Aşkın Avutucuları ve Aktarıcıları: Mektuplar…
Aşkın tarifi tarihten bağımsız. Ve her çağa göre de değişken. Ama belki de tek kalıcı yönü genelde acılara yol açması ve bir de ifadeye ihtiyacı gereksindirmesi. Bunun da yöntemleri farklı. Tarih dışı denilir aşka ve geçmişten, o toz bulutlarının ardına saklanarak uzaklaşan kadim zamanlara gidildiğinde günümüzün iletişim aygıtlarından eser yoktur orada. Kudüs’teki büyük tapınağı inşa eden, İsrailoğullarının Üçüncü Kralı Süleyman döneminde yazıldığı belirtilen o ilk kutsal metinlere de giren aşk satırları olan “Neşideler Neşidesi”, bir çobanla bir köylü kızının aşkını günümüzden uzak yöntemlerle dile getirir. Sonra ilk aşk mektubu kafasını uzatır bundan binlerce yıl öncesinden: Bilinen ilk aşk mektubu olan yaklaşık 4500 yaşında olan Rahibe Enlil’den Kral Şusin’e yazılan o mektup. Günümüzde bile mektuplar unutulmuşken ve sosyal hesaplarla insanlar aşkını tarifleme uğraşısına girerlerken aşkın bir aracıya, bir iletişim diline ihtiyaç duyulduğunu daha iyi duyumsar oluruz. İşte buradan hareketle binlerce yıl geriye giderek “Bir aşka dair en kalıcı şey nedir?” sorusunun peşine düşer “Bin Yıllık Aşk Mektupları” kitabında Sıla Gençoğlu ve Ali Murat İrat. Cevabını ise şöyle verirler: “Bir aşkı bize olduğu gibi anlatan, onun nelerele kadir olabileceğini bütün çıplaklığıyla gösteren şey nedir? Sözler mi, hediyeler mi, davranışlar mı, asla akıldan çıkmayan hatıralar mı? İşte bir aşkı, o aşkın tarafları tarih denilen sahneden çekilip gitmiş olsa da bize bütün çıplaklığıyla anlatan her ne ise onun peşine düşen Sıla Gençoğlu ve Ali Murat İrat, bu sorunun yanıtını mektuplarda buluyor. Yani aşkını kendisiyle paylaşmanın, kendi aşkına dışarıdan bakabilmenin en yalın ve belki de en kestirme; birbirlerine dokunamayacak kadar uzakta olan aşıkları avutmanın tek yolu olarak aşk mektupları kalır.” Fakat ortada amansız bir sorun vardır: Edebi dünya içinde o kadar zengin bir külliyattır ki aşkın sindiği o satırlar, bunlar arasında bir seçim yapmak dolayısıyla çok zordur. Pop müzikteki çalışmaları ile tanıdığımız şarkıcı Sıla ve özellikle gazete ve dergi yazıları ile aşk üzerine çok sayıda yazıyı kaleme alan Ali Murat İrat, belli başlı bazı yazarların önemli mektuplarından bir seçkiyi bölüm başında başlık ve kısa bir sunuş yazısı eşliğinde okuyucunun önüne seriyorlar. Kimler yok ki “Bin Yılın Aşk Mektupları”nın içinde: Antik dünyanın bilge kadını Sappho’nun Phaon’a yazdığı ve Romalı yazar Ovidus tarafından derlenen o içli mektubundan, Ahmet Arif’in Leylâ Erbil’ine “Leylâ Zalım Leylâ” diye seslenerek, “Ama Senin Mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor” dizelerine uzanan satırlara, Montaigne’in bir başka aşk hali olan ve felsefenin de kökeninde yer alan “philia” boyutundaki Etiene de La Boétie ile yaşadığı o farklı ilişki biçiminden, Orhan Veli’nin sevdiği Nihat Hanım’a o içten seslenişi ve sitemi olan “Yoksa bana susarak mı mukabele ediyorsun” haykırışına, kendilerine “Bir fil bir güvercini sevebilir mi?” sorusunu sordurtan Frida Kahlo’nun kaza sonrasında tutkuyla bağlı olduğu Diego Riviera’ya olan benzersiz tutkusundan, Kafka’nın Milena’sına, Marilyn Monroe’nin sevmeyi deneyen ama başaramayan tutuk hallerinden, Maria Callas’ın aşka sığınmasına, Albert Einsten’ın bilim ile aşkı buluşturan satırlarından, şairler Nâzım’ın Piraye’sine ve Cemal Süreya’nın eşi Zuhal’a gönderdikleri aşk dolu dizelerinden, sürgündeki Ahmet Kaya’nın Gülten’ine duyduğu o hasretlik kokan gözyaşlarına kadar uzanan ve daha da fazlasıyla bir düzine anlamlı dize, söz, cümleler peşi sıra akıyor önümüzden…
Bir Yönüyle Eksik Bir Derleme…
Doğan Kitap tarafından kimi sayfaları ile resimli olarak 135 sayfa hacmini bulan kitap aslında bir derleme. Kitap bunu dipnotlarından gösteriyor. Bu yönüyle de özellikle genç okuyuculara hitap edecek nitelikte. Ancak kitabı okurken merak ettiğim bir konuyu da atlamadan geçemeyeceğim. Kitabın dili her bölümde aynı, yani kitap iki farklı yazarın kaleminden çıkmış gibi görünmedi bana. Kitabın önsöz olarak görülebilecek sunuş yazısında ya da arka kapağında da hangi bölümün hangi yazar tarafından yazıldığı da belirtilmemiş. Zira, biliyoruz ki Ali Murat İrat, “Yalnızlığa Övgü”, “Aşk Bütün Yalnızlıkların Anasıdır” ve son olarak da Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan “Doğumundan Ölümüne Eros: Aşkın Tarihi” kitaplarıyla bilinen, aşk üzerine kalem oynatmakta oldukça mahir bir yazar. Yani kitaba katkı anonim ölçekte mi bunu bilemiyoruz…
“Bin Yılın Aşk Mektupları”nı okurken bir an bile sıkmayan akıcı bir dile sahip olduğunu göreceksiniz. Ancak bu değerli yanına karşın, derlemede gördüğüm en temel eksiklik, zaman zaman satırlara yansıyan doğunun aşk biçiminin Hakk’ı çağıran yapısı ile Batı’da görülen aşkın ifade ediş biçiminin bütün enerji ile vücut bulmuş halinin, Doğu örnekleri bakımından kendisine yer bulamaması olarak görüyorum. Halbuki bu konuda Hint, Çin, İran, Kafkas ve Arap toplumlarının hiç de yabana atılmayacak örnekleri var, mesela Fars kültürüyle bezeli oldukça hisli mektuplarının olduğunu bildiğimiz Füruğ Ferruhzad’ın o kağıda uzanan duygularını görmek kitabı daha da zenginleştirecekti. Ancak tüm bunlara karşın, konuya dair bilgi dağarcığımızı yeniden toparlayan ve en önemlisi de duygularımıza iyi gelecek bir çalışma “Bin Yılın Aşk Mektupları”…
- Bin Yılın Aşk Mektupları – Sıla Gençoğlu-Ali Murat İrat
- Doğan Kitap- Haziran 2021
- 135 Sayfa.