“Bakkala gidip gelirken yakalanır insan belki de bu duyguya; bir çiftlik yoğurdu, iki ekmek, bir paket Maltepe alırken…” –Barış Bıçakçı, Aramızdaki En Kısa Mesafe
Yazdığım öyküleri eleştiren pek sevgili arkadaşım Eren Ogün Kıvrak’ın “Barış Bıçakçı okunmalı mıdır? Okunmalıysa hangi kitabından başlanmalıdır?” sorusu üzerine uzun zamandır aklımda olan bu fikri gerçekleştirebilme imkânı buldum. Uzunca zamandır Barış Bıçakçı hakkında yazmak istiyordum. Fakat bir türlü fırsat olmuyordu. Sorunun birinci kısmı oldukça kolay. En içten duygularımla cevaplıyorum ben de: Evet!
İkinci kısım ise daha zor. Çünkü; bir Barış Bıçakçı kitabı, diğerinden güzel olabiliyor (Seyrek Yağmur’a henüz bakabilme şansım olmadı). Kimine sorsak Bizim Büyük Çaresizliğimiz der, bana sorsanız Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra derdim, ama sonra daha güzeli aklıma geldi: Aramızdaki En Kısa Mesafe. İnternette bir yorumda “Doğru parçası” der Aramızdaki En Kısa Mesafe için. Kitaba da gayet uygun bir yorumdur bu, çünkü bir ailenin bireyleri arasındaki en kısa mesafe bir doğru parçasıdır her zaman. Zaten Barış Bıçakçı’nın kitabı da bunu anlatıyor. Bir ailenin bireyleri arasındaki en kısa mesafeyi…
“Bu dünyada hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi.”
Bir yazar ağabeyim şunu söylemişti bir keresinde “Öykü her cümlesiyle okuyucuyu vurmak zorundadır.” Muazzam bir tespittir. Barış Bıçakçı’nın kitapta yer alan öyküleri, bu tespite o kadar çok uyan bir kitap ki, aklıma başka bir kitap gelmiyor. Belkide bu kitabın beni etkilemesinin en büyük sebebi, orta gelirli bir ailenin üç çocuğunun ortancası olmam, hayatı hesapla geçen bir ailenin üyesi olmam ve bilhassa erkek çocuk olmamdan kaynaklanıyor olabilir. Çünkü kendimden, kendi ailemden, kendi yaşayışımdan o kadar çok şey buldum ki anlatsam roman olur. Hoş, Barış Bıçakçı yazmış zaten anlatmama gerek yok. Ben de babamın öğrencilerinin olduğu bir tiyatro grubunda çocuk oyuncuydum. Birçok 23 Nisan töreni gördüm, havanın bozması sebebiyle iptal olan… Çocukluğu 80’li, ilk gençliği 90’lı yıllarda geçmiş bir gencin aile çevresiyle olan hikâyelerini konu alıyor kitap. Anneannesiyle, ebeveynleriyle, erkek kardeşleriyle ve hala kızlarıyla yaşadıklarını anlatışındaki naiflik, kitabın içinden çıkıp sizi buluyor bundan emin olabilirsiniz. Hele Hala Kızı Radyosu isimli bölümde, radyo taklidi yapıp iskete kuşunun hikâyesini anlatması beni en çok etkileyen bölümlerden biriydi. Her ailenin yaşamış olabileceği olayları içinde bulunduran bir kitap bundan eminim. Hatta kitap Erken Kaybedenler’den o kadar çok noktada ayrılıyor ki, buradan bir paslama yaparak Ne Okuyorum? yazarlarından bir de Erken Kaybedenler eleştirisi isteyelim.
Aramızdaki En Kısa Mesafe, Barış Bıçakçı’ya Giriş 101 için ideal bir kitaptır, çünkü:
“Anneannemle biz, ölüme karşıydık.”
“Gökyüzü gibi çocukluk hiçbir yere gitmiyor.”
“Aslında babam da başka pek çok insan gibi uzağındakilere ve yeni tanıştığı insanlara anlayışlı, iyi davranıyor, yakınlarından bunu esirgiyordu.” gibi cümleleri içermesi ve bunların öykülerin etkileyici cümlelerinden sadece birkaçı olması yeterlidir bence. Ve en güzel yanı bir kitabı spoiler vermeden anlatabilme yeteneğine sahip bir kitap.
Ben sevdim, eller alsın!