Kitabı okurken şöyle bir not düşmüşüm defterime: Sanki üniversitede arka arkaya gelen derslerde moladan feragat etmişiz gibi yoğun geçen bir öğrenim süreci. Ama dili o kadar tanıdık ve samimi ki düşünüyorum sınıfta acaba benden başka biri yok mu?
Henüz ilk anlarda hissettiğim bu yoğunluğu benzetme şeklimi elbette kitabı bitirene kadar unutmuştum. Cem Akaş’ı bir yazar olmanın yanında çevirmen, yayıncı ve herkes gibi bir okur gözüyle de tanımış olmanın keyfini taşıyacağım hislerle doluydum. Bunu bir cümleyle nasıl anlatırım diye düşünürken okurlarından birisinin 2013 yılında yazmış olduğu bir yoruma denk geldim. “Konuşulmayan hiçbir şeyin konuşulmasına gerek olmadığına inandıran insan.” Sanırım en iyi tanımlama bu olur.
“Hakiki’nin yerini tutması için üretilen bir gerçekliktir,” cümleleriyle anlatmış Cem Akaş Dildo*’yu. YKY’den çıkan Cogito dergisinin Aşk sayısında yayımlanmış yazısından tutun da 1995 yılında New York’taki evinde Susan Sontag ile yapmış olduğu söyleşiye kadar uzanan bir deneyimin, denemenin, anıların birikimi diyebilirim Dildo için. Ki düşünün ben 1995 yılında henüz hayatta bile yoktum. Bu taraftan bakınca henüz var olmadığım bir geçmişin geleceğe taşınması görevini de üstlenmektir bence. Evrim Kuran’ın Cem Akaş ile yapmış olduğu kayıtta anlattığı üzere henüz 20 yaşında bir üniversite öğrencisiyken tanışmış yazarın kitabıyla. Okuduğum yorumlarda birçok insan ben henüz çocuk denilecek yaştayken onun yazılarının, anlatılarının büyük hayranıymış. Böylesi uzun bir süreç haliyle birçok deneyimi de barındırıyor. 2017’de Oggito’ya verdiği bir röportajda kendisine yöneltilen bir soruya “’Birileri bu deneyimi yazmalıydı’ dediğim kitaplar oluyor genellikle – “sanat” olarak yeni bir şey öğrenmesem de, yaşamla ilgili görgümü artırıyorlar.” cevabını vermiş. Dildo* için de bahsettiği o cümleyi ben kurabilirim: “Birileri bu deneyimi yazmalıydı.”
Üç ana başlıktan oluşan Dildo*, Cogitare adlı ilk ana başlığında sayısalın ince bir rüzgâr gibi kendini hissettirdiği yazılardan oluşuyor. İlişkide bahsi geçen karanlıktan, dürüstlük ve yalanın varlığından, zamanın somut niteliğinden, şakanın Cem Akaşça karşılığından ve saçma kelimesinin tipolojisinden bahsettiği yazıları Dildo* içerisinde karşılaşacağınız yazılar arasından en zorlu anlatıma sahip yazılar belki de. Mühendis biri olarak beni pek zorlamadığını kabul edebilirim bu yazıların ama bu kabulün üzerine şunu da eklemeyi önemli buluyorum: Sayısalın soyut bir anlatımda yarattığı o muazzam etki başka bir yerde çok kolay bulunabilen bir şey değil. Bu düşüncemi Cem Akaş’ın zamanı anlattığı yazısında kurmuş olduğu cümlelerle destekleyebilirim: “Zaman sabit bir hızla akar; gününüz ne kadar zor ya da kolay geçerse geçsin, zamanın hızı değişmez. Bunun doğru olmadığını herkes kendi deneyiminden biliyordu oysa: Yanan sobanın üzerinde geçen zamanla köşebaşında bekleyerek geçirilen zaman kesinlikle aynı değildi, gözlemcilerin ölçüleri aksini iddia etse de.”
Litteratura adlı ikinci ana başlığında yayıncılık üzerine deneyimlerini paylaşan Cem Akaş, herkesin merak ettiği soruları kendisine sorarak cevaplarını okurlarıyla paylaşıyor. Evrim Kuran’ın 3+3 programında “Kitap nasıl okunur?” sorusuna verdiği bir cevap geliyor aklıma: “Kitaptan ne fayda alacağıma bakarak okurum. Onu da “Hayat hakkında ne öğreneceğim” diye değil “Yazmak hakkında ne öğreneceğim” faydasını gözeterek okuyorum. Dolayısı ile her kitap benim için aslında bir tür ders kitabı.” Bu başlık altında topladığı bütün yazıları kendisinin de dediği gibi kitaplardan aldığı derslerin deneyimleriyle harmanlandığı bir yer. Okurlarının arasında bir yayıncı, tazecik bir yazar ya da yazar adayı var ise bu yazılardan alması gereken dersi alacağını düşünüyorum. Her şey gibi edebiyat ve yazım dünyası da sürekli değişiyor. Çünkü bizim gibi yaşayan bir şey o da. Bu sebeple geçmişte yazılmış iyi eserleri temelimize katıp o temeli sağlamlaştırmalı ve değişen dünyaya ayak uydurarak kendimizden bir şeyleri de katabildiğimiz o eserleri ortaya çıkarmanın bir yolunu bulmalıyız. “Yaşamın edebiyatı ıskalıyor olma olasılığı yok mudur? Vardır. Ama asıl güçlü olasılık, yaşamın değiştiğini fark etmemek ve bu yüzden, değişen edebiyatın niye değiştiğini anlamamaktır.”
Ars adlı son ana başlığında yaşamın, müziğin, sokakların ve yazım üzerine etkili olan birkaç olgunun üzerinden de fikrini sunuyor. New York’taki duvar yazılarını paylaştığı bölüm adeta molaya çıkabileceğimizin habercisi olan o zilin sesi gibi ders sebebiyle yorulan ve okudukları üzerinden kendisini dolduracağını düşündüğüm zihni rahatlatıcı birkaç dakikayla canlandırıyor.
Dildo* henüz gençken geçici bir iş olarak girmiş olduğu yayın dünyasında uzun yıllarını geçirmiş ve hâlâ geçirmekte olan o insanın asla yok olmayacak deneyim ve düşüncelerinden oluşan bence kaçırılmaması gereken bir kitap. Büyürken aile arasında çok duyduğum bir söz vardır, zeki insan yalnızca kendi tecrübelerinden değil başkalarının tecrübelerinden de ders çıkaran insandır. Yalnızca yaşamış olmak değil yaşamış olanın deneyimine saygı duymanın ve kulak vermenin değerli olduğuna inanarak Dildo*’nun önemini belirtmekte sorumlu hissediyorum. Kendisinin de dediği gibi: “Gerçeği, yalnızca gerçeği yazacağına yemin ederek yola çıkmış bir yazarı, yaratıcı olmaya yemin etmiş birine her gün yeğ tutarım.”
- Cem Akaş – Dildo: Yaşam Yazın ve Sanatın Mekaniği
- Kafka Kitap Yayınları
- 256 sayfa