Bir yaz tatili sırasında en kötü ne olabilir? Bir yaz tatili her zaman dingin, sakin, sessiz mi geçer? Yaz tatili hikayelerinde her zaman tüm karakterler sadece eğlenir mi? Hayat, yaşam boyu öğrenmeye devam ederken yaz tatillerini ıskalar mı?
Genç Timaş Yayınları etiketiyle çıkan Suyun Bizi Götürdüğü Yer, ismi gibi atmosferi de şiirsel olan bir kitap. Bir gençlik kitabı. Girişimden de anlaşılacağı üzere yaz ve tatil kitabın merkezinde. Yaz ve tatil kelimeleri bir araya geldiğinde peşi sıra birçok kavram geliyor aklımıza aslında. Neşe, mutluluk, oyun, sevinç, deniz, kum, güneş, rahatlık, konfor, pervasızlık… Bu kitapta yazar Alan Barillaro, bu kavramları yazla eşleştirmeyi tercih etmemiş. Doğanın iyileştiriciliğine odaklanmayı, iyileşmeyi, arkadaşlığı ama en çok hisleri ön planda tutmak istemiş gibi. Okudukça öylesine bir gençlik kitabı, öylesine bir yaz kitabı olmadığını fark ediyorsunuz. Bu tercih kendi okuma deneyimimde bana çok iyi geldi çünkü bazı konuların klişeleşmiş anlatımlarından artık sıkıldığımı fark ettim Suyun Bizi Götürdüğü Yer sayesinde. Her gençlik kitabı, her yaz kitabı gençleri sadece eğlendirmek zorunda değil ki yazarların böyle bir baskı altında hissettiklerini düşünüyorum. Gençlik kitabıysa, hele de yazı anlatıyorsa zor konulardan bahsetmek şöyle dursun! Yazar Barillo’nun cesaretine özellikle değinmek istediğimi defalarca yineleyebilirim.
Büyükanne ve büyükbabasının ormanın içindeki bir göl evinde yaz tatili süresince kalacak olan Ava ve hisleri merkezimizde. On bir yaşındaki Ava, beraberinde temas ettiği herkesi duyguların dünyasına çekiyor. Ava’nın kitap boyunca aslında ne yaşadığını kendi kendine sorgulaması, duygularını tanımlayamaması hatta hissettikleri ağır geldiğinde ortaya bir “lanetlenme” hikayesi atması; duyguların dünyasının o kadar da hafife alınmaması gerektiğini gösteriyor bence bize. Bir yandan da tabii ki bazen konforsuz duyguları karşılayabilmek için hikayeler üretiriz. Çocuk, genç, yetişkin… Hepimiz yaparız bunu. Ava da yarattığı bu hikayesine sımsıkı tutunuyor işte. Nonno ve nonnasının evine komşu olan Cody ile tanışıp ona biraz olsun yakın hissettiğinde bile açık vermiyor. Ava’nın sakladığı şey bir tür uğursuzluk çağrısı. Bir türlü kopamıyor bu düşünceden. Asıl melesiyse anne ve babasından uzağa düşmüş olması. Onların yokluğuna, annesini her an kaybedecek olmasının endişesine dayanabilmek için işaretlere sığınıyor.
Ava ve Cody iki şehir çocuğu. Kitapta özellikle Ava’nın büyükannesinden doğaya dair gözlemler, bilgilendirmeler, öğretiler dinlerken Ava ve Cody’nin şehirden gelldiklerine iyice inanıyoruz. Kırsalda yaşayanın doğayla uyum içinde, bütünlüklü hayat sürmesi hemen göze çarpıyor. Doğanın gücünü hafife almayıp temkinli olma gerekliliği özellikle büyükanneden gelen en önemli öğreti. Tabii Ava ve Cody bu gerekliliğe ne kadar kulak asıyor, okuyanlar karar versin. Bir türlü yıldızları barışmayan ama bir o kadar da kendilerini bir anda birbirlerinin yanında bulan bu ikiliye en büyük dersi veren doğadan önce ikili nihayet birbirleriyle hikayelerinin detaylarını paylaşıyor. Hangisinin acısı daha büyük? Hangisi daha kederli? Yasın büyüğü küçüğü olur mu?
Hayatta birbirimizi anlamak için çaba sarf etmek, buna zaman ayırmak zor geldiği için varsayımlarda bulunuruz. Varsayımlar acımasızdır. Büyük ön yargılar barındırır içinde. Haksız çıkma ihtimalimizi göz önünde bulundurmadan kendimizi rahatlatmak, bazen de doldurmak için tüm varsayımlarımızı savururuz etrafa. “Onun hayatı zaten böyledir, beni nereden anlayacak ki onun tuzu kuru tabii.” Tüm varsayımları, ön yargıları bertaraf etmek için küçük bir dinleme anı yeter oysaki. Küçücük bir an. Bu anı kendimiz yaratamadıysak bile karşımıza çıkan “o şey” birinin konuşmasına, diğerinin dinlemesine olanak sağlayacaktır. Tam da Ava ve Cody’nin arasında olanlar gibi. Deneyimlerinin çok da sağlam olmadığı bir yerden, yani doğadan, gelen bu sıkıştırma hali onları konuşmaya sevk ediyor örneğin. İkisi de güç bela çıkacakları bir zorluğun içindeyken eşitleniyorlar, kimin kime yardım ettiğinin bir önemi kalmıyor o noktadan sonra.
Başlarına ne geldiğini, Ava!nın annesiyle meselesini, Cody’nin bazı eksikliklerini hiç belli etmeden ilerlettiği kırsal hayatını, yeni kurulan bir arkadaşlığın tam ortasındaki doğanın inceliklerini detaylandırarak kitabın şiirselliğini ve büyüsünü bozmak istemiyorum. Umarım yanında ormanı taşıyan bu çocuklarla tanışmak istersiniz.

- Suyun Bizi Götürdüğü Yer – Alan Barillaro
- Genç Timaş Yayınları – Roman
- 208 sayfa
- Çeviri: Tuğçe Nida Gökırmak