Aşağılık kompleksi veya yetersizlik duygusu hemen her insanda olan, olmaya devam edecek bir duygu durumudur. Genel çoğunluk yetersizlik duygusundan kurtulmayı hedefler, bunu başarsın ya da başarmasın diğer insanlardan bunu gizlemeye çalışır. Bu yazımda aşağılık kompleksinin nedenini tüm detaylarıyla anlatmaya çalışacağım. Ondan neden kaçmamamız gerektiğini, neden bunun bir eksiklik olmadığını, yetersizlik duygusunun insanı frenleyen bir sıkıntı değil tam tersi hayatı kazanabilmek için çok değerli bir dost olduğunu açıklamaya çalışacağım. Bu terim ilk olarak Alfred Adler tarafından kullanıldı ve psikolojiye kazandırıldı. Ben de bu yazımda onun en büyük eseri olan İnsanı Tanıma Sanatı’ndan faydalanacağım.
Yetersizlik duygusuna gelmeden önce insanın tarihine kısaca bir göz atmak konumuz açısından çok önemli. İnsan dediğimiz canlı türü yani Homo sapiens binlerce yıldır doğada yaşam mücadelesi veren sıradan bir canlıydı. Bugün belgeselde izlediğimiz aslan sürülerinden bir farkımız yoktu; tek düşüncesi hayatta kalmak ve türünü devam ettirmek olan, bunun yanında doğa şartlarına uyum sağlama ihtiyacı hisseden ve kendisini hemen her şekilde korumak için çabalayan bir canlı türüydü. Bugün tarih öncesinden başlayıp günümüze kadar geldiğimizde geçen zaman insan türünün doğada geçirdiği zamanın sadece %10’una karşılık geliyor. %90’lık bir zaman dilimi hakkında hala net bir fikir sahibi değiliz, sadece tahmin yürüterek bazı şeylere ulaşabiliyoruz.
Bu neden önemlidir? Bugünkü davranışlarımızın, güdülerimizin önemli bir kısmı Evrimsel Psikoloji sayesinde atalarımızdan bizlere miras kaldı. Yabani duygularımızın büyük bir kısmını binlerce yıllık süre gelen bir evrim süreci ile devam ettiriyoruz. Bugünkü davranışlarımızın temeli bundan yüz bin yıl önce yaşamış atalarımıza dayanıyor.
Şimdi gözümüzün önüne vahşi hayvanların olduğu, her türlü doğal afetin yaşandığı dev bir ormanı hayal edelim. Orada yalnız olduğumuzu düşünelim. Risk altındayız öyle değil mi? Bir domuzun saldırısına uğrayabiliriz, yağmur yağarsa hastalanıp ölebiliriz vs. Risk altında olmamızın nedeni insanın doğada savunmasız bir canlı olmasıdır. Bizim pençemiz yoktur, çok keskin koku alma duyumuz yoktur, çok uzakları işitebilen bir kulağımız yoktur, soğuk havalardan bizi koruyacak kürkümüz yoktur, derimiz incedir, vücudumuz narindir, dişimiz çok keskin değildir. İşte çağlar boyunca insan türü gerek doğal afetlerden gerekse diğer canlılardan korunmak için kendilerine bir yol bulmak zorunda kaldı. Bunu da güçlerini birleştirerek, bulunduğu ortama ayak uydurmak zorunda kalarak, sürekli gözlem yaparak sağladılar. Doğada her daim savunma pozisyonunda olan ve diğer canlı gruplarından çok çok güçsüz olan insan, eninde sonunda savunma pozisyonuna geçmek zorundaydı. Bunun yanında kendisine sürekli çeki düzen vermekle uğraşmak mecburiyetindeydi. Olası her türlü hata yaşamın sonu demek olabilirdi. Buna ek olarak insanlar türdaşlarıyla işbirliği yapmanın ve sosyal ortam kurmanın mecburiyet olduğunu gördüler. Tek başına olduklarında yaşamsal güvenceleri yoktu, tek güvence birlik olmaktan geçiyordu. Bugün bizim toplum dediğimiz şey o günkü anlamıyla sürüydü. Kişi de bu sürüden ayrılırsa hayatını tehlikeye atacağını bilirdi. Hareketlerini sürüye göre düzenlemek, onlara uyum sağlama ihtiyacı hissetmek, diğerlerinin kendisine olumlu yaklaşmasını sağlamak zorundaydı.
