Jean-Paul Didierlaurent’in Can Yayınları’ndan çıkan 6.27 Treni kitabını satın aldığımda konusu dahil hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Sosyal medyada kitap zevkine güvendiğim birkaç kişinin kitaptan olumlu şekilde bahsettiğini görünce listeme eklemiştim. Sosyal medyanın güzelliklerinden biri bu paylaşımlar. İyi ki listeme eklemişim; 6.27 Treni’ni ben de çok sevdim.
Romanın kahramanı 36 yaşındaki Guylain Vignolles. Guylain yalnız yaşayan bir adam. Bir kâğıt geri dönüşüm fabrikasında çalışıyor ve işini hiç sevmiyor. Kitaplar, onları bir kâğıt hamuruna çevirecek devasa makineye atıldığında Guylain çok üzülüyor, hatta bundan mahcubiyet duyuyor. Kitabın bu sahneleri bana Fahrenheit 451’i hatırlattı. Fahrenheit 451’den şu harika alıntıyı hatırlayalım: “Kitaplarda bir şeyler olmalıydı, hayal edemeyeceğimiz şeyler, kadının yanan bir evde kalmasını sağlayacak bir şeyler; orada bir şeyler olmalı. Bir hiç için kalmazsın.” Kitaplardaki her neyse Guylain bunu biliyor ve “Şey” dediği korkunç makineyi temizlemek için kitapları attıkları hazneye girdiğinde henüz hamur haline gelmemiş sayfaları alıyor. Onları sabahları işe giderken 6.27 banliyö treninde okuyor. Bu, kaba saba çalışanların olduğu işine katlanmasını sağlarken iş yerindeki hoyratlığa ve değerli bir şeyleri yok edişe karşı elinden gelen tek protesto biçimi haline de geliyor.
Kitabın arka kapağında Guylain’in bir gün bir USB bellek bulduğu ve oradaki metinlerin yazarının peşine düştüğünden bahsediliyor. Ana hikâye bu gibi görünse de bence kitabı oluşturan yan hikâyeler de onun kadar güçlü. Onun için ben 6.27 Treni’nde üç temel hikâye buldum. Birincisi Guylain’in arkadaşı Guiseppe’nin başına gelmiş olanlar ve bununla başa çıkma yolu; ikincisi Guylain’in yolunun Morsalkım huzurevi ile kesişmesi ve üçüncüsü USB’yi bulup oradakileri yazan kadının peşine düşmesi. Üçü de aynı naiflikte, hüzünlü ama insana okurken iyi hissettiren dokunaklı hikâyeler. Bunun yanı sıra Guylain’in balıkları, bekçi Yvon Grimbert ve USB’de yazanlar gibi yan hikâyeler de aynı şekilde etkileyiciydi.
Jean Paul Didierlaurent bu kadar çok şeyi 133 sayfada anlatmış; hem de hiç yormayan, akıp giden bir dille. 6.27 Treni’ni bitirdiğinizde bir gün iyiliğin kazanacağına dair inancınız tazeleniyor. Ben 6.27 Treni’ni en çok bu yönüyle sevdim. Sanırım siz de seversiniz.
İyi okumalar.
- 6.27 Treni – Jean-Paul Didierlaurent
- Can Yayınları
- Çeviri: Aysel Bora
- 133 sayfa