Fransız antropolog Lévi-Strauss’un Japonya gezisi sırasında yazdığı bu eserde ilk olarak dikkatimi çeken nokta eserin dili oldu. Son derece ilgi çekici ve görece üzerine pek fazla yazılıp çizilmeyen noktaları irdeleyen yazar, herkesin anlayabileceği bir dille yazmış. Özet bir anlatımı var denilebilir ancak yine de verilmek istenen mesajı vermeye yeterli. Bunda çevirinin başarısının da büyük bir paya sahip olduğunu düşünüyorum. Kitapta okura yardımcı olan bir diğer nokta da yazarın konuyu incelerken seçtiği sıralama. Yazar, antropolojinin neyi amaçladığını ve genel özelliklerini kimi zaman da diğer bilimlerle karşılaştırarak aktarıyor. Eser, antropolojinin inceleme alanlarını ve günümüz sorunları ile ilişkisini anlamak isteyenler için başlangıç niteliğinde bir yapıt olmaya aday.
Maurice Olender önsözde Lévi-Strauss’un çalışmalarını “geleceğe bakan bir düşünce laboratuvarı” olarak niteliyor. Yazar sadece günümüz sorunlarını ve toplumları birbirlerinden farklı kılan yönlerini incelemekle kalmıyor, okura sunduğu geniş bakış açısı ile geleceğe yönelik kendimizi ve “diğerlerini” tanıma imkanı yaratıyor.
İlk bölümde çok önemli bir konuya değiniyor yazar. Fiziksel dünyaya dair artan bilgimiz doğaya karşı güç kazandırırken, insanlığın bu başarılarına karşı ödeyeceği bedel üzerine düşünmeye teşvik ediyor. Yarattığımız “imha araçları” türümüzün hayatta kalma şansını tehdit ettiğine değinirken bir yandan da yaşamımız için temel ihtiyaçlarımızı nasıl kendi elimizle ortadan kaldırdığımızı vurguluyor. Buna ek olarak nüfustaki artışın getirdiği problemler de modern dünyanın temel sorunlarını oluşturuyor.
“Üretim tüketimi, o da daha çok üretimi zorunlu kılıyor. Sanayinin dolaylı ya da dolaysız ihtiyaçları yüzünden, gitgide daha büyük insan toplulukları arzulanıyor adeta. Bu topluluklar devasa kentsel yerleşim yerlerinde toplanıyor, bu yerler de yapay ve insanlık dışı bir varoluş dayatıyor insanlara.” s.15
Kapitalizmin yarattığı yapısal dönüşümler nedeniyle sanayi merkezi olan kentlere yönelik sancılı bir göç süreci başlar ve bu kentlerde oluşan varoşlarda anomi, kuralsızlık ve gerilim artarak devam eder. “Antropoloji kendini insan fenomenini incelemeye adamış bir disiplindir” diyor Lévi-Strauss, kuşkusuz ki ilkel diye nitelendirilen toplumların incelenmesi sadece “onları tanımak” için değil kendimizi ve yarınımızı anlamak için de önemli bir noktada duruyor. Yazara göre “ilkel” toplumlar uzak geçmişimizi değil genel bir insanlık halini, ortak paydayı gösteriyor. Dolayısıyla asıl istisna oluşturanlar gelişmiş uygarlıklar oluyor.
Öte yandan antropolojinin katkılarından bahsederken “mütevazılık” konusu düşündüren kavramlardan biri. Antropoloji bizlere, özellikle inandığımız değerlerin biricik doğrular olmadığını gösteriyor, ardından da farklı topluluklara ve onların yaşam tarzlarına saygı duymayı. Yazarın deyimiyle at gözlüklerinden kurtulmamızı sağlıyor.
İlerleyen bölümde yapay üreme ve biyolojik anne ve babalık gibi konuları pek çok farklı toplumdaki gelenekler ve kurallar aracılığıyla inceliyor. Ardından Batı dünyasındaki ekonomik gelişme ve “az gelişmiş” toplumlar arasındaki talan ve sömürgeye dayalı bağı tartışıyor.
“Bu toplumların (az gelişmiş) görünürdeki yalınlığı, pasifliği kendi bünyelerinden kaynaklanan bir şey değil, bizim gelişmişliğimizin ilk sonuçlarıdır. Gelişmişliğimiz evvelce talan edilmiş toplumlara geri dönüyorsa, bu toplumların kalıntıları üzerinde doğup serpilmek için, kendini onlara dışarıdan dayatmak içindir.” s.59
Yazara göre bu toplumların gelişmeye direnmeleri ve sanayileşmeye kayıtsızlıklarının sebebi “temasın akabinde ortaya çıkan travma”nın sonucudur.
Son bölümde ise kültürlerin farklılığı incelenmiş ve bu bağlamda kültürlerdeki eşitsizliğin kökeninin tarihsel olduğu vurgulanıyor. Yazar özellikle ırk ve kültür konusunu detaylı bir şekilde tartışıyor.
Lévi-Strauss, günümüzde dünyanın farklı yerlerinde yaşayan toplumları ve onların yaşam koşullarını, insanların uzak geçmişteki yaşayış biçimlerine benzetenlere şunu da kabul etmeleri gerektiğini söylüyor:
“Çok kötü addettiğimiz koşullar, bizleri mevcut halimize getirmeye en uygun koşullardı ve hala da insan evrimini aynı yönde tutmaya ve bu evrimin ritmini korumaya en elverişli koşullardır.” s.81
Claude Lévi-Strauss – Modern Dünyanın Sorunları Karşısında Antropoloji
Metis Yayınları – Edebiyatdışı
Sayfa: 101
Çeviri: Akın Terzi