Yazın iyiden iyiye kendini hissettirmeye başladığı Haziran günlerine girmişken, her ay hazırladığımız gibi yine sizlere yeni çıkan kitaplardan derlediğimiz bir okuma listesi hazırladık. Edebiyatın her alanından eserler seçmeye çalıştığımız listemizde 21 kitap yer alıyor.
Raflardaki yerini almış 21 kıymetli eseri sizlere sunuyoruz:
1. Elektrikli Düşler – Philip K. Dick
Philip K. Dick bugüne kadar kısa öyküleri ve kitaplarıyla sinemaya, özellikle de bilimkurgu sinemasına sonsuz bir esin kaynağı oldu.
Senaryo yazarları, yönetmenler onun yazdıklarında her zaman evrensel, heyecan verici, orijinal fikirler buldular. Bıçak Sırtı, Gerçeğe Çağrı, Hesaplaşma, Azınlık Raporu, Karanlığı Taramak Philip K. Dick’in inanılmaz hayalgücünün eserleriydi. Bu sefer televizyon ve sinema dünyasının 10 tanınmış yazarı 10 PKD öyküsünü televizyona uyarladı. Bu öykülerin ortak teması, değişen dünyada insan olmanın ve gerçekliğin anlamını sorgulamaları. Elektrikli Düşler bu 10 öyküyü, televizyona uyarlayan yazarların, yönetmenlerin önsözleriyle PKD sevenler ve onu yeni tanıyanlar için bir araya getiriyor.
2. Gönül Bekleme – Sadık Yalsızuçanlar
“Sözlerin kitaplarında duruyor. Onları yıllardır okuyorum. Ömrümün üçte ikisini onları okuyarak geçirdim. Her defasında ilk kez okuyormuşum gibi hissediyorum. Her seferinde yeni bir kapı açılıyor. Bir perde aralanıyor. Bir tecelli oluyor. Bir güzelliğe boğuluyorum. Bir sır ifşa oluyor. Bir yaram iyileşiyor. Bir hüznüm artıyor. Bir ışık yanıyor. Yıldız gibi yanıp yanıp sönüyor. Bir gül açılıyor. Bir leylak kokuyor. Bir rüzgâr esiyor. Bir ağustos böceği ötüyor. Bir kadın ağlıyor. Bir yer yırtılıyor. Bir namaz kılınıyor. Bir insan binası yıkılıyor. Bir ruh arınıyor.”
1970’ler… Anadolu’da okulu-evi-Nigar’ı arasında gidip gelen bir genç… Bir karşılaşma… Bir yol… Bir öğreti… Bediüzzaman Said-i Nursi’nin öğretisi… Hikmet ve irfanla karşılaşan gencin sırlı perdeyi aralayıp hakikat yolunda ilerleyişi… İşte şahit olacağımız hikâye.
Sadık Yalsızuçanlar’ın daha evvel Dem ismiyle yayımlanan bu romanı Gönül Bekleme diyerek kendini bulma arayışında olanları okuma serüvenine yeniden davet ediyor.
3. Başka Bir Hayatta – Şilan Avcı
Şiirin öyküye en yakıştığı, en çok yaklaştığı yerde Aşk vardır. Çünkü Aşk, kendi öyküsünü şiirle yazar. Şilan Avcı’nın kitabı, Aşk’ı anlatıyor; bir nehir öykünün içinden usulca akan şiirle… Başka Bir Hayatta, aslında bir şiirin; sonunda şiir olmuş iki insanın, iki aşığın öyküsü… Sınırların Aşk’a baskın çıkıp başka bir hayatı imkansız kıldığı yerde, coğrafya kendisini kutsar. Başka bir hayatta geçirilen koca bir ömür, yolun sonunda görülen hesap, coğrafyaya karşı kırgın bir öfke…
4. Geleceğin Ülkesi – Stefan Zweig
Rio’ya ayağımı basar basmaz gördüklerimle, yaşamımda o ana kadar hiçbir şeyin beni böylesine güçlü etkilemediğini kavramıştım. Aynı zamanda hayran kalıp sarsılmıştım. Çünkü beni burada bekleyen sadece, deniz, dağlar, kent ve tropikal bir doğadan oluşan eşsiz bir manzara değildi, o güne kadar bilmediğim çok değişik bir tür medeniyet de dikkat çekiyordu.
