“Faşist İtalya ile Etiyopya arasındaki savaşla ilgili ilk hikâyeleri büyükbabamdan duymuştum. Anlattıkları, yeterli silahı olmayan savaşçıların modern Avrupa ordusuna karşı mücadele ettiği kahramanlık hikâyeleriydi. Büyükbabam gibi asil ve acıya dayanıklı adamların, ellerinde eski silahlarla tanklara ve ileri teknoloji toplara karşı savaşıp zafer kazandığını hayal ederek büyüdüm. Büyük büyükannem Getey’in hikâyesini ise çok sonraları öğrendim.” (Yazarın Notu’ndan)
Savaş, söylemesi kolay fakat sindirmesi en zor kelimedir şüphesiz. Şu cümlenin yanına içimdekileri anlatacak bir başka cümle daha yazamamak kadar zor mesela. Tüylerim ürperirken, kanımın yaşamaya kafa tutar gibi donup kaldığı damarımda bir insanın bir insanı dinlemeyi reddedip anlaşılmazlıkları soğuk bir alet ile çözmeye çalışması düşüncesi yayılmaya başlıyor. Kalbimizi duygularla koca bir tanka çevireceğimize karanlık renklere bürünmüş tankların içerisine yerleşip kemik seslerini duymayı seçen insanların o pis kokusunu duymaya başlıyor dünya. İşte savaş için cümle kuramazken zehir saçan bu düşüncelerle bir kafatasının içinde çarpıp dururuz. Bu yüzden savaş olmamalıdır. Kendine zarar vermeyi düşünen tek kelimedir savaş.

Maaze Mengiste’nin kaleme aldığı Gölge Kral, yazarın okurları tarafından en çok konuşulan ve düşünceleri değiştiren kitabı olmuştur. Bundan öncesinde 2010 yılında çıkarmış olduğu Beneath the Lion’s Gaze kitabıyla da adını duyurmuş olan Maaze Mengiste 2019 yılında orijinal ismi The Shadow King olan Gölge Kral’ı çıkarmıştır. 2010 yılında çıkarmış olduğu kitabın ardından 2011 yılının İlk Kitabıyla En İyi Çıkış Yapan Yazar dalında NAACP Image Ödülü’ne aday gösterilmiştir. 2019 yılında çıkardığı Gölge Kral ile 2020 yılının Booker Ödülü Finalisti olmuştur. Timaş Yayınları, 2022 yılının mart ayı seçkisine Gölge Kral’ı yerleştirerek bu değerli kitabı dilimize Esma Fethiye Güçlü çevirisiyle kazandırmıştır.
“Bir güç savaşı bu: Gücü ele geçirince kendini kaybedenler ve kendi içindeki mücadelenin nihayetinde gücünü keşfedenler arasında olup biten. Ne yazık ki her şey hâlâ o kadar aynı ve o kadar tanıdık ki.” (Tanıtım Bülteni’nden / Gölge Kral Editörü, Ayşe Tuba Ayman)
Gölge Kral, eskilerde kitaplıklarımızda duran ve alfabetik sıralı haliyle durmasına özen gösterdiğimiz ansiklopediler kadar değerli bir kitap olduğunu hissettiriyor. O ansiklopediler geçmişe veya geleceğe gidebildiğimiz tek yoldu. Hangi sayfasına açtıysak oradaydık. Bizden gizlenen her şey tam da orada çözülürdü. İşte bu yüzden dikkatli ve nazik bir şekilde saklanırdı ki sanki dikkat etmezsem içindeki bilgileri halıya dökecekmişim gibi hissederdim. Gölge Kral da işte böyle bir kaynak olarak kitaplıkta -kaldıysa eğer- ansiklopedilerin sonuna eklenmeli. Yazarın Teşekkür yazısında belirttiği gibi bu bir kurgu kitabı olsa dahi içerisinde yaşanan savaş gerçekti. Savaşın kurgusu olmaz tahmin edersiniz ki. İllaki bir yerde gerçek bir savaştan beslenirdi.
Şunu belirtmeye değer buluyorum: Gölge Kral bazı yerlerinde okunması epey zor bir kitaptı. Maaza Mengiste, bölümlere ayırdığı kitabında açığa çıkan duyguların değişkenliğiyle ve zamanda bir ileri bir geri gitmesiyle okurun odak noktasını şaşırtırken aynı zamanda sarsıyor. Haliyle bu yolculuk epey yorucu geçiyor. Kitabı bitirdikten sonra birkaç okur yorumuna denk geldiğimde bu hissimde yalnız olmadığımı da görmüş oldum.
