Coetzee, tüm eleştirilerin, kendininkiler de dahil otobiyografik olduğunu söyler. Eleştiri mahiyetinde olmasa da bu kitap hakkındaki yorumlarımı bu çerçevede değerlendirmek doğru olacaktır. Belki başka bir okur, benim ilgimi çeken ve okumamın üzerinden uzun zaman geçse de beni hakkında yazmaya iten sebeplerin hiçbirini bulamayacak. Belki de yazının üzerine kitabı okumak isteyecek, kim bilir…
Hikâye oldukça basit ama aynı zamanda ilginç; Alice Adası’nda, A.J. ve eşi Nic birlikte Ada Kitapevi’ni işletirler. Nic, üstelik iki aylık hamileyken, yaptığı bir kaza sonucunda hayatını kaybeder. A.J de onun ölümüyle beraber hayata küser, kendini bırakır ama bir gün her şey değişir. Kitapevine ufak, sevimli, sıcakkanlı bir bebek bırakılır. Anne, bebeğinin kitaplarla dolu bir yerde büyümesini istediğine dair bir not bırakmıştır ve Maya isimli bebek, A.J.’yi hızlı bir şekilde baba olarak kabul eder. Maya’nın hikâyesi de en az A.J’ninki kadar iç burkucu fakat ikisi birbirlerine tutunarak devam eder. A.J. gün Maya’nın onda kalması gerektiğine karar verir. Yetimhanede değil, başkasında değil. Annesi Maya’yı, A.J.’ye bırakmıştır. İnsanlarla anlaşmamak için büyük bir uğraş veren A.J’yi , Maya bebek bakma konusunda olduğu gibi pek çok konuda eğitir.
“Delilik. Önce, mutluluk bu işte, diye düşündü ama sonra bunun aşk olduğuna karar verdi. Kahretsin, diye geçti içinden. Başıma iş aldım! Ölünceye kadar içme ve işi gücü mahvetme planını bozmuştu bu aşk. En sinir bozucu yanı da insanın bir zamanlar sadece bir şeyi iplerken, birden kendini her şeyi iplemeye başlamak zorunda bulmasıydı.”
Kitapta kurgu A.J ve Maya üzerinden ilerlerse de yan karakterlerin hikâyelerini de ilgi çekici buldum. Komiser Lambiase, A.J.’nin arkadaşı Ismay ve kitabın ilk bölümünde görünüp daha sonra ortaya çıkan Amelia önemli karakterlerden. Kurgu ilerledikçe, bazı kitaplara dair A.J. ‘nin Maya için yazdığı notlarla bölünüyor. Bu notların anlamını ise sona doğru öğreniyorsunuz. A.J’nin yaşadığı kayıpa rağmen, onun huysuzluklarıyla eğlenceli başlayan kitap sonlara doğru yön değiştiriyor. Bu konuda beni üzdüğünü söylemeden geçemeyeceğim. Etkileyici bir kitap diyemiyorum, aksini de iddia edemiyorum; diyebileceğim şu ki güzel bir kitaptı. Beni asıl bu kitabı yazmaya karar verdiğim anda karşıma çıkan Coetzee’nin sözü oldu. Bir kitapçıya sahip olmak, tüm kitaplara büyük bir iştahla el atmak benim yaşayabildiğim ve kendimi hâlâ şanslı hissettiğim şeylerden biriydi. Beni sarsan ise sonu oldu, rahatlamak, keyifle okumak için elime aldığım kitap hayatımın o dönemki gerçeklerinden, kaçıp kitaplara sığınma sebeblerimden birini anlatıyordu.
Gabrielle Zevin çok genç yaşta yazmaya başlayan ve yazdıklarını yine genç yaşında duyurabilen yazarlardan, bu aslında yazarın sekizinci romanı. Bu açıdan baktığımda bir ustalık gözlemleyemedim ama yine de yazarın hakkını vermek lazım, karakterlerin hepsi yerli yerinde, mekanların oldukça canlı olduğu, hoş kurgulanmış genç yetişkin kategorisinde bir kitap. Benim gibi kitapçılarda geçen hikayelere ilgi duyuyorsanız, bu kitabı okumayı isteyeceğinizi düşünüyorum.
- Huysuz Kitapçı Fikry’nin İnanılmaz Hikâyesi – Gabrielle Zevin
- Çeviri: Dila Balcı – Cemal Balcı
- Timaş Yayınları – Roman
- 284 sayfa