S. Zweig
Stefan Zweig 1936 yılında konferanslar vermek için geldiği ve haftalarca kaldığı Brezilya’da yaptığı uzun yolculuklarda dünyanın bu beşinci büyük ülkesinin balta girmemiş ormanlarını, insan ayağı basmamış yörelerini, Amazon bölgesini, eşsiz doğasını, büyük kentlerini, her gittiği yerde karşılaştığı hoşgörülü, sıcak insanlarını tanımış ve tüm izlenimlerini son kitaplarından biri kabul edilen Brezilya– Geleceğin Ülkesi’nde toplamıştır. Zweig’ın bu Güney Amerika ülkesine, doğasına ve insanlarına âşık olduğunu anlatımındaki içtenlikte görüyoruz. Sonsuz topraklarda çok değişik kökenli milyonlar yaşasa da Brezilyalı’nın yaşam sevinci, iç huzuru ve her yabancıyla çabucak ve sorunsuz anlaşması Zweig’ı hemen büyüleşmişti. Hümanist görüşlü, kozmopolit yazarı gittiği sayısız ülke arasında en çok heyecanlandıran ülke Brezilya olmuştu. Onun coşkusunu bu yapıtında görmemek mümkün değil. İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde, Nazilerin güçlendiği, Avrupa’nın kendi kendini çökertmeye başladığı yıllarda her şeyiyle olağanüstü ülke Brezilya ona bir cennet gibi gelmişti.
5. Kürt Edebiyatının Anatomisi – Clemence Scalbert Yücel
Kürt dili edebiyat tarihinin izini sürmek, zor ve tartışmalı bir konu. Sebepleri çok çeşitlidir ancak bilhassa edebiyat tarihinin oluşumuna katılan kurumlarıyla devletin eksikliğinden söz edilebilir. Elbette bu temel eksikliğin yanı sıra, bu meseleyle ilgili yapılmış çalışmaların azlığından, edebiyat tarihini gerçek veya hayali bir kadim tarihe dayandırmaya meyilli ulusal tarih yazımından da bahsedilebilir.
Bu eser iki bölümden oluşmaktadır. Birinci kısım “alan dışı” yazınsal faaliyetleri etkileyen kaynak ve kısıtlara, yani “dış etkenlere” ayrılmıştır. Özellikle yazınsal ve siyasal Kürt aktörler ile dillerini hangi ilişkilerin birleştirdiğini anlamak için incelenmesi gereken dil politikaları ele alınmaktadır. Çalışmanın ilk alt bölümü Türk dil politikalarına, ikincisi ise Kürt dil politikalarına ayrılmıştır. İkinci alt bölüm olan “çoğul alan” ise Kürt yazınsal alanının oluşumunu ve yapılanmasını anlatmaktadır. Araştırma, Türkiye’deki askeri rejimin en sert davrandığı dönemde, İsveç’te yazınsal yaratım sürecinin gerçek temellerini oluşturan dil ve yazınsal faaliyetlerin analiziyle başlamaktadır. Ardından eser, edebi çevrenin oluşumunda rol oynayan değişik aktörlerin ortaya çıkışı ve onu yapılandıran ve harekete geçiren bahisler ve tartışmalar üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu tartışmalar, bizi Kürt edebiyatının sınırlarını sorgulamaya ve alanın açık niteliği üzerine kafa yormaya götürecektir…
6. İnsan Dengesi – Margit Schreiner
Arkadaşlarıyla birlikte, medeniyetten uzak ıssız bir adada tatil yapmayı planlayan orta yaşı çoktan geride bırakmış bir çift, yola çıkmadan hemen önce Sarah’nın kapılarında belirmesiyle şaşkına döner. Anne babasını uzun yıllardır tanıdıkları bu genç kız, adada anlatıcı ve kocasına eşlik eder. Sarah, bu sakin ama gergin günlerin birinde, beklenmedik bir biçimde, günlüğünü anlatıcıya gösterdiğinde trajik geçmişi ortaya çıkar. Bu geçmişle hesaplaşması gereken sadece o değildir artık… Eserleri çeşitli dillere çevrilen, Avusturyalı ödüllü yazar Margit Schreiner’den, keder, zaman ve varoluşun sorumluluğu üzerine akıllardan çıkmayacak bir anlatı.
