailesiyle de doğrudan ilişkilidir. Eser 1835-1877 yılları arasında, Almanya’nın Lübeck kentinde tahıl ticaretiyle uğraşan Buddenbrook ailesinin dört kuşak boyunca başından geçenleri anlatır. Bahsi geçen bu aile, yazarın hayatından olan gerçek kişileri temsil etmesinin yanı sıra dönemin toplumsal ve siyasal özelliklerini de yansıtır.
Bir ailede görülebilecek olağan durumlar anlatıyormuş havası veren Buddenbrooklar, aslında göründüğü gibi normal bir aile değildir. Bu ailenin her bir üyesi o dönemin toplumsal ve siyasal özelliklerinin birer temsilcisidir. Ataerkil bir aile olan Buddenbrooklar’da, tüm otorite erkek karakterlerdedir. Ailenin saygınlık kazanmasını ve şirketin büyümesini sağlayan erkekler, diğer aile mensupları tarafından büyük bir saygıyla karşılanır.
Johann Buddenbrook ile kurulan aile şirketi, tüm aile bireyleri -özellikle de erkekler- için önemli bir yere sahiptir. Ailede yapılan her davranış şirket hisselerini ilgilendirmektedir. Bu nedenle ailenin soyadına ve şirketine yakışmayacak bir şey yapmak yasaktır. Bu durum birinci ve ikinci kuşak temsilcileri Johann ve oğlu Jean için oldukça önemliyken; onlara çok benzemesine rağmen üçüncü kuşak temsilcisi olan Thomas Buddenbrook’ta giderek azalacaktır. Yine üçüncü kuşak temsilcilerinden Christian, bu duruma hiç önem vermeyen bir karakterdir. Onun için tüccarlık “bir dolandırıcılıktan” başka bir şey değildir. Kardeşi Thomas ise Christian’ın aksine tüccarlıkta becerikli biridir. Bu durum aslında Orta Çağ Avrupa’sında görülen katı sınıfsal ayrımın giderek yumuşamaya başlaması, burjuvazi denilen sınıfın önemini yitirmesinin hikayesidir. Romanda her karakterin bir zıttı karakter daha vardır. Bu da masum bir kardeş çatışmasından ziyade toplumda var olan ikilemleri yansıtır.
Romanda aile kavramı, okuruna ev metaforu ile veriliyor denebilir. Romanın başlangıcında alınan büyük evin kutlaması yapılır. Bu Meng Caddesi’ndeki büyük evde tüm aile bireyleri bir arada yaşar. İşler yolundadır ve herkes bir arada mutludur. Ancak sonraki kuşaklarda Buddenbrook ailesinin üyeleri teker teker evlilik ya da eğitim için evden ayrılır. Evden ayrılan bireylerin hastalanarak öldüğü, işlerde başarısız olduğu ya da yaptığı evliliği sürdüremediği görülür. Evden ayrılan kişilerin bir şekilde romanda izleri de silinir. Eğer Meng Caddesi’ndeki o ilk eve geri dönerlerse romanda adları tekrar anılmaya başlar. Üçüncü kuşak temsilcilerinden Tony’nin boşanıp baba evine geri dönmesi bunun somut bir örneğidir. Burada evin, aile bütünlüğünü temsil ettiği, karakterlerin aynı evden çıkıp farklı evlere gitmesi ile aile bütünlüğünün sarsıldığı ve dağılmaya başladığı yorumu yapılabilir. Romanın tüm basımlarında kapağında bir ev görselinin olması da buna işarettir.
Romanda toplumun değişim ve dönüşümü anlatılırken yalnızca siyasi değil, din ve sanat anlayışlarında da bu değişikliklere rastlıyoruz. Reform hareketleri etkisiyle Luther’in Protestanlık mezhebine toplumun bakışı da romanda yerini almıştır. Buddenbrook ailesinin ilk iki kuşağında Katolik mezhebinin katı kurallarına sıkı sıkıya bağlı bir aile yapısıyla karşılaşırken; üçüncü kuşakla reform hareketlerinin toplum üzerindeki etkilerini ve toplumun Protestanlık mezhebini kabul edişini okuyoruz.
Romanda karşımıza çıkan diğer bir husus ise sanattır. Romanda sanat da toplum yapısını eleştiren bir öge olarak kullanılır. Sanatla ilgilenen karakterlere aileleri de dahil olmak üzere kimsenin anlam vermediği, destek çıkmadığı görülür. Christian’a sanatla uğraşmayı bırakması için öğütler veren Thomas, keman çalışına aşık olduğu Gerda ile evlenir. Thomas’ın bu seçimi ailenin sanatla ilişkisini meşrulaştıracaktır. Christian’a gösterilen tepkiler, saygın bir aileden geldiği ve yüklü miktarda çeyiz parası getirerek şirketi kalkındıran Gerda için geçersiz olacaktır. Müzikle ilgilenen Gerda, evde sürekli müzik toplantıları yapar. Bir önceki kuşakta yapılan dini toplantılar yerini sanat toplantılarına bırakmıştır. Artık toplumda sanatın varlığı, romanda Gerda ile verilir. Gerda’nın oğlu Hanno ile ise sanat adeta romanın ana meselesi haline gelecek, ailenin çöküşünü hızlandıracak unsur olacaktır. Müzik, Hanno için bir tutkudur. Ailedeki herkesin Hanno’yu küçük Mozart olarak nitelendirirken o kendini küçük Wagner olarak tanımlar. Burada Thomas Mann’ın Wagner’den etkilendiği ve Wagner’in sanat görüşlerini, sanata getirdiği yenilikleri Hanno üzerinden okura verdiğini görüyoruz.
Romanda bireysel ve toplumsal konular işlendiğinden varoluşçuluk felsefesinden, Nietzsche’nin hiççilik felsefesinden, Wagner’in ideolojik sanat görüşünden, Reform ve Rönesans Dönemlerinden mesajlar içerdiğini görüyoruz. Edebiyat ürünlerinin çok yönlü oluşu, bazı dönemlerde toplumu yönlendirmek için bir araç olarak kullanılmasını da gerektirir. Buddenbrooklar eserinin de o dönemde, toplumda yeni uyanışlar için yazılmış olmasına, içerdiği mesajlardan ulaşılabilir. Eser, yıllar boyunca pek çok yazarı etkilemiştir. Türk edebiyatında Cevdet Bey ve Oğulları romanını, Orhan Pamuk’un Thomas Mann’ın etkisinde kalarak yazdığını, iki eser arasında kurgu, içerik ve üslup açısından benzerliklerin fazla olmasından çıkarabiliriz.
Eser yoğun okuma yapılarak okunursa okuyucusuna Wagner’in ideolojik sanat kuramından, Nietzsche’nin hiççilik felsefesinden, varoluşçuluk felsefesinden; Rönesans ve Reform Dönemlerinden, Fransız İnkılabı ve Sanayi Devrimi’nden, Almanya’nın rejim değişikliği ile Cumhuriyet yıllarından pek çok mesaj verecektir. Fakat, okuyucu yalnızca bir roman okur gibi serbest okuma yaparak okursa, bir ailenin dört kuşağını anlatan, kuşaklar arasında tarih geçişlerini okurun kafasını karıştırmadan yalın bir şekilde veren, karakterlerin psikolojik tahlilleriyle okurun mutlaka kendinden izler bulacağı sürükleyici bir kurgu metni okuyacaktır.
- Thomas Mann – Buddenbrooklar Bir Ailenin Çöküşü
- Çeviri: Kasım Eğit & Yadigar Eğit
- Can Yayınları – Roman
- 830 sayfa