Küçük Prens’i okuduğumda henüz yedi yaşındaydım. Okumayı öğrendikten sonra okuduğum ilk kitaptı. O zamanki düşüncelerimi dün gibi hatırlıyorum. Karşıma çıkan fil yutmuş boa yılanının çizimine bakıp kendimin de onu şapkaya benzettiğine sinirlenmiştim. Kendimi hayal gücü ölmüş biri olarak görmüştüm. Çok sonra Küçük Prens’in beni iyileştireceğine inanmıştım. O yüzden benim için hep en değerli ve özel bir kitap olarak kalmıştı. Bu zamandan yıllar sonra bir kız kardeşim oldu. Onunla ilk yetişkinliğimin başlarında yeniden çocuk olabilmeyi başarabildiğimden benim için kardeşten öte Küçük Prens’in ruhu da sayılabilirdi. Her akşam yatmadan önce okuduğumuz masallar içerisine ilk önce Küçük Prens’i koymuştum. Okumayı öğrendikten sonra ilk okumak istediği kitap yine Küçük Prens’ti. Bir gün doğum gününde kendisine Küçük Prens hikâyesinde adının da geçtiği özel baskı bir kitap hazırlatmıştım. Kitapta kardeşim Küçük Prens’in cam fanustaki gülünü ararken yolda karşılaştığı ve sonrasında arkadaş olduğu kızdı. O günden beri Küçük Prens’in en yakın arkadaşı olarak görüyor kendisini. Tıpkı yedi yaşındaki ben gibi…
İşte böyle belki de yüz binlerce çocuğun zihninde yeşeren Küçük Prens’in yazarı Antoine De Saint-Exupéry, küçük prensin aksine koca bir adamdı. Ne zamanki aşkı buldu işte o zaman küçücük bir prens oluverdi. Aşkı cam fanustaki o kırmızı ve can alıcı güzelliğiyle parıldayan güldü: Consuelo De Saint-Exupéry. Timaş Yayınları tarafından haziran ayı kitapları arasında yer alan Mektuplar, bu iki aşığın aralarında geçen mektupları okurlarına sunuyor. Fransızca aslından çevirisini Gizem Olcay’ın üstlendiği Mektuplar, çeviri sürecinin on bir ay sürdüğü bir kitap oluvermiş. Bu süreçte çevirmeni Gizem Olcay, birbirine âşık olan iki insanın arasında geçen duygu yüklü ve bazen sadece kendilerinin anlayabileceği dili korumak için birçok şeyi olduğu gibi bıraktığını ve çoğu kısmı da yeniden gözden geçirdiğini Çevirmenin Mektubu’nda söylemiş.
“Mektuplar, her şeyin ötesinde duygu yüklü, samimi ve trajik bir aşkın kanıtı; en mahrem duyguların en yalın, en sahici şekilde dile gelişi…” (Çevirmenin Mektubu, Gizem Olcay)
Antoine De Saint-Exupéry annesi için denizcilik okuluna daha sonrasında mimarlık fakültesine gitmiş olsa da küçüklüğünden beri vazgeçmediği uçma sevgisini kaderine yazmayı başarmış ve askere gittiği vakit Fransız Hava Kuvvetlerinde teknisyenlik yaparken pilotluk eğitimi almıştır. Tüm zamanını gökyüzünde uçarak geçirmek zorunda olsa hiç isyan etmeyecek olan Antione’nun mesleğine zıt düşecek bir başka sevgisi daha vardı: yazmak. Onun için yazılmış bir yazıda karşılaştığım cümle bu iki zıtlığın uyumunu çok iyi anlatmış: “Pilotluk onun özgür ruhunun soluklandığı alan, yazarlık ise bu ruhun dışavurumuydu.” (Elif Kaya, 2017) Yazı alanında başarıları da bunun en iyi örneği olmuştur. Gece Uçuşu kitabı ile Prix Femina edebiyat ödülünü, İnsanların Dünyası kitabı ile National Book Award ödülünü almıştır. Küçük Prens kitabı ise araştırmalara göre İncil ve Karl Marx’ın Kapital kitaplarından sonra en çok okunan kitap olduğu söylenmiştir.
