Buket Uzuner‘le tanışmam “İki Yeşil Su Samuru – Anneleri, babaları, sevgilileri ve diğerleri” ile olmuştu.
Genç bir lise öğrencisinin, en sevdiği karakterdi Nilsu. Çünkü özgür, güçlü ve bağımsız bir genç kadını anlatıyordu Buket Uzuner. 17 yaşındaki genç bir kızın romanda kendini bulması, kişiliğini özdeşleştireceği bir kahramanı kafasında canlandırmanın özetiydi sanki Nilsu. Ve sizi sarıveren en çekici yanlarından biri de dildeki tazeliği, sürükleyiciliği ve akıcılığı idi.
Michigan Üniversitesi’nde moleküller biyoloji ve çevre bilimi eğitimi alan Buket Uzuner, bu bilim kadını kimliğini romanlarında ve öykülerinde derinlemesine kullanır. Öğrenciyken tren ile yaptığı seyahatleri, İskandinavların Türkler’e bakışını “Bir Siyah Saçlı Kadının gezi notlarında” detaylı bir şekilde anlatır. Gözlem gücü, keskin zekası ve ironi dolu dili de size ayrı bir keyif katar.
Yazın Öyküleri‘nin önsözünde şöyle der yazarımız: “Öykücü olarak başladığım edebiyat yolculuğunda artık daha çok romancı olarak tanınıyorum. İlk öykülerimin yayınlandığı ve dikkat çekmeye başladığı ilkgençlik yıllarında, hayatımın geri kalan kısmını yazarak yaşayacağıma ve daima öykücü olarak kalacağıma karar vermiştim. Tıpkı öyküleri ile büyüdüğüm ve kendime seçtiğim ustalar Sait Faik, Tomris Uyar, Borges gibi.”
Ve böylece 15 öyküden oluşan “Yazın Öyküleri” ortaya çıkar. Kitapta en çok “St.Petesburg’da Feodor Diye Biri” ve “Uzak Kasabalarının Gri Hüznü” isimli öyküleri beğendim.
“St.Petesburg‘da Feodor Diye Biri”nde gençliğinde okuyup çok sevdiği yazarın peşinden Rusya‘ya giden, onun şimdilerde müze olmuş evini gezerken Dostoyevski ile sürpriz bir şekilde karşılaşan genç kadının öyküsünü anlatır Uzuner.
Öyküde sevdiği yazarı karşısında bulunca nefis diyaloglar doğar. Genç bir okurun sevdiği yazarı kafasında nasıl betimlediğini, onun sevdiği şeyleri, kızgınlıklarını nasıl kendisiyle özdeşleştirdiğini, bu anlamda da büyük yazarların nasıl bir egoya, nasıl bir dehaya sahip olduklarını göstermesi açısından bize nefis çözümlemeler sunar. Öykünün içinde kahraman ile ilerlerken aynı zamanda kurguya ait alt metinleri de okuyabilirsiniz. Bu kısacık öyküde, bu büyük yazarın Dostoyevski’nin kitapları arasındaki bağları, diğer yazarlara karşı yaklaşımlarını da görürsünüz. Bu paralel kurgu, öyküyü daha çok sevmemize yol açar. Ve tüm bunların yanında bir kentin mimari yapısını, tarihini, daha öncesinde orada yaşanmış olan acıları, nükleer santral kazasını da bilgi olarak hafızanıza kazırsınız.
Ve öykünün en can alıcı yerinde Dostoyevski şöyle sorar bizim genç kadınımıza:
Bir tek şey var merak ettiğim! İnsanoğlu mutlu mu? Acılar çekiyor mu? İnançlarını koruyabildi mi? Tümden yitirdi mi hepsini yoksa ? sorularına yatıştırıcı cevaplar verebiliyor mu artık? Yoksa bilinmeyen içinde o hummalı nöbet sürüyor mu? Mutlu musunuz Madame?
“Yazın Öyküleri” ni okuyun.Edebi lezzetini, öykülerin dilini inanın bana çok seveceksiniz. Hele de bu pek sevdiğiniz bir yazardansa…
- Yazın Öyküleri – Buket Uzuner
- Everest Yayınları – Öykü
- 324 sayfa