Ülkemizde Ot, Kafa, Fil gibi dergilerin gazete sayısını geçmeye başlayan tirajlarından sonra popüler edebiyata karşı gelmek de popüler bir hâl almaya başladı. Oysa Tanzimat’tan ele alırsak popüler edebiyat, edebiyatın olduğu her yerde her zaman nefes almıştır. Kalıcı olamamaları ayrı mesele, popüler olan zaten hiçbir zaman kalıcı olamamıştır lakin bulunduğu dönemlerde her zaman geniş bir etki alanı bulmuştur. Şimdi son dönem oluşan bu algıya karşı düşünmeyi öneriyorum, son üç senedir popüler dergiciliğe karşı duranların söyledikleri sözler neredeyse tamamen aynı. Aynı sözleri söylemek yerine, anlamaya dayalı bir tartışma başlatmak daha doğru olacaktır.
Öncelikle senelerdir Ot vb. dergilere karşı duranların geneli hayatında en fazla iki, üç kere dergiyi almıştır. Sağlıklı bir tartışmanın oluşabilmesi için en az bir derginin bir yılının takip edilmesi gerekir ki bu bile azdır. Yaklaşık bir buçuk senelik bir arşiv etrafından söylenmeye başladığımı belirtmeliyim. Sakın ola ki buradan popüler dergicilik akımını desteklediğim ya da popülerliğe oynadığım düşünülmesin. Zira sadece anlama taraftarıyım, edebiyat çokça anlamak meselesidir.
Gazeteden çok baskı yapmalarıyla bu dergiler her şeyden önce yazarı görünür kılıyor. Yüzyıllardır ana akım tartışma konumuz, nitelikli eserlerin okuyucusunu bulamaması, yeterince insana ulaşamaması yahut okuyucunun iyi kitapları okumaması. Enis Batur’un okunmamasından şikâyetçiyken Ot Dergi’de Enis Batur yazısı görünce dudak büzmemizin çok da manası yok. Söz, az bilinirken değerliyse nitelikli edebiyatın çok okunması gerektiği konusunda hayıflanmamamız gerekiyor, söz her zaman değerliyse Enis Batur Ot’ta yazınca da büyük kalemdir, bu durumda ise bu dergiye karşı yaptığımız eleştirileri aynı kanaldan sürdürmenin manası kalmıyor. Biraz dergilerimizin çok okunmaması yahut sevdiğimiz yazarların çok yankı bulmamasının – ben de dâhil olmak üzere- hasedini yaşarken, eleştirilerimiz sağlam bir zemine oturmalı.
Usta Necati Tosuner’i Bavul Dergi’de gördüğümüz an ufak bir şaşkınlık yaşasak da Necati Tosuner’in şu an daha geniş kitleler tarafından isminin, sözlerinin konuşulduğunu bilmek artık biraz bu noktaları anlama gayesine neden oldu. Necati Tosuner kendinden bir şey kaybetmedi, aksine daha geniş kitlelere ulaşan bu yayın organı sayesinde okuyucunun iyi sözler okuması sağlandı. Bu durumda artık niteliksiz, popüler eserler demeye devam mı etmeliyiz yoksa günden güne usta yazarların ağırlık kazanmasıyla bu popüler dergilerin eskiye nazaran içeriğinin daha iyiye gittiğinden mi söz etmeliyiz?
Özellikle Gezi’den sonra toplum yapımızdaki değişmeler sadece sosyologların görevi değil biz edebiyatçıların da anlaması gereken bir olaydır. Her günü sıkıntı içerisinde geçen, acılarla yaşamaya alışkın, onca acıya rağmen hâlâ nefeslenmeye çalışan, bir şey üretmeden tamamen tüketim kültürünün ve kapitalizmin eseri olmuş, tüm dizi ve filmlerinde plaza hayatları, zengin aşklar olmasına rağmen aslında herkesin sıradan, geçim derdiyle hayatını sürdürdüğü bir milletiz. Üstelik hızını alamayan bir teknolojiyle her an yeniyi ve yeni olanı yaşayan bir milletiz. Toplumdaki bu değişimi sezip, iyi edebiyatı topluma okutabilen, toplumun tüm bu sıkıntılarına çözüm olabilecek eserler ortaya koyanlarımız büyük yazar olabilecektir. Toplumdaki dönüşümü bir zamanlar Tanzimat’la beraber Namık Kemal fark ettiği, dönüşüme kendine göre yön verebildiği için büyük bir şahsiyettir. Bir de dönüşümü anlamayıp sadece eski de eski diye tutturan Muallim Naci’nin nasıl anıldığına bakmak yeterlidir. Burada sözlerim sakın Ot bu ülkenin tanzimatıdır, yapılan her eleştiri boşadır gibi algılanmasın. Sadece eleştirenlerin de artık ortaya sistematik bir görüş koymasından yanadır tüm tavrım. Dönüşümü anlayıp ortaya iyi bir şey koymamız lazım!
Bugün edebiyat camiasında kült dergilerimizin de sayısı fazla, okunma oranları maalesef ki çok az. Ama edebiyatın babaları olarak gördüğümüz bu dergilerde bile kişisel ilişkilerden dolayı birçok kötü eser kendine yer bulmuyor mu, bir yandan popüler dergilerin niteliksizliği üzerinden senelerdir konuşurken öte tarafta asıl edebiyata yön veren dergilerdeki çıkar ilişkilerine en ufak laf etmemek bence asıl samimiyetsizlik. Ayrıca bu dergilerimizin günümüz insanının algısına hitap edici yönde bir tasarım geliştirememesi de başka bir konu. Eğer edebiyat âlemi toplu bir temizliğe girişecekse – ki bu her tarafı parsellemiş olduklarından- imkânsıza yakın, edebiyat dergiciliğinin her alanından tutun da verilen ödüllere, düzenlenen söyleşilere kadar her noktada olmalı. Bizimle aynı görüşe sahip olanlar ya da olmayanlar arasındaki kümelenmeden vazgeçmediğimiz sürece popüler dergiciliğe karşı eleştirinin yükselişi de popülerleşmekten başka bir hale gelmeyecek.
Söylenmekten ziyade tespit, düzeltme, hiçbiri olmuyorsa yeni bir şey ortaya çıkarma!
Bu konudaki güzel tartışmaları bekleyeceğim.
5 yorumlar
Bütün tartışmayı keyifle okudum, gerçekten de ufuk açıcıydı. Ancak popüler edebiyat dergilerini eleştirirken de, onları eleştirenleri eleştirirken de yapılan yöntemsel ve/veya üslupsal bir hatadan bahsetmek istiyorum. Bir argümana karşı söylem geliştirirken, argümanın kendisini ele almamız gerekir, argüman sahibinin niyetini, birikimini, kişiliğini değil. Yazınız, ufuk açan ve güzel bir tartışma konusunu ortaya koyan bir yazı olmasına rağmen, bilmiyorum acaba ben mi eksik okudum ama, eleştirdiğiniz argümanların hiçbirine yer vermemiş. “Ot ve ona benzeyen dergilere karşı duranların argümanları neler? Neden karşı duruyorlar?” sorularının cevabı yazının içinde yok iken, yani argümanlar ele alınıp incelenmemişken, “Öncelikle senelerdir Ot vb. dergilere karşı duranların geneli hayatında en fazla iki, üç kere dergiyi almıştır.” diyerek tartışmayı merkezinden uzak bir noktaya taşımak, çok da hoş olmamış bence.
Ellerinize sağlık, bu tarz tartışma ortamları oluşturabilmek çok önemli.