Consuelo Suncín de Gómez, Antoine’den önceki aşk hayatında yüzü gülmemiş fakat çok başarılı bir sanatçı olmuştur. Belki de acılarından beslenerek yaptığı çizimleri herkesçe sevilmiştir. Hatta Antoine’nun birkaç kitabı için de çizimler yapmıştır. Astım hastalığı yüzünden oldukça narin yapılı Consuelo’nun siyah saçları ve kocaman gözleri insanı etkileyen güçlü yanıdır. Bu iki insan karşılaştıkları vakit Buenos Aires’te konferans günüdür. Antoine’nun bir dostunun tanıştırması sayesinde birbirlerini gören bu iki insan birbirlerini bundan sonra devamlı göreceklerini ve bir daha asla kopamayacaklarını anlamıştır. O zamanlar Consuelo’nun eşi yeni vefat etmiştir. Antoine ise gül bahçesinde dolaşmaktan yorulmuş ve artık bir düzeni olmasını istemiştir.
“Saint-Exupéry, bu parlak siyah saçlı, iri siyah gözlü, minyon yapılı kadına gördüğü ilk anda tutuldu. Abanoz renkli gözleri çok derinden bakıyordu. Boyu ancak omzuna geliyordu. Gizemli, kısa ve zekice cevaplar veren, kendine güveni tam ve mutlak olan bir kadın vardı karşısında.” (Çöle Düşen Yıldız, Mehmet Coral)
Antoine ve Consuelo bu eşsiz aşkın kucağına düşmekten şikayetçi olmaz, kısa sürede evlenir. Hayal ettiği düzeni kurmak için evinin temellerini bulan Antoine’nun kaçırdığı bir nokta vardır. Havacılık alanında öncü olması ve savaş için çağırılması Antoine ve Consuelo aşkının bağlarını uzatarak şehirler hatta çoğu zaman ülkeler arası sürdürülmeye çalışmasına yol açar. İşte bu vakit o bağların arasında gidip gelen telgraf ve mektuplar; geçmişte yaşanmış aşkın, iltifatların, sevgi sözcüklerinin, kitapların çıkış aşamalarının, tabloların, çizimlerin, el yazmalarının ve zorlukların kanıtı olarak bu zamanlara kadar aşklarının yaşamasına yardımcı olmuştur.
Antoine De Saint-Exupéry bu mektuplarda Küçük Prens’in ilham kaynağının Consuelo olduğunu itiraf eder. Bu sayede yedi yaşında hayal gücü zannettiğim tüm bu hikâyenin bir aşk olduğunu fark etmiş oldum. Antoine binlerce gül arasından kendi gülünü bulmuştur. Üstelik bu gül öyle narindir ki onu cam fanusta saklamak kendisiyle uzun yıllar kalabileceği umudunu da yanında getirir.
“Metindeki küçük prens dünyada binlerce gül ile karşılaştığında şöyle der:
“Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgârın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm (ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.” (Küçük Prens)
Mektuplar, sadece iltifatlarla dolu bir aşkı anlatmaz. Bununla beraber her aşkın içinde biriktirdiği fırtınaları da gösterir. Antoine De Saint-Exupéry’nin Consuelo’nun kaprislerinden uzaklaşma çabası ve başka güllerle münasebeti bu fırtınaların çekirdeği olur. Consuelo, Antoine’nun kendisini aldattığını öğrendiği vakit daha da hırçınlaşır. Bu durum ikilinin evlerini ayırmasına yol açar. Uzun yıllar görüşmezler fakat mektuplar sanki kendilerinden bağımsız bir şekilde birbiri arasında gitmeye devam eder. Antoine kendisini affettirmeyi önünde sonunda başarır fakat Consuelo bu yarayı kalbinde taşımaya devam eder. Her boşlukta kendisini gösteren bu aldatılma korkusu kocasına yazdığı mektuplarda “uslu dur” temennilerine saklanır.
