Adli bilimler denilince aklımıza gelen ilk isim Sevil Atasoy’un 2006’da yayımlanan kitabı Labirent – Adli Bilimlerin Gizemli Dünyası, konuyla ilgilenmeyenler için bile merak uyandırıcı olabilir. Zira Atasoy, adli bilimler dünyasının kapısını bizim için aralarken sadece cinayetle sınırlı kalmamış. Adli bilimlerin, delillerin, iz sürmenin, DNA’nın, teknolojinin kullanıldığı pek çok olay aktarmış. Napolyon’dan Mozart’a, 1930’lardan 2000’lere, cinayetten teröre, uyuşturucudan intihara çok geniş bir yelpazede adli bilimlerin ne işler başardığını akıcı diliyle anlatmış. Labirent’ten öğrenilecek çok şey var.
Sevil Atasoy, bundan önce okuduğum kitabı Züppe Kocanın Şarkıcı Karısı ve Başka Nahoş Gerçekler’de dikkat çektiği önemli bir meseleyi Labirent’te de dile getirmiş. Aslında Sevil Atasoy’un kitaplarını ve yazılarını okurken ya da bize harika bilgiler verdiği Kanıt’ı izlerken bu kaygıyı fark etmemek mümkün değil. Adli bilimler geliştikçe suçluları daha kısa sürede ve daha kesinlikle tespit edebiliyoruz. Bu elbette çok heyecan verici ve müthiş bir şey. Ancak ondan daha önemlisi var ki asla göz ardı edilmemeli, unutulmamalı, boşverilmemeli. O da masum insanların suçlu zannedilmesi ve mahkum edilmesi. Bu telafisi mümkün olmayan bir hatadır. Bu nedenle Sevil Atasoy anlattığı tekniklerin eksiklerini, güvenli olmayan yanlarını, yanıltıcı olabilecek taraflarını da aktarıyor. Ölçüm standartlarının oluşturulmasından bahsediyor. Adli bilimlere yönelik giderek artan ilginin yanında bilgi birikiminin de artması, dizilerden öğrendiklerimizin ne kadarının doğru olduğunu bilmek için bu uyarılar önem taşıyor.
“Anlatmak istediğim başka şeyler de var.
Okunduğunda, duyulduğunda, tanık olunduğunda pek de keyif vermeyen…
……
Suçun kimi zaman neden aydınlatılamadığını, suçluların kimi zaman neden yakalanamadığını ya da masumiyetin neden kanıtlanamadığını…
Gözbebeğimiz, umut bağladığımız ‘forensic science’ın kimi zaman nasıl ‘junk science’ yani ‘çöp bilim’e dönüştüğünü…” (sayfa 11)
Şimdi Labirent’e gelelim. 200 sayfalık kitapta 41 vaka anlatılmış. Hepsi cinayet vakaları değil ama elbette suçla ve adli bilimlerin kullanımı ile ilgili olaylar. Bunlar merak uyandıran konular olduğu için Labirent’i bir günde bitirebilirsiniz. Bu dünyada işler dizilerdeki gibi değil her zaman. Atasoy anlattığı gerçek olaylarla adli bilimlerin neyi yapabildiğini ve neyi henüz yapamadığını ortaya koymaya çalışıyor. Kitabın 2006 yılında yayımlandığını hatırlarsak belki o sırada yapılamayan bazı şeyler artık yapılıyordur. Meraklısı için araştırma konusu olabilir. Mesela doğanın şu muhteşem yapısını öğrenmek benim için ufuk açıcıydı.
“Çünkü kayalarda bulunan bazı elemetlerin dayanıklı izotoplarının birbirine oranı, yani izotop imzası, bu kayaların ufalanmasıyla meydana gelen toprakta, bu topraktan geçen sularda, bu su ve toprakla yetişen bitkilerde, bu bitkileri yiyen hayvanlarda ve bu bitkiler ile hayvanları yiyen insanlarda aynen tekrarlanır.” (sf 89)
Labirent’i okurken sadece adli bilimler değil, suç olgusu da dikkat çekiyor. Organize ve uluslararası olanlardan bireysel ve ani bir dürtü ile işlenenlere dek anlatılan her olay insana suçun doğasını düşündürüyor. Kim suç işler, neden işler, neden evrensel bir olgudur gibi soruları sormaya devam ediyoruz.
İyi okumalar.
- Labirent – Adli Bilimlerin Gizemli Dünyası – Sevil Atasoy
- Doğan Kitap
- 201 sayfa