Hacı Aga, tanıdık bir figür. İran’da iki şahın yıllarına, Rıza Han ile oğlu Rıza Şah dönemlerine denk gelen, meşrutiyet-demokrasi-özgürlük söylemlerinin güçlendiği, devrime götüren yılların başlangıcından bir tüccar. Hacı Ağa – alay etmek için kullanılan ismi ile Hacı Aga – siyaset, emniyet, gazete ve edebiyat çevreleri ile menfaati doğrultusunda sıkı ilişkiler kurmuş, babasının politik karışıklık zamanında hinlikle elde ettiği mirasını kat be kat katlamış. Bulunduğu ortama, muhatabına göre şekil alan, insanları kendi isteği doğrultusunda kullanmayı bilen, halkın karşısına en çok dini söylemlerle çıkan, mübarekliği ile bilinen bir adam. Bu kitap da, onun yaşlılık zamanından, dünyaya ve malına mülküne yapışıp gitmek istememesinden kısa bir kesiti sığdırıyor sayfalarına.
Sâdık Hidâyet, bizde daha çok Kör Baykuş’u ile biliniyor. O romanın – novella da denilebilir- ağır, soyut, sürrealist niteliğinin aksine, yazarın bu kitabında gerçekçi, sade ve politik bir anlatım var. Hiciv niteliği taşıyan bu eser, kimi zaman edebi niteliği de olumsuz etkileyen bir biçimde, geri kalmış toplumlarda aşikar olanı dile getiriyor: Siyaset-ticaret ağının yozlaşmış, kirlenmiş ilişkilerinden ve bu çürümüşlüğü perdeleyen din tüccarlığından bahsediyor.
Başta denildiği gibi bize oldukça tanıdık gelen, kurguya dahil olan karakterlerin adları bizden-günümüzden isimlerle değiştirilip önümüze konulsa hiç yadırgamayacağımız bu roman, Hacı Aga’nın şu direktiflerinde özetleniyor: “… Demek ki insanların bize itaat etmeleri için aç, muhtaç, cahil ve batıl inançlı kalması lazım.” Sadık Hidayet’in haklı öfkesi, birikmiş hırsıyla daha da aşağılık özelliklerle betimlediği Hacı Aga’dan tiksinmemek elde değil. İran’ın bu meşhur taciri temizliğine dikkat etmiyor, sağlıksız beslenmesi ve cinsel yaşamı nedeniyle çektiği hastalıklardan muzdarip, cimriliği dolayısıyla giyinişine ve harcamalarına de özen göstermiyor. Oysa bu karakterin mirasçıları, şu günlerde pahalı kıyafetleri, lüks tüketimleri ile karşımıza çıkıyor. Ancak şimdinin Hacı Agaları da dillerinden düşürmedikleri dini sözler, gösterişli ibadetleri, okumamışlıkları, okuyandan ve muhalif düşünceden hazzetmezlikleri ile de tıpatıp denk düşüyor öncekilerle.
Sâdık Hidâyet’in toplumun o zamanki halini sosyolojik açıdan ve diğer yönleriyle güçlü bir şekilde gözlemlemiş olması, sürükleyici bir gerçeklik katıyor metne. Kısaca Hacı Aga, yazarının üslubu, çevirmenin başarısıyla okuması kolay, belki bir belki iki saate bitirebilecek uzunlukta, vakti kıymetlendirecek, iyi bir kitap. Hal-i pürmelalimizden, bu gibi karakterlere ve toplum yapısına aşina olanların kafasına balyoz indirmiyor belki ama yüzyıllardır değişmeyeni yeniden hatırlatıyor.
İyi Okumalar.