“Evime gelin altın kalemim ve her köşesini büyüleyici dağınıklığınızla doldurun. Her masada yazı yazın. Hepsi sizindir. Ve en çok da kalbimi tarumar edin.” (Antoine’dan Consuelo’ya, sayfa 39)
Canım, sevdamızın kalbini elimizde tutuyoruz. Onu kırmamalıyız. Yoksa çok ağlayacağız.” (Consuelo’dan Antoine’a, sayfa 47)
Antoine ve Consuelo arasındaki bu mesafe dolu aşkın kurtarıcıları birbirlerine söyledikleri isimlerdi bence. Onların arasında sevgilim, aşkım sözcüklerinden daha farklı sözcükler vardı. Öyle ki Antoine, devletinin yanında savaşın acımasız zorluğunu yaşarken dahi yazdığı mektuplarda bu seslenmeleri bırakmamıştır.
“Sevgili Küçük Consuelo,
Minik farem, çayır düğmem, çılgın karım, sevgilim ne yapıyorsunuz? Beni özlediniz mi? Sizi gerçekten özlüyorum.” (Antoine’dan Consuelo’ya, sayfa 135)
“Civcivim, küçük bir çeşme ve bahçe olun bana. Civcivim, bir şeye bağlanmam gerekiyor. Diğer türlü kendimi o kadar hafif hissediyorum ki güzel bir gecede, kimse farkına varmadan uçup gidebilirim buradan. Küçük civcivim, uçmama izin verme. Geri gelmeliyim.” (Antoine’dan Consuelo’ya, sayfa 146)
“Kocacığım, kum saatim, siz benim hayatımsınız. Nefes alıyorum, size doğru yürüyorum, elimde sevdiğiniz şeylerle dolu küçük bir sepet ve ayrıca ayna görevi görmesi için sihirli bir ay.” (Consuelo’dan Antoine’a, sayfa 152)
“Sihirli yengecim,
(…) Beni dinlemesen bile (her zamanki gibi) en azından seninle konuşuyorum.” (Consuelo’dan Antoine’a, sayfa 156)
Consuelo’nun başına gelen talihsizlikler Antoine’un ondan uzakta işini yapmasından dolayı tek başına geçer. Antoine’un savaş sırasında devlet ve askerler arasındaki konuşmalardan oluşan rahatsızlıkları uzaklaşma isteğinin birkaç adımla kalması yüzünden Consuelo’dan uzakta geçer. İkisi birbirinden uzakta birbirlerini arzulayarak ve birbirinin kollarının arasında sakinleşme hayalleri kurarak yıllarını geçirir. Ne zaman Antoine’un uçağı kaybolur işte o vakit Consuelo’nun da ruhu ortalıktan yok olur. Bize kalan bu aşkın günümüz şartlarına bakıldığında oldukça zor ve ulaşılmaz koşullarda dahi nasıl arsızca yeşerdiğini ve tıpkı bir çayır düğmesi çiçeği gibi yaklaştıkça onlarca çiçeği taşıdığını görmektir. Gördüğümüz vakit günümüz koşullarının kolaylığına teşekkür edip istediğimiz her şeyi gerçekleştirmek için yalnızca kalpten dilemenin yeterli olacağını anlayacağız.
“Birini güzel olduğu için sevmezsin ki, sen sevdiğin için güzel olur o.”
(Küçük Prens)
- Consuelo De Saint-Exupéry & Antoine De Saint-Exupéry – Mektuplar
- Timaş Yayınları- Mektup
- Çeviri: Gizem Olcay
- 272 sayfa