“Bazı vakalarda katilin kim olduğunun hiçbir önemi yoktur, cinayet silahı kimin elinde olursa olsun, kurbanı öldüren, aslında kendi tutkusudur.” sözleri ile başlayan, üç ayrı öyküden oluşan bir Başkomiser Nevzat klasiği. Daha ilk sayfalarında insanı büyük bir hayret ve merak duygusu içerisine sürükleyen, Ahmet Ümit’in başyapıtlarından birisi sayılabilecek bu eserine biraz daha yakından bakalım:
Üç farklı öyküden oluşan kitap, ismini ilk öyküsünden alıyor. Bu kitabın adını ilk okuduğumda aklıma ilk gelen eski dönemlerde geçen bir aşk hikayesi olmuştu. Ancak Ahmet Ümit, hiçbir zaman olmadığı gibi yine basite kaçmamış, böylesine sıra dışı uçuk bir öyküye verilebilecek en anlamlı, en uyumlu bir başlıkla taçlandırmış öyküsünü.
“Aşkımız Eski Bir Roman” adlı öyküyü “Overlokçu Kız” ve “Sergey Nikolayeviç Jerkovski’ye Ne Oldu?” takip ediyor. Kitap, her ne kadar üç ayrı hikâyeden de oluşsa, Ahmet Ümit’in polisiye türünde yazdığı kitapların vazgeçilmez karakterleri olan Başkomiser Nevzat, Ali ve Zeynep üçlüsü hikâyelerin ortak karakterleri. Kitabın ilk sayfalarında yeniden bu ekip ile karşılaşmak, uzun zamandır görmediğim dostlarımı görmüşüm hissi yarattı. Yüzümde özlem dolu bir tebessüm oluştuğunu da inkâr edemem. Sözü uzatmadan öykülere tek tek değinecek olursak, Aşkımız Eski Bir Roman, psikolojik sorunları olan, edebiyatçı bir aileden gelen Edip Bey’in bir cinayete kurban gidişini konu alıyor. Kitaplardaki kadın karakterlere hayranlık duyan Edip’in hikayesi Feride adında bir kadınla evlenmesi ile başlıyor. Daha sonra yaşadığı cinsel problemler yüzünden yolu, Psikolog Zihni Bey ile kesişiyor. Zihni, danışanı olan Ragıp’ın kitaplardaki kadın karakterlere olan tutkusunu onu iyileştirmek için kullanacaktır. Ancak daha sonra bu tedavi, ikisi için de tehlikeli bir hâl almaya başlar. Ragıp’ın eski eşi Feride ve ölümünden hemen önce evlendiği eşi Bihter, Ragıp’a artık yeterli gelmez. O, kitaplardaki tüm kadınlara sahip olmak istemekte bu tehlikeli oyununa psikolog dostu Zihni’yi de alet etmektedir. Kitapta adı geçen kadın karakterler acaba kendi ait oldukları romanlardaki halleri ile örtüşüyor mu diye uzun uzun düşündüm. Feride’yi bilmem ama Ragıp’ın ikinci eşi olan Bihter, bana Aşk-ı Memnu kitabındaki Bihter’i hatırlattı. Aşkı için her şeyi göze alabilen, aşkı için tutkuyla savaşan bir kadın. Tek farkla Bihter, bu defa ölümü değil öldürmeyi seçmişti. Okurken bana keyif veren bu hikayeyi burada bırakıp biraz da “Overlokçu Kız” dan bahsetmek istiyorum.
Overlokçu Kız, daha hayatın içinden daha olağan bir öykü. Gülseren, hayatın zorluklarına göğüs geren, hayata tutunma çabası içinde olan daha gencecik bir kız. Ancak hayata yanlış yerlerden yanlış kişilerle tutunmaya çalışan bir kız. Başkomiser Nevzat ve ekibinin dosyasındaki yeni mağdur aynı zamanda. Çalıştığı tekstil atölyesinde bulunan cansız bir beden ve töre saçmalıkları ile beyni yıkanan genç bir kardeş. İlk başta her şey açık görünse de Başkomiser Nevzat’ın içine sinmeyen bir şeylerin oluşu ve bir gün yaşanan tesadüf, cinayeti aydınlatmaya yetiyor. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, masum ve yardımsever görünen Hasan, pek de masum değil oysa. Genç bir kadının canına kıyabilecek kadar üstelik.
Açık konuşmak gerekirse ilk öyküden sonra ikinci öykü beni o kadar da etkilemedi. Her ne kadar hayatın içinden de olsa bu öykü kitabın okuma hızını asla yavaşlatmadı. Sonu belliydi aslına bakacak olursak ancak olayların nasıl bu hadde geldiğine yönelik merak, asla kaybettirilmedi yazar tarafından.
Son olarak da kitabın son öyküsü olan “Sergey Nikolayeviç Jerkovski’ye Ne Oldu?” isimli öyküye değinmek isterim. Jerkovski, kansere yönelik yaptığı çalışmaları ile bilinen Rus bir doktor. Zamanında tanışmış olduğu Leyla’nın evli oluşu eski aşkın tekrar alevlenmesini engellemez, ancak bu ateş sonunda Leyla’yı da eşi Mazlum’u da yakacaktır.
Doktor Jerkovski, yaptığı çalışmalar nedeni ile tüm dünya tarafından bilinen ünlü bir doktordur. Bir konferans için Türkiye’ye yolu düşer Rus doktorun. Ancak amacı yalnızca konferansa katılmak değil eski aşkı olan Leyla ve kızını da yanında götürmektir. Bu hayale mani ise Leyla’nın eşi olan Mazlum’dur. Sevdiği kadın tarafından ihanete uğrayan Mazlum, Leyla’yı öldürdükten sonra kendi canına kıyar. Ancak ortadan kaybolan Rus hekimi bulmak, bu cinayeti çözmek kadar kolay olmayacaktır.
Bu öyküde beni en derinden etkileyen şey, Evgenia’nın ne yazık ki günümüz dünyasının sorunu olan kadına yönelik şiddete dair söylediği sözler oldu. Aşk (!) adı altında işlenen cinayetlere parmak basan bu konuşma tüm kadınların hislerine tercüman olacak cinsten. Evgenia’nın da dediği gibi:
“Aşk öldürmez, eğitimsiz, bencil, ruhsal olarak gelişmemiş insan öldürür. Sorun aşkta değil, sorun nasıl seveceğini bilmeyen insanda.”
Aşkımız Eski Bir Roman. Bir Ahmet Ümit Klasiği. Ne böylesine bir kitabı ne de başarıları ile tüm dünyada ses getiren bir yazarı eleştirmek bizim haddimize değil. Bizimkisi yalnızca bir fikir, yalnızca bir değerlendirme. Naçizane bir görüş. Aşkımız Eski Bir Roman ise yıllarca ses getirecek hem hayata dair hem insana dair okunmaya değer bir kitap.
- Aşkımız Eski Bir Roman – Ahmet Ümit
- Yapı Kredi Yayınları – Roman
- 224 sayfa