Julien Gracq’ın ilk kez 1951’de yayımlanan romanı Türkçe’de Aykut Derman’ın çevirisiyle 2012’de YKY tarafından basılmış. Goodreads.com’daki Listopia bölümünde verilen “En iyi Surrealist ve Dadaist kitaplar” listesinde 6. Sırada yer alıyor.1
Sirte Kıyısı, iki uygarlığın kitabı. Bir denizle birbirinden ayrılmış, adı Senyörlük olan ülke ile Farghestan’ın romanı.
Senyörlük ve Farghestan kağıt üzerinde savaş halindedirler ancak son 300 yıldır adı konmamış bir ateşkes devam etmektedir.
Senyörlük, uygarlığın gelebileceği en uç noktaya gelmiş, rasyonalizmin ve profesyonel yönetimin tüm hayata hâkim olduğu, askerlerin boş kalmamak için tarımla uğraştığı, insanların sıkıcı, monoton, rafine bir hayatı yaşayıp yaşamadıklarının bile farkında olmadıkları bir ülkedir. Farghestan ise yabanıllığın, vahşiliğin, duyguların, şekillendirilmemişliğin ve gerçek özgürlüğün ülkesi olarak açıkça anlatılmaksızın duyumsatılır.
Senyörlük’ün merkezi olan Orsenna’nın aristokrat ailelerinden birinin genç üyesi Aldo, Gözlemci olarak Sirte Kıyısına atanır. Aldo, Sirte Kıyısındaki askeri üsse Orsenna’daki rahat ama amaçsız hayatından bıktığı için gider. Geldiği günden itibaren;
“Hakkımda önceden verilmiş bir kararın söz konusu olduğunu” (Sayfa 71)
düşünüyordur.
Sirte’de, devleti temsil eden Amiral Marino, Aldo’nun gelişiyle birlikte bir şeylerin değişeceğini sezmektedir.
Zamanla anlaşılır ki Senyörlükte binyılcı, mesihçi hareketler çoktan başlamış, kıyamet beklentisi oluşmuştur. İnsanlar hayatta olduklarının farkına ancak korku ve endişe ile titreyerek varabilmektedirler. Uygar olmanın sonucu ruhsuz bir ülkede sadece bir ruh gibi yaşayabilmek olmuştur.
Beliren alametlerin eninde sonunda sonuçları olacaktır. Değişemeyecek olan çökmeye mahkumdur.
Aldo’nun sevgilisi (yine bir Havva, yasak bilginin ilk tohumlarını ekiyor kendisi) Vanessa’nın dediği gibi;
“Oraya biri gitti, çünkü başka yolu yoktu. Çünkü vakti gelmişti. Çünkü birinin artık oraya gitmesi gerekiyordu.”
Julien Gracq gerçeküstücülüğe yakın bir yazar olarak biliniyor. Gerçeküstücülük deyince aklımıza hemen Dali geliyor ancak edebiyatta gerçeküstücülük neye benzer ilk anda söylemek zor.
Türkçe’de gerçeküstü deyimi de biraz tuhaf duyuluyor çünkü gerçeğin bir de altı varmış gibi mekânsal bir anlam içeriyor. Aslında gerçeği aşan, gerçeğin ötesinde olan, daha da iyisi gerçeğin kendisine hem karşı koyan hem de içeren bir kavram olarak ele almak daha doğru gibi. Bilinçaltı/Bilinçdışı terimlerinin yarattığı karışıklığa benziyor biraz.
Peki, Julien Gracq’ın gerçeküstücü olması ne demek?
Gerçeküstücülüğün manifestosunu 1924’de henüz 28 yaşındayken yazan Andre Breton’un Nadja adlı kitabına yazdığı önsözde Ferit Edgü gerçeküstücülüğün yaşamı algılayışı ile ilgili şöyle diyor:2
“Yaşam rastlantılardan oluşur. Ama derine indiğinizde bu rastlantıların kendi aralarında bir anlamları vardır. Her düşün, her sanrının, her sayıklamanın günlük yaşamda bir karşılığı vardır. Yalnız yaşanmış olanlardan değil, yaşanacak olanlardan da kaynaklanabilir bunlar”
Rüyaların, bilinçdışının, biliç hallerinin ön planda oluşu, gelecekte olacak olanların bugünü sürekli bir biçimde etkilediğinin vurgulanması, karşıt kavramların (Aldo/Marino, Orsenna/Farghestan, Uykuya Dalmış Uygarlık/ Her an patlayabilecek yanardağ Tengri ile özdeşleşen uygarlık, Ritüele dönüşmüş din/ Gerçek samimi inanç) bir arada kullanımı gibi özellikler Julien Gracq’ın bu kitabını gerçeküstücülüğe yaklaştırıyor.
