‘’Psikolog Susan Blacakmore, yanılsama sözcüğünün bir şeyin hiç olmadığı değil, göründüğü gibi olmadığı anlamına geldiğinin altını çizer. Bizler, şüphesiz, benliğimizin çeşitli biçimlerini deneyimleriz ama deneyimlediğimiz şey, beynimiz tarafından kendi yararımız için üretilen güçlü bir aldatmacadır.’’
Yapılan birçok araştırma özgür irade, kişisel karar, özgün benlik gibi Homo Sapiens’i diğer hayvanlardan ayıran özelliklerin aslında sahip oldukları kavramsal anlamları taşımadığı, yararına olacak şekilde insanın hayatta kalabilmesi için diğerlerinin yansıması olarak toplumsallaşmak zorunda olduğunu ortaya koymuştur. Kitap bittiğinde ‘ben’ diye bir şey olmadığını, benliklerimiz olduğunu görüyoruz. Biricik beynimizin en büyük amacının milyonlarca yıllık evrimin yüklediği yegane görevi yerine getirmek olması şimdiye dek edinilen efendi insan görüşünü alt etmesi açısından önem taşıyor. Bahsedilen yegane amaç çevreye en iyi şekilde uyum sağlamak için insanın birçok benlik yaratması…
‘’Özgür iradenin bir yanılsama mı gerçeklik mi olduğunu düşündüğümüzde, bir uçuruma bakıyoruzdur. Yüz yüze geldiğimiz şey nihilizme ve çaresizliğe saplanmak gibi görünüyor. Ama bu neden üzücü olsun ki? Yaşamdaki pek çok şey göründüğü gibi değil. Muhtemelen tüm algılarımız birer yanılsama çünkü ayrıcalıklı gerçekliğe erişimimiz yok. Zihinlerimiz gerçeği modelleyen birer matristir. Fiziksel dünya bile göründüğü gibi değildir. Kuantum fiziği katı bir tuğlada maddeden çok boşluk olduğunu ortaya çıkarmıştır. Tuğlanın doğasına ilişkin daha derin bir kavrayış, birisi kafamıza bir şey fırlattığında nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili kararımızı önemsizleştirir mi? Kesinlikle hayır.’’
Benlik yanılsamasının farkına varmak gerçekte kim olduğumuzu sorgularken başa çıkılması gereken kimlik karmaşasının çözülmesinde yardımcı olacaktır. Çevremizdekilerin bir yansıması olarak var olduğumuz görüşü kabul edilmesi açısından zor gelse de sosyal bir varlık olan insanın bunu kabullenmesi, günlük yaşamda içine düştüğü çelişkileri çözmesinde yol gösterici olabilir. Birbirimizi kopyalayan, etkileyen, değiştiren etten robotlar oluşumuzu sosyal duruşumuz perdeliyor olabilir. İnsan dışı canlıları yalnız içgüdüleri olan biyolojik varlıklar olarak etiketlerken kendimizi artık nasıl ‘farklı’ görebiliriz? İnsanın sınıflandırdığı yeme, içme, barınma gibi temel içgüdülere farkında olmadığımız benlik yanılmasının sonucu olan davranışları dahil etmiyor oluşumuz bu sınıflandırmayı ne kadar eksiksiz kılar?
‘’Bir sorunu çözmenin ilk adımı sorunun varlığını kabul etmektir ve bir benlik yanılsaması taşıdığımız müddetçe dış koşulların geçmişte bizi nasıl şekillendirdiğini ve yaşamlarımız boyunca etkide bulunmaya devam edeceğini kabul etmeyeceğiz. Bunu kabul etmiyoruz; çünkü bilişsel uyumsuzluğumuz, kim olduğumuzun idealize edilmiş öyküsü olan benlik inancımızı bütün halinde tutmak ve korumak için çabalayarak başarısızlıklarımızı sürekli bizden saklıyor.’’
Kitabın son bölümünde bir gruba ait olma duygusunu beslemek için sosyal ağlara nasıl bağımlı hale geldiğimizden bahsediyor Hood. Doğamızda olan kendimizi daha güvende ve güçlü hissetmek için kalabalığa karışma itkisi internet ortamında kılık değiştirerek bizi ele geçiriyor. Saklı benliklerimiz sahte hesaplarla ya da kurgulayıp süslediğimiz profillerle kendini gösteriyor. Sosyal kabul için gerekli olan toplumsal onaylanma genel ağ üzerinde beğeni bağımlısı haline getiriyor insanı. Beğenilerden kurulu bir dünyada ise narsisizm kaçınılmaz oluyor.
Benliklerinle yüzleşmeye hazır mısın?