Bu iki faktör, sürü psikolojisi ve savunma pozisyonunda yaşam, insanda bir duyguyu ortaya çıkardı: yetersizlik hissi. Herhangi bir şeye uyumlanmak zorunda olanlar eninde sonunda kendilerini yetersiz hissederler. Bugün toplumun en gözde isimleri aşağılık kompleksini en tepede yaşayanlardır. Kaynaklara erişim, üreme fırsatı, barınma, güvenli bir hayat insan için uyumlanmakla mümkün olabildi. Bu da yetersizlik duygusunu ortaya çıkardı. Daha iyi anlamak için şöyle bir örnek verelim: Evde gayet hareketli ve dinamik, söz dinleyen, uslu bir küçük çocuğun okuldayken bambaşka bir hale bürünmesi hemen herkesin karşılaştığı bir durum olmuştur. Bunun nedeni çocuğun kendisini rahat hissedememesi ve “sürünün” içindeyken onların kurallarına göre yaşamak zorunda olduğunun bilincine varmasıdır. Bu yüzden de rahat olamaz, farklı davranışlar sergiler. Bunu ona yaptıran şey yalnız kalma korkusudur ve bu yüzden aykırı hareketlerle kendisini göstermeye çalışır. Kendisini ya öğretmenlere acındırmak için aşırı uysallaşacak ya da baskın bir karakteri canlandırmak için kural dışı hareket edecektir.
Aşağılık kompleksinin evrimsel bir miras olduğunu sanırım anlatabildim. Bu duygu durumundan kurtulamazsınız. Ama belli bir seviyede tutabilirsiniz. Bu da bilinçlenmekten geçer. Yetersizlik duygusu her insanda vardır ve kendisine güvenir bir tavır takınan insanın diğerlerine karşı olan üstünlüğü sadece rol yapabilme becerisidir. Veya kendisini yetersiz hissettiği bir konu ile karşı karşıya kalmamasıdır. Kadınlara karşı kendisini yetersiz hisseden bir erkek hemcinsleriyle birlikteyken gayet normal olabilir. Ama kadınların olduğu bir ortamda sessiz kalmayı tercih edebilir. Muhteşem bir espri yeteneği vardır ama kadınların yanında çekinerek bunu dile getirdiği için kimse ona gülmez ve rezil olduğunu zanneder. Görüldüğü üzere bu durum ortamdan ortama değişkenlik gösterir.
Yetersizlik duygusu yaşayan bir insan kendisinin başkalarına baktığı gibi başkalarının da kendisine baktığını unutma hatası yapar. Siz bir insana baktığınız zaman “Dur bakalım yetersizliğini ne zaman gösterecek” diye bakmazsınız. Bir kişiyi –eğer aranızda kötü şeyler yaşanmamışsa- yetersizlikleriyle hatırlamazsınız, hatırlasanız bile bu sizin için dünyanın en büyük meselesi değildir. Yetersizlik duygunuz varsa bu sadece kendinizi yiyip bitirdiğiniz bir konudur diğer insanlar bunu görmez görse bile üzerinde durmaz. Hayatını başkalarının hangi konuda yetersiz olduğunu izlemeye adamış insanlar da vardır muhakkak; ama takdir edersiniz ki bu insanlar çok kaliteli değildir ve onların yüzünden kendinizle boğuşmaya değmez.
Yetersizlik kompleksinin nedeni ve ne olduğu tam olarak anlaşılırsa kişinin hissettiği aşağılık kompleksi de minimum düzeye inecektir. Hatta bundan faydalanabilecektir de. Bir konuda yetersiz olduğunuzu düşünüyorsanız iki seçeneğiniz vardır: ya yetersizliğinizi kabul edip karamsarlığa düşeceksiniz, ki bu size hiçbir şey kazandırmayacak; ya da yetersiz olduğunuz konuda yeterli konuma gelmek için mücadeleye girişeceksiniz. Ben ikincisinin daha sağlıklı sonuçlar doğuracağını düşünüyorum. Çünkü hayat sizin dertlerinizle veya yetersizlik duygunuzla ilgilenmiyor. Bu duygu durumunu avantaja çevirmek kişinin sadece kendi elinde.
Napolyon çok kısa boyluydu ve arkadaşları onunla sürekli alay ederdi. Eğer Napolyon ağlasaydı ve kadere isyan etseydi bugün tüm dünyada tanınan, hemen hemen bütün tarih kitaplarında önemli bir yer tutan, Avrupa medeniyetinin temel taşlarını dizen bir komutan olmayacaktı. O yetersizlik kompleksini kendisine dert etmekten ziyade motivasyon unsuru olarak kullandı ve bu yüzden başardı.
Yetersizlik duygunun evrimsel bir miras olduğunu ve onunla savaşmamanız gerektiğini bilirseniz kendinizle daha barışık olursunuz ki bence insanın en büyük hatası da bu duygu durumundan nefret etmesi. Unutmayın, yetersizlik duygusu sizi arabesk bir dünyanın gözü yaşlı önemsiz bir üyesi de yapabileceği gibi Napolyon da yapabilir. Karar sizin!