Ertesi sabah zaman devrilmeye başladı. Az önce sonsuz gibi görünen zaman artık sınırlıydı. Adada sadece üç günümüz kalmıştı! Artık hayal kurmaya, uzun uzun düşünmeye, karar alacağımız birtakım konuşmalar yapmaya, yazmaya başlamaya zaman yoktu, nihayet bir kez olsun eski koyun ağılında gecelemeye ya da adanın güney ucundaki marinaya yürüyerek gitmeye yine zaman yoktu. Adaçayı toplayıp kurutmaya, evde salamura yapmak için tepedeki zeytinlikten zeytin toplamaya ya da denizden çıkan kütüğü boyamaya bile zaman yoktu. Zaman darlığından felce uğramış gibiydim. Sarah’nın günlüğü komodinimin üzerinde duruyordu.
7. Yabancı Bir Ülkeden Haber Geldi – Alberto Manguel
Eski Fransız ordusu mensubu Antoine Berence, karısı Marianne ve kızı Ana’yla beraber yerleştiği Kanada’daki bir sahil kentinde emekliliğin tadını çıkarmaktadır. Ama dışarıdan huzurlu görünen bu tabloda tuhaf bir şeyler vardır: Mesela şehirde bir anda ortaya çıkan Arjantinli gençler kimin nesidir? Fransız ordusuyla beraber Cezayir’de bulunduğu yıllarda Berence tam olarak nasıl bir görev yapmıştır? Marianne’ın uzun zamandır içine gömüldüğü sessizliğin kaynağı nedir?
Kütüphanelerin ve okumanın büyüsü üzerine yapıtlarıyla tanıdığımız Alberto Manguel bu kez okurları Cezayir’den Fransa’ya, Kanada’dan Arjantin’e geniş bir coğrafyada dolaştıran bir hikâye anlatıyor. Yabancı Bir Ülkeden Haber Geldi, Avrupa’nın karanlık yüzüne bakmaktan çekinmeyen, kirli geçmişler ve bu geçmişlerle yüzleşmek hakkında sert bir roman.
8. Hippi – Paulo Coelho
1970 yılının Eylül ayında, dünyanın merkezi olma şerefi için yarışan iki mekân vardı: Londra’daki Piccadilly Circus ve Amsterdam’daki Dam Meydanı… 1970 yılının Eylül ayında uçak biletleri ateş pahası olduğundan uçakla seyahat ancak elit kesim için mümkündü. Gençlerden oluşan muazzam bir kitle içinse durum farklıydı. 1970 yılının Eylül ayında dünyaya kadınlar hükmediyordu… Genç hippi kadınlar demek belki daha doğru olur…
1970 yılının Eylül ayında herkesin paranormal güçleri vardı, olmayanlar da sahip olma yolundaydı…
1970 yılının Eylül ayında, yazarlık hayalleri kuran Paulo, özgürlük peşinde dünyayı dolaşırken Karla’yla karşılaşınca ikisinin de yaşamı kökten değişecekti; Peru’nun kayıp şehirleri, Brezilya’nın zindanları, Amsterdam’ın arka sokakları, İstanbul’un çarşıları bir bütünün parçaları haline gelecekti…
Paulo Coelho’nun kendi yaşamöyküsüne belki de en yakın eseri Hippi, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanan barışçıl bir neslin arayış ve dönüşüm öyküsü.
9. Bir Astronotun Sonsuz Yolcuğu – Jaroslav Kalfar
Arthur C. Clarke Ödülü Adayı Kirkus “Yılın En İyi 10 İlk Romanı”ndan biri
“Arthur C. Clarke’ın 2001’i ile bir Milan Kundera romanının birleşimi gibi olan, Philip K. Dick’inkilere benzer bir evrende geçen ve Kafka’nın Dönüşüm’üne selam vermekten geri durmayan, tuhaf biçimde ikna edici ve inanılmaz çekici bir roman.”
– Library Journal (Starred Review) –
“Bradbury, Lem ve Saint-Exupery’yi karıştırın, üzerine de bir tutam Kafka ekleyin… İşte karşınızda Çek göçmen Kalfar’dan söyleyecek çok sözü olan, keyifli bir ilk roman.” –Kirkus
“Kalfar’ın bu eğlenceli ilk romanı metafordan ziyade gerçekliği ve gerçekçiğiyle kendini öne çıkarmayı başarıyor.”
– Hari Kunzru –
Çocukken öksüz kalan, dede ve ninesinin Çek kırsalında büyüttüğü Jakub Procházka’ya, kendi halinde bir biliminsanıyken Çek Cumhuriyeti’nin ilk astronotu olması teklif edilir. Venüs’le Dünya arasında ortaya çıkan Chopra isimli bulut, gökyüzünü mora çevirmiştir. Yapacağı bu tek kişilik tehlikeli uçuş Jakub’a hem kahramanlık hayalinin gerçekleşmesi için hem de önceki rejimin muhbirlerinden olan babasının günahlarıyla yüzleşmesi için bir fırsat sunar. Bilinmeyene doğru yola çıkan Jakub, ardında hayatının aşkı Lenka’yı geride bırakmayı bile göze alır.
