“Ölmek”, psikiyatri alanında çalışan, telkin ve hipnoz yöntemi ile uğraşan, Sigmund Freud’un çalışmaları ile ilgilenen doktor Arthur Schnitzler’in bir oturuşta okunuveren kıymetli novellası. Ben tavsiye etmeden, siz de okumadan önce diyeceklerim var:
Kitap, Felix’i bekleyen Marie ile başlıyor. Sevgilisine deli gibi aşık olan Marie, ne yazıktır ki, ilerleyen sayfalarda sevgilisinin sadece bir yıllık hayatı kaldığını öğrenerek büyük bir huzursuzluğun kapısını aralıyor. Biz Felix’in bu ruhen ve bedenen tükeniş süresinde hem insan hallerini gözlemleyebilme, hem de aşkı sorgulayabilme imkanı buluyoruz. Hastalıktan haberdar olunca yalnız Marie değil, aynı zamanda okuyucu da bunun yükünü hissediyor. En azından ben pek çok kez “Aman be Felix!” derken buldum kendimi.
Yalnız ölmekten korktuğunu ve sevgilisini ardında bırakmak istemediğini birçok kez dile getiren Felix, Marie’ye tek bir soru soruyor, belki de arzuluca bir rica bu: “Benimle ölür müsün?” Kitap da bu zor soru üzerine şekilleniyor zaten. Ve siz ister istemez bunun hesabını veriyorsunuz kendi kendinize. Filmlerde, romanlarda aşkın en romantik hali olarak gördüğümüz sevgiliyle son bulma macerasının hiç de öyle basit olmadığını okuyoruz. Açıkçası, Marie hiç düşünmeden Felix’in bu isteğini kabul etseydi, kitap bu denli iyi olmazdı diye düşünüyorum. Çünkü başlarda bu fikre o kadar da uzak olmayan Marie, Felix’i iyileştirmeye çalıştığı süre zarfında sık sık ikilemlere düşüyor. Ve asıl olan, gerçek olan da bu.
Kitapta bir gerilim havası mevcut. Belki de onu bir nefeste yutulur kılan bu. Bunun yanında karakterlerin ustaca işlenmiş psikolojik halleri var. Bu da muhakkak yazarın asıl mesleğinin hikayeye katkısı olacak. Ve neredeyse her sayfada karşımıza çıkan şu büyük suçluluk duygusu: Marie’yi yaşamaktan, dışarı çıkmaktan, sağlıklı olmaktan, başkalarıyla göz göze gelmekten bile uzaklaştıran suçluluk duygusu, Felix’te de Marie’nin yokluğunda onu çok sıktığı düşüncesiyle beliriyor.
Genel olarak bakıldığında ayrı yollarda yürüyen ama el ele bir çift görebiliriz sanıyorum. Okumanızı tavsiye ediyor muyum? Evet, muhakkak okumalısınız. Siz de asıl ölenin, yıpranın kim olduğunu düşünmeli, aşkta sonsuzluk kavramı üzerine kafa yormalı, büyük sözler veren insanın doğal acizliğine göz kırpmalı, Felix’i, belki de Marie’yi, eleştirmelisiniz. -Ben yaptığının bencillikten öteye gitmediğini düşünerek Felix’e olan öfkemi yatıştırmaya hiç yanaşmadım.- Sonunda bir sayfa daha arayacak olursanız bu, kitabı beğendiğinize dair bir işaret sayılabilir bence.
Yalnız, yazarla yeni tanışmış olmama rağmen bu denli etkileyici bir öyküyü böyle basit bir dille yazmış olduğuna inanasım gelmiyor. Bu yüzden çeviri konusunu Dedalus’a en yakın zamanda açmayı planlıyorum.
İyi okumalar!
Sayfa Sayısı: 96
Baskı Yılı: 2015
Dili: Türkçe
Yayınevi: Dedalus