Henüz çocukken, benden büyük kuzenlerimin kitaplığından toplayarak birleştirdiğim bir kitap serisi vardı. Beş arkadaş her bir kitapta farklı bir gizemi çözüyor, maceradan maceraya atlıyordu. Hâlâ daha biri arkamdan sessizce gelip beni korkutsa kesinlikle pelte olur, üç gün kendime gelemeyecek kadar korkarım. Ama bu bahsettiğim serinin bende yarattığı etki başkadır. Hem öğretmiş hem anlatmış hem de sonucu değil gidişatı sevdirmiştir.
Pera Palas’ta On Bir Gece ve Hafıza Koleksiyoncusu kitaplarıyla Kayahan Demir’i hatırlarsınız. Ki bu kitaplar yazmış olduğu kitapların yalnızca birkaçı. Pera Palas Hotel’in düzenlediği Mutlaka Okunması Gereken Yerli Polisiye Yazarları listesinde yerini alan, İstanbul Portresi kitabı ile Türkiye Polisiye Yazarları Birliği tarafından genç-yetişkin kategorisinde özgün bir yapıt olarak değerlendirilip polisiye edebiyatında Katkı Ödülü’ne layık görülen Kayahan Demir; okurlarını konu olarak şaşırtmamış ve en iyi bildiği işi yaparak yeniden bir polisiye kitabı yazmış. Mona Lisa Senfonisi, ağustos ayında Genç Timaş etiketiyle çıkarak okurlarıyla kavuşmaya hazırlanıyor.
İlk defa Kayahan Demir kitaplarından biriyle tanıştım ve geçmişin iyi bir polisiye kitap okuru olarak şunu söyleyebilirim ki Kayahan Demir de tıpkı çocukluğumda okuduğum seri gibi sonucu değil gidişatı önemseyen nadide yazarlardan biri. Çünkü diğer türlü gençleri ve o kitabı okuyan herkesi ister istemez sonuç odaklı biri haline getiriyor katilin kim olduğunu buldurmak için çırpınan yazarlar. Bu da demek oluyor ki son sayfaya kadar yazılmış bütün cümleler aslında birer çöp. Halbuki yanlış. Sonuca götüren bütün yolu cümleler yaratır. Bunu en iyi gösteren kitaplar da işte Mona Lisa Senfonisi gibi katili tahmin etmekte zorlanmayacağınız ama katile giden yolda bulunan ayrıntıların, yaşanan olayların ne denli çarpıcı ve etkileyici olduğunu gösteren kitaplardır.
Hikâyeyi anlatan kişi Şifreli Dosyalar ekibinin dâhi dedektifi Milas Ulukan. Üniversiteye devam eden asistanı Engin ile Yerebatan Sarnıcı’nda gerçekleşecek olan kostümlü müzik dinletisine davet ediliyorlar. Engin, Vincent Van Gogh kostümü ile katılıyor; dinletide Leonardo da Vinci, Frida Kahlo, İnci Küpeli Kız kostümleriyle onlarca kişi var. Milas ise olduğu gibi katılıyor. Belki de bu kadar özenileceğini tahmin etmediği içindir bilemem ama onu kendi haliyle bile Sherlock Holmes’e benzettiklerine göre çok da herkes gibi biri sayılmaz. Dinletide Mozart’tan Ölüm Senfonisi eseri çalınıyor. Milas geldiği için duyduğu pişmanlığı silip atıyor. Yerebatan Sarnıcı’nın kızıl renkli atmosferine yakışan bir orkestradan çıkan bu eser kendisini mest ediyor. Her şey harika… Ta ki elektrikler kesilip ortam bir anlığına karanlığa bürünene kadar. Dinletiye katılan herkesin birer birer yerlerinden kalkıp sonra geri gelmesinin ardından elektriklerin geri gelmesi ve duyulan çığlık sesi ile Milas içgüdülerine kulak vermenin artık tam zamanı olduğunu düşünüyor. Duyduğu bu çığlık yan yatmış Medusa heykelinin dibinde, üstünde kâğıttan birtakım notlar bırakılarak terk edilmiş bir cesede ait. Sonradan yapılan incelemelerde bu kişinin Mona Lisa Uluslararası Sanatseverler Derneği’nin Türkiye ayağının başkan yardımcısı Rosalin Roux olduğu ortaya çıkıyor. Dinletide bir anda yerlerinden kalkıp sonra yerlerine geri oturan sanatçı kostümlü kişilerin ise aynı dernek üyeleri ve bir başkanı olması da işin rahatsız edici tarafı.
Ölen kişinin Fransız olmasından kaynaklı Fransa’nın da olaya dahil olması, dedektifleri ve profil uzmanı Pierre Caron’un da konuya dahil olması cinayetin ciddiyetini arttırır. Pierre Caron gelir gelmez Zebercet Püripak ile de tanışmak istediğini söyler. Kimdir bu Zebercet? Herkesin adına aşina olduğu ama kimsenin yüzünü dahi görmediği bu kişi dedektiflerin en iyisi. Şu anda yurtdışında görev alıyor olmasından kaynaklı maalesef ortalıkta yok. Fakat nam-ı onu memleketinde dahi yaşatmaya devam ediyor.
