“Yalnızca seninle konuşmak istiyorum. Sana ilk defa her şeyi söylemek istiyorum; bütün hayatımı bilmelisin, o hayat ki, hep senindi ve sen onu asla bilmedin. Fakat benim sırrımı ancak öldüğümde,artık bana cevap vermek zorunda kalmadığında, uzuvlarımı şimdi bunca buz gibi ve bunca ateşle sarsmakta olan şey gerçekten son bulduğunda öğrenmelisin. Hayata devam etmek zorunda kalırsam eğer, o zaman bu mektubu yırtacağım ve hep sustuğum gibi, bundan sonra da susmayı sürdüreceğim. Fakat mektubum ellerinde ise eğer, o zaman bil ki, burada artık ölmüş olan biri sana hayatını, ilk dakikasından son nefesine kadar hep senin olmuş olan hayatını anlatmaktadır..”
Bu şekilde başlıyor bilinmeyen bir kadın mektubunda. Mektupları severiz değil mi okuyucu? Yüzyüze söyleyemeyeceğimiz çoğu şey lugatımızdan damlar kâğıda. Mürekkep dilimiz olur, başlarız yazmaya. Her harfe okuyanın gözlerinin değeceğini bilerek hisli hisli…
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Zweig’ın psikolojik tahlillerine yer verdiği kitaplarından biri. İlk başta kitabın inceliğini görüp niteliğiyle ilgili yanılgıya düşmemenizi tavsiye ederim. Okudukça bir sonraki sayfayı çevirmek için acele ediyor, kitabın sonuna yaklaştığınızı düşündükçe içinizi bir hüzün kaplıyor.
Bir üzüntü silsilesinin kitabı Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, “Bu kadar acı bir kadının yüreğine sığar mı,” diye soruyorum kendime. Sonra bakıyorum, Zweig cümlelerine bu durumu sığmış.
Eğer içinizde büyütüp söyleyemediğiniz, ölünceye kadar bir sır olarak saklamak istedikleriniz şeyler varsa, bu kitap tam size göre.
Sakın kitap bitince, bu kadar da olur mu ya diyenlerden olmayın sevgili okuyucu. Burası dünya, emin olun bu kadarından daha fazlası oluyor.
- Stefan Zweig – Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – Roman
- 68 Sayfa
- Çeviri: Ahmet Cemal