“Bu kitap bir şiir gibi yazılmış. İçeri girmek zordu ve bazen anlaması bile zordu ama sonunda itiraf etmeliyim ki okumak kesinlikle unutulmazdı.” (Bir Okurundan)
Gölge Kral, içeriği hakkında tek bir cümle kurmadan dahi hakkında bir sayfa yazdığım ilk kitap olmuş olabilir. Sanırım değerli olan da bu. Kitap elinize geçtiği vakit zaten siz de okuyacaksınız. Fakat elinize geçene kadar ki o yolu güzelleştirmek için de elimden geleni yaparım. Zira kitaplığınızdaki bazı boşlukların tozları kendiliğinden yok olup gitmiştir. Yani Gölge Kral’ın yeri şimdiden hazır.
“Mengiste’nin bu dönemde Etiyopyalı kadınların hikayelerini, deneyimlerini ve katkılarını vurgulama ve anlatma girişimi hem övgüye değer hem de güçlü. Bu kitap uzun süre benimle kalacak.” (Bir Okurundan)
Gölge Kral’ın hikayesinin geçtiği Etiyopya, Doğu Afrika’nın bir ülkesi, yazarın doğduğu yer olmasından kaynaklanan bir ilgi ile kitabın bel kemiğini oluşturuyor. Hirut adında bir genç kız anne ve babasını aynı gün kaybetmiş olmanın ağırlığı içerisinde ne yapacağını bilemezken annesinin kardeş olarak gördüğü adamın sarayına çağrılarak himaye altına alınır. Küçüklüğünden ve annesinin anlattıklarından tanımış olduğu bu kişi Kidane’dir. Kidane bir devlet adamı ve ülkesi için ölecek cesareti bünyesinde sönmez bir ateş gibi sürekli diri tutan bir askerdir. Hirut’un ailesini aynı gün içerisinde kaybetmesinin kadersizliği yeni hanesi olacak olan bu getirildiği evde de bir cenazenin çıkmış olmasıyla yokuş aşağı inerken büyüyen kar topu misali yuvarlanarak çoğalmaktadır. Kidane ve eşi Aster o gün oğullarını henüz çok küçükken kaybetmenin yası içerisindedir. Ya da sadece eşi Aster öyledir. O sıralarda Kidane, çalışma odasında dağınık duran devlet işleri ve haritalar içerisinde sağlıklı kalan duygularını fütursuzca harcamaktadır. Hirut bu sarayda bulunduğu günü kendi seçmiş gibi Aster tarafından istenmez. Bu yüzden Hirut aşçılara yardım eder ve onların kaldığı çürümüş kan kokulu, dar odaların birinde kalmaya başlar.
Hirut’un bir başka ailenin yası üzerine kurmaya çalıştığı tek kişilik hayatının içerisinde Kidane’ye hayranlık duyduğunu düşündüğüm birkaç milyon sayfa ve olaydan sonra durumun bundan oldukça uzak olduğunu fark ediyorum. Kidane’nin eşi Aster bile Kidane’yle alışık olduğumuz için etimle kemiğimle nefret ettiğim bir şekilde evlendirilir. Aster büyüdüğünü beyaz çarşafların üzerinde daha önce deneyimlemediği zorlama birkaç yüz saatlik o geceden sonra anlar. O gece ona bir gün içerisinde kurulan bu hayatın artık kendisine ait olduğunu gösterir. Aster kalbini kilitleyip kendisine saklar ve bütün bedenini kocasına teslim eder. Haliyle bu hayat için kaybettiği şeylerin üzerine bir başkası hayat kurmak istediğinde Aster tüm vahşiliğiyle orada olacaktır.
İtalya ve Etiyopya savaşı hazırlığı içerisindeyken Hirut babasının kendisine emanet ettiği Wujigra silahı Kidane’nin ilgisine sunduğu vakit her şey alt üst olacaktır. Kidane savaşa hazırlanan ülkesinin geleceği için herkesin silahlarını devletin güçlü kollarına bırakması kanaatindedir. Hirut bu duruma kesinlikle karşıdır. Çok nadir durumlar vardır: Bazı silahlar kullanılmanın dışında sahiplikle ilişkilidir. Fakat Kidane o silaha el koyar ve ülkenin savaşından önce Hirut’un iç savaşı başlamış olur.
“Hazır olmadığın sürece buna dokunma, dedi. Ne için hazır olmadığım sürece? diye sordu Hirut. Babası mermiyi alıp cebine koydu. Bambaşka birine dönüşmek için.” (sayfa 37)
Bir sara krizi gibi ne zaman geleceği belli olmayan sinir krizleriyle ortalıkla dolaşan Aster, kocasının Hirut’a hissettiği duygulara çarptığı her vakit Hirut’u hırpalar. O vakitlerden birinde Aster evden ayrılır ve uzun süre geri dönmez. Dönmeye karar verdiği gün eve getirdiği Aster başka bir Aster’dir. Bu yeni gelen Aster, vahşiliğini hak ettiği yere yöneltmeye karar veren ve kendi ordusunu kurmaya hazırlanan bir savaşçıdır.