Derin Uzay’da yapayalnızken, Jakub bir hayal olabileceğinden şüphelendiği devasa uzaylı bir örümcekle karşılaşır. Zamanla yakın dost olan ikili zamanlarını sevginin, yaşamın ve ölümün doğası ile Nutella’nın lezizliği üzerine konuşarak geçirirler. Tüm bunlar Jakub’un görevini tamamlamasına, sağ salim Dünya’ya dönüp Lenka’yla ikinci bir şans elde etmesine yetecek midir?
Sürprizlerle dolu Bir Astronotun Sonsuz Yolculuğu galaksilerarası bir aşk, azim ve keşif seyahati.
10. Sirius Deneyleri – Doris Lessing
Nobel Edebiyat Ödüllü Doris Lessing’den dünyanın kayıp tarihini aydınlatan felsefi bir bilimkurgu!
Sirius Deneyleri, 2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing’in, bilimkurgu, fantezi ve felsefeyi harmanlayan politik bilimkurgu başyapıtı “Argos’taki Kanopus Arşivleri” dizisinin üçüncü cildi.
Lessing, Şikeste ile başlattığı “öznel dünya tarihini” Sirius Deneyleri ile daha da derinleştiriyor. Roman, farklı uygarlıklara ve antik şehirlere ait çeşitli mitleri ve tarihi gerçeklikleri günışığına çıkaran epik bir hikâye anlatıyor.
Seriden bağımsız olarak da okunabilen Sirius Deneyleri, güçlü betimlemeleri ve iddialı savlarıyla bilimkurgu türünün kilometre taşları arasında gösteriliyor.
Doris Lessing, Sirius Deneyleri’nde, Rohanda’nın (yani Dünya’nın, bir başka deyişle Şikeste’nin) ilkçağlarından 20. yüzyılına kadar uzanan bir süreçte, Sirius İmparatorluğu’nun yöneticisi Ambien II’nin yaşadığı deneyimleri uzun bir rapor şeklinde yazıya döküyor. Gerçek olanla görünen arasındaki uçuruma dikkat çeken yazar, ezeli düşmanlar Sirius ve Kanopus imparatorluklarını kasıp kavuran felsefi bir sorunun da altını çiziyor: Evrendeki yerimiz ve işlevimiz nedir?
Dünyanın kayıp tarihinin izini süren Lessing Sirius Deneyleri’nde ilk insanlardan Orta Amerika halklarına, Uzakdoğu tarihinden Moğollara, “vahşi” Avrupalılardan Kuzey Amerikalılara, “Kayıp Atlantis” efsanesinden “Dünya Savaşları” gerçeklerine uzanan epik bir hikâye anlatıyor.
“Ne kadar saf ve ilham verici olursa olsun her devrim, yalnızca bir nesil içinde, kendi ayrıcalıklı sınıfını yaratıyordu…”
“Çağımızın en büyük yazarlarından Doris Lessing, dünyaya farklı bir gözle bakabilmek için yepyeni bir kozmoloji icat ediyor ve insanlığa dair her şeyi anlatmaya girişiyor…”
-Financial Times-
11. Üç Yıl – Anton Çehov
Üç Yıl Çehov’un Rus edebiyatının büyük ustalarının mirasçısı ve güçlü bir yazar olarak kabul görmesini sağlayan yapıtlarından biridir. Yazar bu novellada evlilik kurumunu masaya yatırır. Evlilikte zamanın duyguları dönüştüren, kimi zaman da “sağaltan” etkisine; yıllar içinde paylaşılan deneyimlerin, birlikte göğüslenen felaketlerin “aşksız” başlayan evliliklerin bile ufkunda olgun sevgilerin belirmesine yol açabileceğine işaret eder. Moskovalı bir tüccar taşrada tanışıp, ilk görüşte âşık olduğu genç Yulia’ya evlenme teklif eder. Genç kız, çekicilikten nasibini almamış bu adamı önce reddetse de, başka bir damat adayı çıkmaz korkusuyla evlenmeye razı olur. Ancak bu tek taraflı aşk, nikâhtan sonra Moskova’da yeni hayatlarına başlayan çifti katlanılmaz acılara sürükleyecektir. Üç Yıl devrim öncesinde insan ilişkileri, bütün mücadeleleri ve hüsranlarıyla Moskova’daki hayatın da dokunaklı bir panoramasıdır aynı zamanda.
