Selim İleri’nin son romanı olan Sona Ermek, Everest Yayınlarından çıktı. 262 sayfadan oluşan kitabın şık bir kapağı var. Kitabın anlatım dili romanlarda pek kullanılmayan “sen dili”dir. Bu anlatım tarzını çoğu yazar yetkinliğini ispatlamak için kullanır. Cumartesi Yalnızlığı, Hergece Bodrum romanlarını yazan Selim İleri’nin yetkinliğini kanıtlamaya ihtiyacı var mı bilmiyorum?
Selim İleri darmadağın bir roman ile karşımızda ve bunu anlatıcı da (yazar, Selim İleri) kitap içerisinde dile getiriyor: “Alabildiğine darmadağın ancak okurun zihninde, özeninde derlenip toparlanacak,’’ (Sayfa 181). Yazarın kitapta otobiyografik unsurlar kullandığını söyleyebiliriz. Bunu, Sait Faik’in “Havada Bulut’’ kitabını anlatırken ilk baskısının 1950 olduğunu ve kendisinden bir yaş küçük olduğunu söylüyor (Sayfa 196). Yine başka bir yerde “yetmiş yaşıma iki kala” diyor (Sayfa 251). Bu kronolojik oyun yazarın doğum yılı olan 1949 yılıyla eşleştiği için anlattığı kişinin de kendisi olduğunu düşündürüyor. “Roman yalan sanatıdır,” (Sayfa 35) diyor yazar, romanlar bir kurgu olsa da yazarlarından izler taşır. Bu cümlesinden sadece iki sayfa önce ‘’Dördüncü Murad’ı yazarken kendini yazdın,’’ cümlesi ile yazarların romanlarında kendilerini yazdıklarını itiraf ediyor.
Biraz önce yazdım, roman çok dağınık, roman konukları içinde Sait Faik, Peyami Safa, Çehov, Yahya Kemal, Abdülhak Hamit, Abülhak Şinasi, Flaubert, Virginia Woolf, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim, Dostoyevski, Tostoy, Halit Ziya Uşaklıgil, Yeşilçam oyuncuları; Şaziye Moral ve kitapta ismi geçmeyen ”âşık olduğu aktris,’’ ressamlar Picaso, Aliye Berger, İbrahim Çallı ve yine adı geçmeyen Kraliçe adlı yazar ve burayı daha fazla uzatmamak için yazmayacağım onlarca yazar ve sanatçı var. Selim İleri’yi biraz takip edenler onun ‘Kraliçe’ olarak tanımladığı yazarın Peride Celal olduğunu tahmin ederler.
Anlatıcı, yani kitabın yazarı anlattığı yazarlardan Virginia’ya hayran, Halit Ziya’yı Aşkı Memnu’dan dolayı kıskanıyor ve Kraliçe’yi belli etmese de içten içe rakip olarak görüyor, ilk kitaplarında onu taklit ettiğini de itiraf ediyor. Yazar isim vermese de bir yerde Öteki Şair diye birinden söz ediyor. Öteki Şair dediği Behçet Necatigil’den başkası değildir. Cahit Sıtkı’dan dizeler de kullanıyor. Kitabın hemen başında şairin ismini kullanmadan Necip Fazıl’ın Otel odaları şiirinden bir dizeyi yanlış kullanıyor böylece, ihtiyarladığını, zihninin yavaşladığını, hafızasının eskisi kadar güçlü olmadığını anlamamızı istiyor.
Kitap boyunca birçok tiyatro ve roman kahramanı bize eşlik ediyor, mesela Vanya Dayı, Martı, Madam Bowary, Huzur karakterleri Mümtaz, Suat, kitap boyunca sahneye çıkıp repliğini söyleyen bir tiyatro oyuncusu gibi görevini yapıyorlar ve çekiliyorlar.
Yazarın artık hafızası zayıflamış, bir romancı olarak çağın şartlarının gerisinde kalmış, gençler onu tanımıyor, aktüaliteden uzak kalmıştır, yayıncısı ‘’seni gençlere tanıtmalıyız’’ diyor. Tekrar son kez bir kitap yazmak istiyor. Yazmayı düşündüğü onlarca konu içinden iki tanesi için belirgin bir hazırlık yapmıştır. Abdülhak Hamit Tarhan’ın hayatı ve Dördüncü Murat.
Kitap; labirent bir şekilde yazarın Dördüncü Murat kitabı için yaptığı hazırlıklar, oluşturduğu dosya, çıkardığı notlar, okuduğu kitaplar, biriktirdiği şiirler, kalın tarih kitapları, Dördüncü Murat görselleri ve yazarın içindeki gel gitleri anlatıyor.