“Aster kararlı bir tavırla odanın ortasına doğru yürüdü. Elini alnına götürüp asker selamı verirken mizanı bozulmuş bir dünyanın dengesini kurabilecek kusursuz bir ağırlık gibi gözüküyordu.” (sayfa 81)
Savaş yayıldığı yerde insanlığı zehirlemeye başladığı vakit Kidane, Aster’in bu erkeklere özgü olduğunu düşündüğü gücü görür. Öyle bir zamanda bir kadının erkeğin arkasında kalmasına, iyileştirici güce ve yemek kokuları içine hapsedilmesine alışarak büyütülmüş erkek çocukları yaygındır. Gerçi büyük konuşuyorum azıcık küçüleyim. Çünkü bunca gelişmişliğin içinde hâlâ böyle bir durum var. Ama neyse ki Aster ruhlarımız henüz ölmedi. Ölecek gibi de durmuyor. Aster’ın bu gücü Kidane’nin hoşuna gitmez. Şiddet uygulamakla tehdit edilen Aster, kararından vazgeçmez ve uçaklarla gaz atan İtalya yüzünden Kidane ve askerleri zehirlendiklerinde bile onların yanında kadınlarıyla birlikte var olur. Savaşın güçsüz topraklara giriş yapmasını mağlubiyet olarak gören imparatorun yerinde çer çöp uçuşmaktadır. Bu da düşmanların hoşuna giden ve Etiyopya’yı daha da güçsüz gösteren bir ayrıntıdır. Kendilerine yüksek yerlerde yer bulan Kidane ve askerlerinin yanında Aster ve kadınları da vardır. Kidane ülkenin savaşına da kadınların savaşına da yenilmiştir. Toparlanması uzun sürecektir ve o da bu uğurda gücünü görüp tiksinen eşine karşılık gücünü görüp hayranlığını vahşileştirdiği Hirut’u harcar. Gençliğini Kidane’nin çürümüş kandan beter kokan erkekliğinin altında ezdirmeye dayanamayan Hirut bu mide bulantısından yine kadınlığının gururuyla kurtulacaktır.
Kaçan imparatorun ardından yüksek yerlerde kalan bu askerlerin arasında öyle bir kadın vardır ki tıpkı imparatora benzemektedir. Bunu fark eden Hirut yüzünden Kidane, kadını imparator gibi giydirip düşman ülkelere korku zehrini yaymaya karar verir. Eskilerden gelen bir efsanenin ilk kulak fısıltısını yayan bu hikâye, başlığını da buradan alır. Bu efsaneye göre imparatorları ve diğer büyükleri Tanrı tarafından çift yaratılır ve yaratılan aslın kopyasına “Gölge Kral” denir. Çiftçi artık bir Gölge Kral olmuştur. Atının üzerinde ülkenin hakimiyetini ve bütünlüğünü göstermek için dik duran bu kadının yakın muhafızlarından biri Hirut’tur. Hirut, bir yasın üzerine koyduğu içe kapanık hayatını ülkeyi yıkmaya çalışan bir savaşın yıkıntıları içerisinde yeniden yaratır. O artık bir Gölge Kral muhafızıdır. İşler tam da burada değişir. Erkek olmak üstünlük değil bir seçimdir. Kadın olmak ise asla güçsüzlük ile eş değildir.
Bir cümleden değil koca paragraflardan etkilenerek okuduğum Gölge Kral, olmak istediğimiz yolda attığımız bir adım olduğunu hissettirdi. Dönemin etkisine uyum sağladığını ve basit bir savaş hikâyesi okuyacağımı düşündüren bu kitapta birkaç kadından oluşan koca bir ordunun gücünü görmemle düşüncelerim değişti. Buna ihtiyacımız var gibi cümleler kurmak istemiyorum. Her kadın içinde o gücü taşıyor. Sadece çıkartacak gücü bazen kendisinde bulamadığında eksik hissediyor o kadar. Fakat Maaza Mengiste, Gölge Kral’ı yazarak kadınların her alanda var olduğunu savaş konusunu ele alarak gösteriyor. Böyle zorlu bir yol seçmesinin bir diğer sebebi de doğduğu yerdeki kadınların yalnız olmadığını kanıtlayabilmek. Gölge Kral’ı anlattığım bu yazıya hiçbir ayrıntıya girmeden gücünü okuruna saklarken yazımı yazarın teşekkür notu ile bitirmek istiyorum. Çünkü ben hâlâ oradayım. Kim bilir belki tüm kadınlar orada toplanırız.
“Etiyopya’nın tarihten tümüyle silinmeye direnen, onları ararken ayağa kalkıp kendilerini tanıtan bütün kadınlarına ve kızlarına teşekkürler. Sizi görüyorum. Sizi her zaman göreceğim.”

- Maaza Mengiste – Gölge Kral
- Timaş Yayınları – Roman
- Çeviri: Esma Fethiye Güçlü
- 432 sayfa