12. Kör Güvercin Dansı – Abdurrahman Şenel
Geceden uzun saçların
Saçlarında bir dünya çalgısı
Kardeş katliamı gibi vacib
Orada şimdi
Kimin nefesini koklasam kül yorgunu
Bir dervişin mezarında
Onunla oynadığım kör güvercin dansı
13. Edebiyatın Kıyılarında – Hüsrev Hatemi
“Aşk”ın sessizlikle ilişkisi büyük bir şiir tarihi izlenilerek anlaşılabilir ancak.
Sadece aşkın sessizlikle ilişkisi mi? Hayır. Oradan başlıyor Hüsrev Hatemi edebiyat yazılarına ve insana, onun meydana getirdiği medeniyetin her ayrıntısına edebiyatın içinden aynalar tutuyor.
Yoksulluktan çiçeklere, müzikten hekimliğe, mimariden mizaha, tarihten sinemaya kadar birçok başlık Edebiyatın Kıyılarında dolaşıyor.
Eşsiz belleğiyle, çok geniş bir coğrafyanın ve yüzyılların içinden tutup getirdikleriyle okuru bir edebiyat yolculuğuna çıkarıyor Hüsrev Hatemi.
14. Bahar Yağmurları – Karl Ove Knausgaard
“Karl Ove’un yeteneğinde dikkati çeken şey, ki bu yetenek bugünlerde ender bulunuyor, tamamen anda bulunması ve kendi varlığının farkında olması. Her detay süsleme ve gösterişten uzak bir biçimde ortaya konuyor, sanki yazmak ve yaşamak eşzamanlı meydana geliyormuş gibi hissediyorsunuz… Sizi tamamen içine çekiyor olması gerçeği dışında göze çarpan bir şey yok. Onun hayatını onunla birlikte yaşıyorsunuz… Ove’un kitabının pek kibirli başlığı, bir yetişkinden beklenen hayatı gözlerinizin önüne getirmeye çalışırken, sürekli olarak önünüze çıkan kötü bir şaka gibi. Nasıl daha şu anda olunur, nasıl daha duyarlı olunur? Kendimiz hakkında, başkaları hakkında? Başkaları için?” Zadie Smith, The New York Review of Books
“Kavgam Serisi günlük hayatın dayattığı dipsiz gizem yığınını araştırıyor… Knausgaard’ın yaklaşımı sade ve titiz, kimi zaman sıradan, ama bunu asla kağıda dökmüyor. Onun teması hayatın bütününün kendi kendisiyle bir arada var olduğu gerçeğinin güzelliği ve dehşeti. Tüm edebi aldatmacaları terk ederek mükemmeliyete konan gerçek bir kahraman, çıplaklığı kraliyet şıklığını alt eden bir imparator.” Jonathan Lethem, The Guardian
15. Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil – Bülent Ayyıldız
Zamanı düz bir çizgi gibi düşünmeyi bırakmalısın. Hayır, o ilerlemiyor. Tam tersine, bizi hapseden bir zindandan ibaret. Geçmiş, gelecek ve şimdi aynı anda buradalar. Vakit, bir kavanozdaki balığın içinde dönüp durduğu sudan ibaret. Balık istediği yöne doğru gidebilir: İlerlediğini zanneder, sonsuzlukta kaybolmaktan korkar; fakat görebileceği en son nokta kavanozun cam duvarlarıdır. Bir görünmezliğe toslar kendini. Zamanı anlamak istiyorsan, kavanozun dışında nefes almayı öğrenmelisin.
16. Ben Deli Miyim? – Hüseyin Rahmi Gürpınar
İstanbul’un yeraltı dünyasına delilerle yapılan bir yolculuk… Şadan’la Kalender Nuri’nin “Bu iş karakolda biter” dedirten maceraları…
Bu tuhaf ikili bir yandan entrikalarını kurarlarken bir yandan da deli kimdir, akıllı kimdir, dâhilikle deliliği ayıran çizgi nedir gibi soruların yanıtlarını arıyorlar.
Ahlaki değerlerin sorgulandığı Ben Deli miyim?, Son Telgraf gazetesinde tefrika edilirken ahlaka aykırı bulunarak davalık oldu.
Romanın Latin harflerine aktarılmış orijinal metniyle sadeleştirilmiş hali ilk kez bir arada. Kitapta ayrıca tefrikasıyla karşılaştırmalı notlar da bulunuyor.
