Aylak Adam romanında yazar mekanı bir şifre çözücü olarak kullanmış. Topluma yabancılaşma ve tutamak arayışı; bir simge olarak sinemanın derin locaları, bayan Naciye’nin küçük evi ve sokaklar ile roman kurgusuna yerleştirmiş. Kahraman ne zaman sokağa çıksa bu yabancılaşmayı derinden hisseder. Baş kahraman C. ortak amaçlar etrafında birleşmiş ve kendi kendini sınırlayan “cemiyet” insanının yabancılaşmasına bir başkaldırı olarak çizilmiş.
Roman boyunca C. çocukluğuna ait anıların çağrısını sinemanın derin localarında yaşar. Annesi C bir yaşındayken öldüğü için onu Zehra teyzesi büyütmüştür. Bu kadın onu her zaman gerçek bir anne şefkatiyle sevmiş ve okşamıstır. Zehra teyzenin bu dokunuşları ile ortaya çıkan “ötekinin sıcaklığını duyumsama” biçimi C’yi hayatı boyunca takip edecek ve onun anne-sevgili kadın tipini aramasına yol açacaktır. Bir gün mutfakta teyzesi ile babasını zorla birleşme halinde gören C. babasının üstüne saldırmış ve kulağı yırtılmıştır. Romandaki “kulağını kaşıdı” ifadesi oidipus kompleksi yaşadığı kötü anısını simgeler. Anne-teyze-kadın figürü babası tarafından cinsel bir obje haline getirilmiştir.
Bay C’ ye göre yabancılaşmanın kalesi olan ve sistemin çarklarından birini çeviren komisyoncu baba, onu her akşam eve geldiğinde “Zehra” ile cennetinden ayırmaktadır. Bay C. ondan intikamını romanın adı ile yani aylak olarak almaktadır. Babası ne yaparsa tersi olacak asla babasına benzemeyecektir.
Aylak Adam, Yakup Kadri’nin Yaban romanı ile başlattığı Türk aydınını sorgulayan roman zinciri içerisinde önemli bir halkadır. Yazar romanın mekanını baş kahramanın yaşadığı kaosu yansıtacak şekilde kurgulamıştır. Romanın C’nin arayışını hala sürdürürken son bulması, kişinin kendini tam olarak anlayacak kişiyi belki de hiçbir zaman bulamayacağı anlamını taşır. Kişi, yaşadığı sürece daima bir şeylerin eksikliğini hissedip bunun için kaygılanacaktır.
Baba figürü, mekanlara bilinci, bilinçaltını saklaması, yabancılaşmayı ete kemiğe büründürmesi, el alem için yaşamanın sorgulanması, her şeyin olması gerektiği gibi yaşanması yani “önce el ele tutuşulur, sonra öpülür, sonra da etekliğin altına geçilir” kabilinden mekanikleşen yaşamı ifade biçimi ile benden tam not almıştır.