Perec’le bu kitabıyla tanıştım. Memnun olup olmadığım konusunda herhangi bir fikrim yok ama ilk okuma için yanlış bir seçim yaptığımı düşünüyorum. Köyümüzün kütüphanesinde çürümeye bırakılmış kitaplar arasından kurtardığım bir kitaptı ve seçme şansım yoktu.
Kitap 15 bölümden oluşuyor. 15 mini otobiyografi. Aslında ben otobiyografi olduğunu düşünmüyorum. Hayatından bazı yaşanmışlıkları kesip hikâyeleştirmiş ve önümüze koymuş. Anlatım ve dili hakikaten insanı sarıyor fakat bazı bölümleri 1 haftada okumama neden olmadı değil. Bazen çok sıkılıp bırakmak bile istedim ama dayandım. Dayandığıma da değdi çünkü bir sonraki bölümde anlattığı olaylar düşüncelerimi sarıp sarmaladı, okuma doyumuna ulaştırdı.
Perec daha önce okumamış bir okur olarak başka bir kitabıyla başlamayı yeğlerdim diye düşündüm ilk başlarda ama sonraları bunu okumanın iyi olduğunu da düşünmeye başladım. Nedeni de şu; yazarın kalemin etkisini, anlatım tekniğinin etkinliğini ve az çok düşünce yapısına şahitlik ettim bu kitapla. Elime alacağım diğer kitaplarında ön yargımı yıkacak birçok gözlemim oldu. Bunu şöyle söylesem belki daha iyi anlatmış olurum, herhangi bir yerde herhangi bir durumdayken karşıma çıkan Perec kitabını asla es geçmemem gerektiğini ve onu mutlaka özümseyerek okumam gerektiğini öğrendim. Düşünme yönümü tamamiyle değiştirebilme özelliğine sahip ikinci yazar olduğunu söylemeden edemeyeceğim. İnsanı çok yönlü etkiliyor ve o an bunu anlayamıyorsunuz.
Aslında konumuz kitaptı! Evet, Perec okurlarının mutlaka okuması gerekiyor. Bu bir tavsiye değil bir gereklilik hatırlatması. Yazarın tüm kitaplarını okumuş ama bunu okumamış olanlar için büyük bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.(Diğer kitaplarını okumamış olmama rağmen) Çünkü bu kitapla onun beyninin içine giriyormuşsunuz gibi. Evet, tabi ki mecazi fakat diğer herhangi bir kitap gibi değil size izin verdiği için yapabiliyorsunuz bunu ve yetenekli bir okursanız onu çok çok iyi tanıma fırsatıyla karşı karşıyasınız demektir.
Bir bölümde yazdığı, yazmayı planladığı ve yazmak üzere olduğu kitaplar hakkında Maurice Nadeau isimli birine yazdığı mektup var. Ben bu mektubu çok severek okudum, o kadar ilginç düşünceler var ki! Biraz Ferit Edgü’ye benzettim haddim olmayarak. Belki uzaktan ve yakından hiçbir ilgisi yok fakat bende böyle bir düşünce oluşturdu bu mektup. Eğer Perec okumaya karar verdiysem bu ve son bölümün etkisi çok fazladır.
Kitabın yazara ait son bölümünde hiç ama hiç beklemediğim bir “listeyle” karşılaşıyorum. Doğruyu söylemek gerekirse bu adamın diğer kitaplarını da okumaya bu listeyi okuduktan sonra tam anlamıyla karar verdim. Sanki karşıma geçmiş ve neler yaşadığını anlattıktan sonra hayallerinden bahsediyormuş gibiydi.
Evet, bu kitabı şimdi okuduğum için memnun olup olmadığım konusunda kararsızım fakat yazarla tanışmamı sağladığı için kocaman bir gülümsemeyle bakıyorum kütüphanemde duran çürümekten kurtarılmış güzelliğe. Size bu kısacık ama dopdolu eserden birkaç alıntı bırakıyorum. Neden okuduktan sonra benimle fikirlerinizi paylaşmayasınız? Bekliyorum!
“Gerçeği arayan yazı serüvenini satır aralarında belli eden şu nafile arayışın izidir kitap: kuralları son derece basit ama oynanışı fena halde umutsuzca karmaşık bir oyun”
“Göçmen olmak belki tam anlamıyla budur: Heykeltıraşın bütün iyi niyetiyle bir meşale koyduğunu sandığı yerde bir kılış görmek. Ve gerçekte haksız da olmamak.”
“-Yani sende sınıflandırmak, liste yapmak, aslında hiçbir şeyi göz ardı etmemek için bir ihtiyaç, bir arzu, bir zorunluluk var.
*Her halükarda tasnif etsem de, envanter çıkarsam da, bir yerlerde araya girip bu düzeni bozacak olaylar çıkacağını biliyorum. Mesela Hatırlıyorum’un yanlışlarla tıka basa dolu olduğunu, dolayısıyla da hatırladıklarımın yanlış olduğunu biliyorum! Düzene koyma işini sürekli ve de iyi bir şekilde bozan, yaşamla yaşam kullanma kılavuzu arasındaki, insanın kendini kaptırdığı bir oyunun kuralı ile su yüzüne çıkan gerçek yaşamın en uç noktası arasındaki karşıtlığın bir parçası bu.”
- Georges Perec – Doğdum
- Yapı Kredi Yayınları
- Çevirmen: Aysel Bora
- Sayfa Sayısı: 65