Biyografik çalışmalar hem edebiyat hem de sosyal bilimler için çoğu zaman okuyucuların farklı metinlerle buluşmalarını sağlıyor. Günümüz modern dünyasında biri ya da birileri veya edebi eserler hakkında bilgi ararken hiç ummadığınız biyografik çalışmalar sizi sürprizlere götürüyor. Metinlerle hep bir ilişki halinde olmanızı sağlıyor. Çalışırken masanızın üstü çeşitli eserlerle doluyor çalışana kendini güvende hissettiren bir araştırma maratonu gibi. Bu tamamen benim bir eseri ya da yazarı araştırırken duyduğum mutluluk.
Her insanın hikayesi olmalı ve hikayesi olan araştırmalar farkındalık yaratıyor kendi tecrübelerim böyle. Şimdi kendi hikayemden yola koyularak edebi eserlerini çok sevdiğim ve beğendiğim bir yazarı anlatmak istiyorum sizlere.
Geçenlerde kitapçı rafında, Fuat Sevimay‘ın Haydar Paşa’nın Evi kitabını görünce yıllar öncesine savruldum. Ta fuar yıllarına… Hemen kitabı alıp okumaya başladım. Yanlış hatırlamıyorsam 2016 yılıydı, Haydarpaşa Garı’nda, Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği kitap fuarında tanımıştım kendisini. Masasının önünde uzun hayran kuyruğuna karşı kitaplarını imzalıyordu. Aramızda son derece naif ve kibar bir ilk karşılaşma sözcükleri oluştu. Kitaplardan, fuardan ve tabii ki edebiyattan konuştuk. Sohbetin sonunda imzalı kitabını aldım.
Haydarpaşa Garı’nı yalnız İstanbul’da yaşayanlar bilmez, Anadolu’dan İstanbul’u görmeye gelen sevdalıların trenden inip garın merdivenlerinden karşılarında gördükleri manzara karşısında büyülendikleri yerdir. Eski Türk filmlerine konu olmuştur ve en önemlisi Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları eserinin satırları burada başlar. Adeta bir edebiyat dekoru gibidir. Herkesi etkiler. Peronlar arasında dolaşmak kitapları görmek ve seçmek harika duygudur. Kalabalık oluşundan kitapseverlerin garı sevdiklerini anlayabiliriz. Haydarpaşa Garı herkese güzel şeyler hissettirir. Bende uyandırdığı hissiyat müthiş. Hiç bitsin istemedim. Keşke zaman dursa diye düşündüm. Tren Garı, İstanbul, kitaplar, söyleşiler, atölyeler… İnsan daha ne ister ki?
Neden böyle bir giriş yaptım biliyor musunuz? Bazı tatlar, bazı duygular sizi alıp yıllar öncesine savurabilir. Haydar Paşa’nın Evi bakın beni nerelere götürdü. Çok heyecanlı. Dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu güzel kitap, Ankara Mimarlar Odası‘nın açtığı bir yazım yarışmasında Kentimi Okuyorum Çocuk Kitapları Yarışması‘nda Birincilik Ödülü kazanmış.
Arka kapağında şöyle yazıyor:
“Annesiyle gezmeye çıkan çocuğun macerası İstanbul’un simgelerinden Haydarpaşa Garı’ndan başlar. Küçük çocuk buranın Haydar Paşa’nın evi olduğunu düşünür. Acaba bu kadar kocaman bir yerde yaşayan, bahçesinde trenleri olan Haydar Paşa nasıl biridir?”
Okuyalım bakalım nasıl biridir.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki kitabın kapağı ve çizerine kocaman alkış gelsin, ekip olarak çok güzel iş çıkartmışlar. Hep inanırım, özellikle çocuk edebiyatı diye tanımlanan eserler takım oyunu gibidir. Yazarından çizerine, çizerinden editörüne ve genel yayın yönetmenine kadar uzanan geniş çaplı çalışmalardır. Başarı takım işidir. Kitabın kapağından sonra ilk sayfasını okuyunca, çocuklar için yazan yazar eğer yaşadığı kentin simgesel yapılarını genç arkadaşlarına tanıtıyorsa bu beni çok mutlu ediyor. İlk sayfalarda bunu hissediyorum.
Ne güzel anlatıyor ve sonra birden, “Haydar Paşa’nın evine, artık trenler gelmeyecekmiş.” diyor. Bu hepimiz için şok oluyor. Soğuk duş gibi hissettiriyor.
Evini elinden almak isteyenler varmış! Kim ya da kimler diye merak ediyorum. Haydar Paşa’nın evi İstanbullulara ait değil mi? Yanılıyor muyuz hepimiz? Bir an düşünüp ben de aynı soruyu size soruyorum. Haydar Paşa’nın evini, İstanbullulardan ayırmasınlar diye düşünüyorum. Hem fikiriz bu konuda. Kitabımızın kahramanı bunun için çalışacağına söz veriyor satırların arasında. Umut doluyorum, doluyoruz. Yazara şapka çıkartıyoruz. Selam veriyoruz.
Kahramanlarına hayal kurduran yazarları çok seviyorum. Hiçbir sınır tanımayan, kuralsız ve özgür hayaller hepsi. Tebrikler Fuat Sevimay. Vapur yolculuğu, martılarla sohbetler, Kız Kulesi, Sunay Amca, Galata Kulesi ve gönderme yapılan satırlar hepsi tarihe yapılan gizemli yolculuk gibi oluyor ve mutlu ediyor beni. Sıra vapur yolculuğunun sonunda Mimar Sinan’a geliyor. Adım adım Süleymaniye’ye geçiyoruz. Yazarın ve kahramanın izinde bizlerde yolculuk keyfini çıkartıyoruz seyyahlar gibi. Görmek için dikkatli bakmalı. Fuat Sevimay bunun altını çok çiziyor.
Kapalıçarşı’ya geçiyoruz. Kimseler görmüyor ama gökyüzünde şairlerin bulutlara yazdıkları satırları okuyorum. Hep tebessüm ediyorum. Sürprizi sona saklıyorum onun gibi göz kırpıyorum. Her şeyi biliyorum, farkındayım. Belki bir “Şişt…Şişt…Şist...” sesi gelir diye düşünüyorum. Nasılsa “Hayal kurmak bedava” diyor, gülümsüyorum.
Çoğu hikayesi yolculuk halindedir peşine takılıp eğlenmesi pek keyiflidir. Yavaştan gözlerinizi kapatıp ufak ufak uzaklaşırsınız sizi nereye sürükleyeceği hep sürprizdir. Kitaplarında özgürlük teması çok çok önemlidir. Kendi tarihine, Milli Mücadele yıllarına kadar uzanır. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Geçmişini bilmeyen uygarlıkar geleceğini oluşturamazlar.” Bunu hikayelerini kurgularken hiç unutmaz hep yaşatır. Hikayelerindeki yaşattığı onca macera ve serüven, tanık olduğumuz zorluklar ve acılar, özgür, bağımsız bir ülkede yaşamanın önemini ve bu uğurda kaybedilen hayatları hatırlatır bize. Kıymeti bilinmeli ve kendisine bu eserleri için çok çok teşekkür etmeliyiz. Hep yazsa çok yazsa okumak için sabırsızlanan okuyucuları var.
Ha bir de unutmadan bazı dostlarımız soruyor James Joyce’un hayat hikayesini biz gençlere de yazacak mı diye?

- Haydar Paşa’nın Evi – Fuat Sevimay
- Hep Kitap – Çocuk
- 32 sayfa