Bugün, kendi hikayemizin tam da ortasında ölme ihtimalimiz var. Bu yeni bir gerçeklik değil. Belki de bunu bildiği için insan, ilk zamanlardan bu yana ya ölümden sonra yaşamı arıyor ya da geriye bir iz bırakmanın peşinde koşuyor. Yani aslında, hepimiz bir bakıma ölümsüzlüğü arıyoruz.
Kırk yedinci bölüm, üç yüz on ikinci sayfa ile sondan başlayan bir romanın, motorları teker teker kapanan uçağında, tek başına kaldığımızı düşünelim. Hikâyemizi kara olmayan bir kara kutuya anlatıyoruz. Bu kazadan bir tek hikâyemiz kurtulacak. Peki, onu kurtarmak ister miydik? Yoksa kurtaracağımız şeyin karanlık bir boşluk oluşundan korkarak kendimizi ölüme mi teslim ederdik? Bu son noktada, onu kurtarmak dışında yeni bir seçim yapma şansımız olur muydu?
Chuck Palahniuk, bu romanında, kendi özünden kopuk, kendini tanımayan insanların dünyasına götürüyor bizi. Doğayı, kuşları hapseden, bahçesinde plastik çiçekler yetiştiren (!) hatta çiçeklerin plastik olduğunun farkında olmayan, aile bağları zayıf, düşünmeyen, yaratmayan, hayal gücünü kullanmayan, hayatlarını bir yapılacaklar listesini yerine getirerek yaşayan insanların dünyasına… Eğitim sisteminin, rutin iş hayatının, medyanın ve inançların kurallarına hapsolmuş itaatkar insanlarla tanıştırıyor bizi. Öyle ki hayatlarının bir ödev olmadığını söyleyemeyeceğimiz insanlar var bu dünyada.
Yazar, yolculuk boyunca, ölümün hikayenin sonu olmadığına dair bir kanıt arıyor sanki. Belki de bu kadar ölü yaşanan hayatların zaten öldürülmesi gerektiğinin ve asıl yaşamın o zaman başlayacağının resmini çiziyor.
Gösteri Peygamberi birçok alt metin okumasına olanak sağlıyor. Kitap ana metninde ciddi bir medya eleştirisi olarak okunuyor. Bunun yanında alt metinde kitabın bütününe yayılmış çok ciddi bir Hristiyanlık eleştirisi görüyoruz.
Kitap boyunca hikâyeye yerleştirilmiş ayetlerde dinin sekse, kadına ve kadın cinselliğine bakışını, günahlarını, yasaklarını ve kurallarını okuyoruz. Bu toplumda yaşayan kişiler ise günahkarlıktan uzak bir hayatın kendileriyle birlikte başkalarını da kurtaracağını düşünüyor. Mutluluk ise kafayı sürekli meşgul tutup hayal gücünün çalışmasına izin vermemekte bulunuyor.
Eğitim sistemi ve medya burada devreye giriyor. Bu insanların hayatlarındaki her şey düşünmemeleri için programlanmış gibi. Her şey buna hizmet ederken zaten hiç kimseye hayal edecek, düşünecek vakit de kalmamış. Gereksiz bilgilerle donatılmış yaşamlarında, okuldan mezun olup iş hayatının rutininde kendine yeni bir onay yaratma arayışındaki insanlar, sorgulamayı ve başkaldırmayı düşünmüyorlar bile. Bunu düşünenlerin ve buna teşebbüs edenlerin ödülü ise dışlanmak!
Yazar, bu insanların iş hayatları dışında hapsedildikleri dünyada, medyanın korkutucu gerçeği ile yüz yüze getiriyor bizi. Medyanın, zaten gerçeği istemeyen insanlara sunduğu görkemli hayatlar ve hayali kahramanlar, insanlara kendileriyle özdeşleştirebildikleri bir alan veriyor. Kendileri gibi birinin başarmış olması ise kendilerinin kurtulmasına dair bir inanç sunuyor. Tapılacak hayatlar, güzellikler öğretiliyor; bilgiden ziyade bağlantıların önemi vurgulanıyor. Bu hayatın kahramanları da güç sarhoşluğunda kendilerini bu şatafatlı dünyanın kurallarına kaptırıyorlar.
Yazar romanda ilerledikçe eğitimin, dinin, toplumun ve medyanın kurallarını bir potada eriterek benzeştiriyor; bu kavramları satır satır sorguluyor.
Kitabın sonralarına doğru sorgulama dozu iyice artıyor ve Nietzsche, Deccal’i ile satırların arasından fışkırıyor adeta. Doğru olanı bilmekten kaçınma isteğinin hayatımıza nasıl kilit vurduğunun altını çizerken tüm değerlerin yeniden değerlendirilmesini isteyen Nietzsche gibi Palahniuk da içgüdülerimize inanmanın ve kendi özümüze dönmenin öneminden bahsediyor.
Kitabın her satırı ince ince kurgulanmış, her örneği sizi başka alt metinlerde buluşturuyor. Karakterler yazarın yarattığı dünyada olduğu gibi derinliksiz ve duygusuz. İçlerine giremeyip onları mekanize yaratıklar gibi izliyoruz.
Kitabın orijinal ismi “Survivor” dilimize Gösteri Peygamberi olarak çevrilmiş. Survivor psikolojide, kişinin travmasını zor bir durumda ardı ardına anlatması yoluyla kişiye doğruyu söyletmeyi amaçlayan tekniğe verilen ad. Kitabın kurgusunun bu tekniğe benzer bir şekilde yapılması bu ismi daha da anlamlandırıyor. Aynı zamanda psikolojideki “survivor” kişilik, ortalamanın üzerinde olan, dış güçlerden bağımsız hareket eden, olumsuza karşı kendilerini koruyabilen kişiler olarak tanımlanıyor. Nietzsche’nin kendini aşmaya çalışan, yanılgı ve yanılsamalardan kurtuldukça kendisi olabilecek üstün insan tanımı ile benzerlik gösteren bu kavram da kitabın kurgusuna bir kez daha hayran bırakıyor.
Gösteri Peygamberi edebi kaygıları olmayan yalın anlatımı ile yaşadığımız hayatları, bize dayatılan kuralları, maruz kaldığımız bilgi kirliliğini ve seçimlerimizi gözden geçirmek, ipuçlarından yola çıkıp yeni okumalar yapmak için güçlü bir metin olarak karşımıza çıkıyor.
Gösteri Peygamberi
Chuck Palahniuk
Ayrıntı Yayınları, 2015 (14. basım)
312 sayfa