Yazar tekrar kitap yazmaya koyulduğunda yazmak üzerine uzun tiratlar yapıyor. Ama aslında yazarların ölmemek için yazdığını söylemeye getiriyor. İçinde ölecek olmanın hüznünü romanda birden fazla yerde kullandığı Tanpınar’ın “Bütün bu güzel şeylerden ayrılmak’’ cümlesi ile dile getiriyor. Bu ölüm korkusu yazarı Cahit Sıtkı gibi bir ruh haletini sokuyor. Yazarın içinde onu sosyal hayattan koparan ve hayatını zorlaştıran bir ölüm korkusu var.
Yazar geçmişe yönelik kendisi ile yaptığı hesaplaşmalar da dikkat çeken yazdığı kitapları hep mutsuz sonla bitirmiş olmasıdır. Sayfa 131’de yaşadığı bu iç hesaplamayı şöyle anlatıyor. “Sonu mutlu biten romanlar yazmadın. Yazamadım desen daha doğru olacak, beceremedin, kendini kandırma, kıvıramadın. Sonu mutlu biten romanlar, öyküler, filmler, oyunlar sevinç, mutluluk getirdi; derken hafifserdin. Sonu mutsuz bitenler iz bıraktı, sen de git git onları kuşandın.’’ Bu pasaj aynı zamanda kitabın arka kapak yazısıdır. Yazar mutsuz sonları seviyor, aşık olduğu kadının mutsuz sonla biten filmlerini daha çok sevmiştir, acıyı seviyor, acıları yazmaya yemin etmiştir (Sayfa 24). Yazmak acıları dindirmiyor, bunu da “yazılar çiziler hiçbir şeyi değiştirmedi’’ cümlesi ile itiraf ediyor (Sayfa 39). Kitapta bir çok yerden geçen motto ‘’Yazmak dinmiyor’’ yazmak bir şeyi değiştirmiyor ama yazar yazmaktan da geri duramıyor.
Romanın içinde yarım kalan kitap “Ben ki Sultan Murat Gazi Han”
Sona Ermek kitabı okunduğunda yazarın yukarıya alıntıladığımız sözünde olduğu gibi dağınık ama zihinde toparlanan ‘’Ben ki Sultan Murat Han Gazi’’ kitabı tamamlanmış oluyor. Bunun yanında sürekli romanlar yazmış hayatının son zamanlarında katran bir melankoli ve sünepe bir yalnızlığa düşmüş yazarın romanını da okumuş oluyoruz.
Anlatıcı dolaptan çıkarttığı dosyalardan daha önce karaladığı bölümleri okuyor. Bu okumalar bir kronolojik sıraya göre gitmiyor. Çünkü yazar eğer kitabı bitirebilirse kitabı Dördüncü Murat’ın kardeşi Kasım’ı boğdurduğu ve vicdan azabından ölümünden önce kendisinin taşındığı oda da Murat’ın ölümü ile bitirmek istemiyor. Dördüncü Murat’ı anlatan bütün romanlardan farklı bir şekilde çocukken gördüğü bir rüya ile bitirmek istiyor. Dördüncü Murat’ın çocukluğu ve sultanlığı, Kösem Sultan’ın gücü, Genç Osman’ın öldürülmesi, Sultan Mustafa’nın Mecnunluğu, öldürülen Sadrazam Hafız Ahmet Paşa, Sadrazam Topal Recep Paşa’nın isyancıların önüne attığı Dördüncü Murad’ın musahibi Musa Çelebi’nin ölümünün Dördüncü Murat’ın üzerindeki tesiri hep vurgulanmıştır. Aslında yazar bir Dördüncü Murat kitabını yazmaktan çok onun nasıl böyle gaddarlaştığını anlamaya çalışıyor. Yazar kitabı bitiremeyeceğini anlayınca içinden Dördüncü Murat için “Racine keşke sizi yazsaydı” cümlesini geçiriyor. Jean Racine; Dördüncü Murat’ın katlettiği kardeşi Bayezid’i etkili bir dille yazdığı için böyle bir cümle kurulmuştur.
Anlatıcı roman boyunca, pişmanlıklar, keşkeler, özlenen günler, mekanlar, caddeler, özlenen dostlar üzerine nevrotik cümleler kuruluyor. Hep içinde yapamadıklarının acısını yaşıyor, yarım kalan romanlarını bir kenara bırakarak, ölüme yaklaştığını anladığı anda aşık olduğu aktrisi arayıp aşkını itiraf etme isteği ile ve ölüm konfetilerinin yağdığını söyleyerek kitabı bitiriyor. Son cümlesi “Yazmaya başlıyorsun” oluyor ancak cümlenin sonuna nokta konulmaması bir bitmemişliğin mesajını veriyor.
- Sona Ermek – Selim İleri
- Everest Yayınları – Roman
- 264 Sayfa