Eva Meijer‘ın yazdığı Dilimin Sınırları’nı isminden dolayı aldığımı itiraf etmeliyim. Dil, anlatmak istediklerimiz, anlatamadıklarımız, bunlar üzerine düşündürücü bir kitap okumak hoşuma gider diye düşünmüştüm. Sonra depresyon hakkında küçük, felsefi bir araştırma alt başlığı daha çok ilgimi çekti. Depresyonun böyle bir etkisinin olduğunu biliyordum zaten ama yeterince düşünmediğimi fark ettim. Depresyonda olan bir kişi konuşabilir fakat bazen bir düğüm vardır, size anlattıklarını o düğüm sınırlar. O düğümün çözülmesi zaman alır. Bunu söylerken ben de yazarın yaptığı gibi kendi tecrübemden yola çıkarak konuşuyorum elbet. Depresyon hafife alınabiliyor, üzüntüyle karıştırılabiliyor, önemsenmeyebiliyor ama o dönemi atlatınca insan aradaki farkı anlıyor. Suyun altında olduğun için kimsenin seni duymadığını anladığın bir dönem. Sonra yüzeye çıkıp yüzünce anlaşılıyor. Dilimin Sınırları’na geri dönersek kitap şahane bir girişle başlıyor.
Depresyonla ilgili sıklıkla başvurduğum iki metafor var, biri bir kuyuya düşme, ikincisi ise bataklığa saplanıp kalma. Eva Meijer’in de henüz kitabın başında benzer bir metafora başvurması hoşuma gitti açıkçası.
“Onlar neşe içinde hoplayıp zıplarken ben attığım her adımda görünmez bir çamurun derinliklerine doğru saplanmaktaydım. Ağırlığın gücüne karşı koyamıyordum; toprak, adeta beni kendine çekiyordu. On dört yaşındaydım ve bir süredir hüznün ne demek olduğunu biliyordum.”
Dilimin Sınırları herkes için aynı anlamı taşımayacaktır elbette ama bana, beni anlayacağını bildiğim ve anladığım bir arkadaşımla sohbet hissi uyandırdı. Öyle duru bir anlatım. Tabii böyle bir kitabı yazmak aynı zamanda bir cesaret işi, yıllarca yaşadığı depresyonla cesurca yüzleşmek, kimseyi suçlamadan, billur bir bakış açısıyla yaşadıklarını anlatmak herkesin yapabileceği bir şey değil. İnsanın içinde yaşadığı toplumla da ilgisi vardır elbet ama yine de yazarı takdir ettim. Bizim toplumumuzda hâlâ depresyon ciddiye alınmıyor ve insanların yardım istemesi bile garip karşılanıyor maalesef.
“Metaforlar tamamen anlamsız değildir. Bedeninde bir deniz taşıdığını tahayyül et: attığın her adımda seninle hareket eden ve sana tamamen sudan olduğunu hissettiren bir deniz. Suyun tehlikeli olduğunu bilirsin, insanların içinde boğulduklarını ve suyun altında yaşayamayacağını da. Denizle baş etmen mümkün değildir. Su bazen yükselir bazen alçalır, gelgit yaşanır. Ta ki bir gün o kadar yükselir o kadar yükselir ki sen paniğe kapılırsın ve ondan kurtulamazsın, çünkü o içindedir. Kimse dışarıdan göremez, oysa gözlerin normalden daha sık dolar.”
Bu kitabı sevmemin bir sebebi de kişisel gelişim kitaplarından tamamen uzakta bir bakış açısıyla yazılmış olması, tabii ki bunun sebebi Eva Meijer’in filozof olması. İşe yaranılacağı umulan sloganımsı sözlerden uzak, kendi merceğinden depresyonla mücadelesini anlatıyor. Mücadele diyorum çünkü hayatı boyunca cedelleştiğini söylüyor. Kitabın diğer güzel bir tarafı da yaşadığı kayıpları, kayıplar sonrasındaki hislerini, depresyonun kendini tekrar tekrar hissettirdiği dönemlerden bahsettiği gibi kendi çözümlerinden de bahsetmiş. Hepsi de işe yarar, uzmanların da tavsiye ettiği çözümler.
Bu aslında küçük görünen bir kitap, ancak kapsamı büyük. Depresyon ve dil hakkında düşünmek isteyenler için Eva Meijer’in rehberliği çok işe yarayacaktır. Her zaman olmasa da ara ara bakmak, samimi bir sesle sohbet iyi gelecektir.
- Dilimin Sınırları – Eva Meijer
- Kaplumbaa Yayınları
- 96 sayfa
- Çeviri: Gül Özlen