Bütün derneğin sorguya çekildiği, Rosalin Roux’a karşı gösterdikleri gergin tavır dedektiflerin gözünden kaçmaz. Bu kadın özellikle son zamanlarda derneğin yararına işler yapmaktan uzaklaşmış ve belli ki üyeler dahil herkesin eleştirisini kazanmıştır. Peki ama onu ölüme götüren etmen tüm bu nedenler için yeterli midir?
İşte tam da burada Kayahan Demir’in yeteneği kendini gösteriyor. Rosalin Roux’un ölümünden haliyle orada bulunan dernek üyeleri suçlanırken hatta bir tanesi gözaltına alınırken okur az çok sonunu tahmin etmeye başlar. Fakat olay çok başka yerlere uzanır: Mimar Sinan ile Leonardo da Vinci’nin geçmişteki dostluklarına. Derneğe adını veren Mona Lisa eseri biliyoruz ki ünlü ressam da Vinci’ye aittir. Dedektif Milas’ın buradan yola çıkarak bulduğu sonuçlar inanılmaz derece şaşırtıcıdır. Rosalin Roux’un sonradan iç cebinde fark edilen ve sembollerden oluşan bir mektup dedektif Pierre tarafından çözülür. Leonardo da Vinci’nin aynaya tutulduğu vakit okunabilen aynalı yazısıyla yazılmış olan İtalyanca mektupta “Güçsüz Karınca” olarak bahsettiği kişiye içini döktüğü görülür. Birtakım çalışmalarını topladığı defteri kendisine bıraktığını ve bunları gözü gibi koruması gerektiğini isteyen da Vinci o çok etkilendiğim cümleleri de söyler bulunan bir başka mektubunda.
“Bazı icatların gizliliği, keşfinden daha önemlidir. Sen de bu dünya denilen ve göz açıp kapayıncaya dek biten kısa süreli hayatının sonuna geldiğinde hep yapamadıklarının hayalini kuracaksın. O ana kadar ne kadar çok şey yaparsan yap, hep bir eksiklik hissedeceksin içinde. İnsan hayatı sonludur ama keşfedeceklerinin sınırı yoktur.
(…)
Sevgili Güçsüz Karınca,
Dünyada savaşları çıkaran erkeklerdir. Yaraları saran ise kadınlar… Bilimi ve bilgeliği; gözünü kan bürümüş hemcinslerimize bırakmamalıyız. Güç ve iktidar hırslarından dolayı dünyayı cehenneme çevirmelerine izin vermemeliyiz.” (sayfa 97)
Size vereceğim tek ipucunun bu Güçsüz Karınca’nın Mimar Sinan olduğudur. İki yakın dostun birbirlerine bıraktıkları sır ve kadınlara olan eşsiz güvenleri işte o sonunda katilin kim olduğunu tahmin ettiğiniz ama bahsedilen koruyucu kadının kim olduğunu asla tahmin edemeyeceğiniz noktadır. Kayahan Demir işçiliğini burada çok iyi kullanır ve tıpkı Mimar Sinan ve Leonardo da Vinci arkadaşlığı gibi tarihle de kendisi iyi bir arkadaşlık yakalar. Mona Lisa Senfonisi, aslında Ölüm Senfoni olarak bilinen Mozart bestesine bahsetmediğim o sırrın sahibi kişilerin koyduğu isimden ilham alınarak kitabın ismi oluvermiştir. Bu anlamda bu kitap gençlere tarihin önemli temsilcilerinden biri olan İstanbul ve Edirne’nin, temsil ettiği eserlerin ve tarihin en iyi kurgusunu hediye etmektedir. İnanır mısınız sonunda Zebercet bile öyle çok uzaklarda değil aslında aramızda olan kişilerden biri çıkacak.
Kayahan Demir, gençlere özel yarattığı dilde hiç zorlanmadan tarih bilgisini aktarabiliyor. Normalde bilirsiniz, gençler dersleri hatırlatan her şeyden ölesiye uzak durmayı tercih ederler ama Mona Lisa Senfonisi bu anlamda yarattığı etki ile içine çekiyor. Düşünün ben bile bazı yerlerde “Ah be nasıl olur!” nidalarıyla bacaklarıma vurdum şaşkınlıktan. Biraz daha etkili bir yazım dili ve uzun bir kurguyla şahane bir yetişkin polisiyesi kitabı çıkarsa şurada düşüp bayılacak arkadaşlarımı görebiliyorum şimdiden.
Gençler, Kayahan Demir’i kaçırmayın. Yaşınızın büyük kurgucu nimeti diyebilirim. Mona Lisa Senfonisi ise muazzam bir tarihsel polisiyesi olma niteliğinde.
- Kayahan Demir – Mona Lisa Senfonisi
- Genç Timaş Yayınları – Roman
- 176 sayfa