Sirte Kıyısı, uygarlık/barbarlık, gelişmişlik ilkellik, akıl/duygu karşıtlıkları dikkate alınarak okunabileceği gibi, Bilinçli Ben/Bilinçdışı ayrımı düşünülerek de okunabilir, bu da zaten insanın tamamlanamamış hikayesidir.
Sirte Kıyısında insanlar dışında kahramanlar da var. İklim, bitkiler ve hatta coğrafi yapıların bile insanları nasıl belirlediği ve benzer şekilde kendi yaşamları, ölümleri, tutkuları olduğu roman boyunca anlatılıyor.
Kanımca romanın en önemli coğrafik kahramanlarından biri kitapta “deniz kulağı” diye çevrilmiş olan o Lagün (Ölüdeniz aklınıza gelsin). Aldo’da tıpkı o Lagün gibi ne denize ait, ne de bir göle dönüşebilmiş bir durumda. Tüm enerjisi, gençliği ve yaşama sevinciyle Orsenna’nın ona vaat ettiği hayatla hayal kırıklığı içinde karşılaşmanın tedirginliği içerisinde.
Kitapta Aldo’nun tüm duygu ve düşünceleri, içinde bulunduğu ruh hali, sadece görüneni değil zihnindeki görünmeyenleri de kapsayacak şekilde ve
“dil ile neredeyse mistik yönden insanların birbirlerini anlayabileceğini ve birleşebileceğini düşünerek” 3
anlatılınca hâliyle karşınıza şöyle cümleler çıkabiliyor:
“Kentte akşamla birlikte gelen o sağlıksız rüzgar, yollara saçılmış son yaprakları süpürdüğünde ve yoldan geçmekte olan aşağı mahallenin son insanları ağır kapılardan aralıklarla gelen tıkırtılar içinde hızla uzaklaşırken (süpürülmüş gibi görünen ve yeni kalabalıkların dolaşması ve yeni doğacak günün güneşi için hazırlanmış, gecenin daha geniş gösterdiği o caddelere baktığımda) kimi zaman ortaçağa özgü çıplaklığın üzerini örtmüş, kimi zaman da bolluk ve keyifli ganimet yıllarının cephelerini bir çılgınlık gecesinin süslemelerini andıran olağanüstü kıvrımlı süslerle donattığı yüksek duvarların arasında zaman zaman hiç duyumsamadığım bir duyguya kapılıyor, zamanın da kan gibi aktığı, şimdi sokaklarda sel olup aktığı izlenimine kapılıyordum.” (Sayfa 271)
Sirte Kıyısı hiç de kolay bir kitap değil. Kitabı okumak, ilk başta çok sert neredeyse kaya gibi sert bir toprağı kazmaya çalışmaya benziyor, sonrasında toprak giderek yumuşuyor. Anlatım değiştiği için olmuyor bu değişiklik, siz değişiyorsunuz.
Belki de alıp kütüphaneye konulmalı ve okuma zamanının gelmesi beklenmeli.
Bir başka insanın/ülkenin hayatını, algılarını, duygularını anlayabilmek; coğrafya, tarih ve uygarlık hakkında kendimize sorular sorabilmek; çok yoğun ama bir o kadar da derin anlamlı cümleler arasında yönünü kaybetmeden ilerleyebilmek, gerçeküstücülüğün edebiyatta nasıl tezahür ettiğini bilebilmek ilginizi çekiyorsa mutlaka okunması gereken bir kitap.
Orsenna’yı Avrupa’da herhangi bir şehre benzetmek (her ne kadar romanın geçtiği zamansal dönem farklı olsa da) mümkün. Ancak bugünün Farghestan’lılarını günümüzün Orsenna’lıları görmeye dahi katlanamıyorlar. Öte yandan Avrupalı gençlerin ultra radikal hareketlere olan ilgilerini anlamak için de bir çıkış noktası olarak Sirte Kıyısı kullanılabilir.
1 . http://www.goodreads.com/list/show/3849.Best_Surrealist_or_Dadaist_Books#2033025
2. Nadja, Andre Breton, 1992, Mitos Yayınları (Sayfa 7)
3. Sirte Kıyısı, Julien Gracq, 2012. YKY (Tanıtım yazısından)
- Julien Gracq – Sirte Kıyısı
- Yapı Kredi Yayınları – Roman
- 296 Sayfa
- Çeviri: Aykut Derman