Hayat zaman zaman insanlara zor yönünü göstermekten çekinmez; hatta çocuklar bile bundan kaçamaz bazen. Bunların belki de en başında bir ebeveyninin kaybı geliyor dense yanlış olmaz. Bir çocuk için dış dünyayla ilişkisinin çok sınırlı olduğu hayatının ilk yıllarında ailesi özellikle de bakım verenleri en değerli varlıktır; çünkü bundan başka türlüsünü bilmez çocuk. Hayat da bazen bununla sınar bireyi, çok erken bir tanışmadır elbette küçük yaştaki bir çocuk için bu durum. Bu acıyla baş etmek kolay da olmadığından yine hayata tutunur insan, bu bir tür içgüdüsel davranış gibidir. Bu yüzden yakınını kaybeden birine neredeyse ilk söylenen şeylerden biri, hayatın devam ettiğidir. Bu ilk bakışta oldukça acımasız görünmekle birlikte maalesef ki gerçektir.
Çocuk kitapları içinde ölüm, yas gibi konuların işlenmesi de gerçek hayattaki kadar zordur elbette. Özellikle ilk çocukluk kitaplarında bu mevzulardan bahsetmek soyut olması bakımından yok denecek azdır ve oldukça da dikkatli olmak gerekir. Biraz daha ileri yaş grupları için yazılan kitaplarda ise ölüm gerçeğinin ve özellikle de ebeveyn ardından duyulan yas duygusunun işlendiğine daha çok şahit oluyoruz. Başlangıcına böyle bir olayı esas alan yeni bir kitap yayımlandı geçtiğimiz günlerde: Kanatlarımı Bulduğum Gün. Sevda Özdemir’in yazdığı, Hanin Dajani’nin resimlediği kitap İlk Genç Timaş Yayınları’ndan basıldı ve on yaş ve üzerindeki okurlara hitap ediyor. Daha önceden aynı yayınevinden çıkan kitapları Hayati Kopya-Kayıp Çocuk Gizemi (2021) ve Hayati Kopya-Hayalet Köşk (2022) ile tanıdığımız Sevda Özdemir’in bu üçüncü kitabı. 1991 yılında Samsun’da doğan yazar, lisede aldığı yabancı dil eğitiminin ardından öğrenimine üniversitede İngilizce Öğretmenliği bölümünde devam etmiştir. Ardından İngiltere’ye gitmiş ve ülkesine geri döndükten sonra da öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Hâlihazırda öğretmenlik yapmaya devam etmekte ve bir yandan da çocuklar için kitaplar kaleme almaktadır.
Kanatlarımı Bulduğum Gün, annesinin kaybının ardından bu süreci aşmakta zorlanan Mercan’ın hikâyesi. Babasının da güç zamanlar yaşaması onun okul hayatını tehlikeye atmakta ve ruh hâlini daha da kötüleştirmektedir. Bu sebeple kendini bir anda yatılı okulda bulur. Bu değişikliğin onun iyiliği için olduğu söylense de başlarda kendini bu fikre pek alıştıramaz. Haksız da sayılmaz elbette. Babasından ve halasından bir anda uzaklaşan Mercan, hem başka bir okula hem yeni arkadaşlara hem de yatılı okulun şartlarına uyum sağlamaya çalışırken bulur kendini. Bir yandan okulun sosyal kulüplerine girerek bu süreci kendine daha kolay kılmaya çalışsa da tabii ki kolay değildir ancak yeni kazandığı arkadaşlıklar sâyesinde hayatı biraz daha katlanılabilir hâle gelmiştir. Bir yandan da çevresinde sürekli bulduğu gizemli notlar, kendine güvenmesi ve “tek başına” bile kalsa hayatta kendin olmanın verdiği özgüveni hiçbir şeyin vermeyeceğine dair bir düşünce oluşturur Mercan’da. Tek tek denediği okuldaki sosyal kulüplerin içinde kendisine en yakın olarak edebiyat kulübünü bulur ve kendini yazarak çok iyi ifade edebildiğinin de ayırdına varır. Annesinin öldüğü zamandan beri rüyasında gördüğü yeşiller içindeki tırtılı anlatır. Defalarca gördüğü bu rüya ona bir şey ifade etmektedir şüphesiz ama bunu anlaması biraz uzun sürer. Yazdıkça kendini bulduğunu fark ettiği zaman ise zihninde her şeye karşı bakışı değişir. Okulda yazma konusunda kendisine destek olan öğretmeni sâyesinde bu yönünü güçlendirebileceğini ve yazmanın insanı iyileştirebileceğini gördüğünde minik tırtılın kozasından çıkıp kelebek olduğu günü düşlemeye başlar. Çünkü her tırtıl kendisine içgüdüsel olarak mutlaka bir koza örer ve o kozadan çıktığı gün de kelebeğe dönüşür. İşte o gün, uçmaya hazırdır! Mercan da annesinin kaybı ve özellikle de babasının da eşinin kaybıyla baş edemeyişi etrafında sürekli dönüp durup kendini mağdur psikolojisine sokmak yerine durumu kabullenip kendi hayatını nasıl inşa edeceği üzerinde düşünmeye harcar enerjisini ve zamanını. Bu dönüşüm her şeyi değiştirir tıpkı bir tırtılın kelebeğe dönüşümü yani metamorfozu gibi.
Roman birinci tekil kişi yani Mercan’ın ağzından anlatılıyor. Yaşadığı korku, şaşkınlık, karışıklık içinde yüzdüğü karışıklık en güzel insanın kendisinin ağzından anlatılır zaten. Yazarın bunu özellikle seçtiği aşikar. Böylece okur kendini kolayca ana karakterin yerine koyabiliyor. Yalnız, kitapta minik okurlar için kafa karıştırabilecek nokta zaman geçişleri olabilir. Mercan
annesinin kaybıyla tam olarak ne zamandır mücadele ediyor ya da yatılı okula gittikten sonra ne kadar bir süre geçtikten sonra kendini toparlamaya başladı gibi soruların cevapları zaman mefhumunun tam oturmadığı küçük yaş gruplarına biraz belirsiz gelebilir. Bunun dışında bölüm geçişlerinin Mercan’a yazılan gizli notlardan oluşması oldukça başarılı çünkü notlar fazlasıyla yüreklendirici. Neredeyse hepsinin birer hayat mottosundan oluştuğu şu notlar Mercan’ı şevklendirdiği gibi onun hikâyesini okuyanlarda da etkili olacağını düşünüyorum:
“Yeteneklerimiz, gizli güçlerimizdir ve bu gizli güçlerimiz bazen bizden saklanırlar.”, “Burada herkesin bir hikâyesi var Mercan. Sen neden buradasın?”, “İsteklerimiz içimize attığımız tohumlar gibidir. O tohumları beslemek ve büyütmek bize düşer.”, “İşin aslına bakarsan kozanı kırmanı istiyorum Mercan!”, “Söylesem bana inanmazdın ki… Kendin keşfetmen gerekiyordu.”, “Haydi! Durma! Uç o zaman!”.

- Kanatlarımı Bulduğum Gün – Sevda Özdemir
- İlk Genç Timaş – Roman
- 144 sayfa
- Çizer: Hanin Dajani