17. Zen Kaçıkları – Jack Kerouac
Yaşamın şiiri, varlığın safsatası ve delilerin bilgeliği… Kerouac, Beat Kuşağı’nın kutsal kitapları arasında yer alan Zen Kaçıkları’nda gerçeğin, gerçeklerin peşinde; tayfa toplanmış yine, zihinler hiç olmadığı kadar berrak, keyifler yerinde; insanlığın geçmişi ve geleceği, şimdi ile birlikte tek bir ânın içinde. Dünya keşfedilmeyi bekliyor, tren rayları düşlerin mavi ormanlarına koşuyor ve onlar, coşkunun kucağında dağlara, dostluğa ve dere tepe düz gidilen yollara sığınıyor. San Francisco’nun şiirli şaraplı gecelerinden ıssız mı ıssız zirvelere uzanan, Meksika çılgınlıklarıyla, doğanın duruluğuyla, trenlerde kaçak seyahat ederken yaşanan aydınlanmalarla beslenen bir macera bu ve sevgi başrolde. En arı, en vurucu, en doğal haliyle.
Kerouac, Gary Snyder ile dostluğundan ilhamla yazdığı bu kült romanda zihnin sır perdesini aralıyor. Gerçeğin özü Zen’de ya da bir kuş kanadının havada bıraktığı belli belirsiz izde sadece ve yaşam zor olsa bile, görkemli yine de.
Unutmayın: Tırmanınca o en yüksek dağın tepesine, tırmanmaya devam etmek gerekmekte.
18. Bu Su Hiç Durmaz Bülent Ortaçgil
“Bu Su Hiç Durmaz’da ben bir hüzün alırım. Her şey devam eder, su yine akar, yine gider ve hayat sürer. Sen de istediklerini yapamayabilirsin ama hayat aktığı için onunla beraber akarsın. Su zaten benim için bir hareket sembolü, o hareketin içinde sen de yürür gidersin. Bazen bir şey yapamazsın, bazen yaparsın. Bazen yaşar, bazen kaybolursun. Bazen başarırsın, bazen başaramazsın… ”
19. Mutluluğa Dair Bir Düşünce – Carlo Petrini, Luis Sepulveda
Hız hastalığına tutulmuş günümüz dünyasında mutluluk hâlâ olası mı? Yaşam alanlarımızın tüm katmanlarına nüfuz etmiş, hayata yönelik duru bir bakışa izin vermeyen, yaşam kalitemizi düşüren koşuşturma kültürünün içinde kendimize soluk alacak alanlar yaratmaya geç mi kaldık yoksa?
Mutluluğa Dair Bir Düşünce, Güney Amerikalı dünyaca ünlü yazar ve aktivist Luis Sepúlveda ile tüm dünyada ağ biçiminde örgütlenen Slow Food Hareketi’nin kurucusu Carlo Petrini’yi tam da bu sorular ekseninde bir araya getiriyor.
Politika, aktivizm, şiir ve edebiyatla harmanlanmış Mutluluğa Dair Bir Düşünce kapitalizmin yanı sıra çileciliği de eleştiren; yavaşlamanın, arada bir durmanın ve ânı özümsemenin üzerinde duran; yaşamdan, özellikle de yemekten haz almanın herkesin hakkı olduğunu hatırlatan; doğanın ritmine ayak uydurma gerekliliğini savunan, umut verici bir rehber.
“Günümüzde gerçek hazine zamandır. Mutluluğa Dair Bir Düşünce, onu nasıl bulacağımızı gösteriyor.”
La Repubblica
20. Kırılgan – Alper Beşe
Üçüncü öykü kitabı Kırılgan’da Alper Beşe, Necatigil’den Rothko’ya uzanıp aklardan renklere geçiyor. Biçim ve dildeki yetkinliğini gözler önüne sererken öyküde ne aradığını beyan ediyor…
Kırılgan, ustalığa geçişin ilk adımı.
21. Yeşil Cami – Pierre Loti
Pierre Loti müthiş bir gözlemcidir. Seyahatlerinden hafızasında kalan görsel imgeleri lirik bir dille harmanlayınca ortaya empresyonist tablolar çıkar. Bu tablolardaki ortak duygu ise yiten, yitirilen zamanın karşısında duyulan hüzündür.
“Türkiye eşitliğin gerçek yurdu – seyre dalma karşısında ve hayale dalma
karşısında eşitlik.”