Ay’ı Aradığımız Gece, Sevde Tuba Okçu’nun; Kayıktaki Çocuk, Ponpon Kediye Ne Oldu?, Kart Topu Panda ve Meraklı Kuzu’dan sonra kaleme aldığı beşinci kitap. Yazarın; 2017’de yayımlanan, çocukların empati duygularına hitap eden ve günümüzde hâlâ bir ‘mesele’ addedilen mülteci krizine farklı yerden baktığı Kayıktaki Çocuk adlı çalışması ‘Hollanda ASN Bankası Dünya Ödülleri Finalisti’ olmuştu. Okçu, o günden bu zamana yazdığı kitaplarda, anlattığı hikâyelerde olayların duygulu taraflarına dikkat çekiyor. Hayatın çok içinden sayılacak konuları anlatısına malzeme yapıyor ve sahneleri kendisinin kurguladığı bu kadrajdan gösteriyor okura. Çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz: Yazarın biyografisinde yer alan ‘en büyük hayali hem çocuklar hem de yetişkinler için yazmaya devam etmek’ cümlesinin ilk kısmı gerçekleşmiş gibi görünüyor, en azından hayata geçirdiği kadarıyla bile çocukların dünyasına girmeyi başardığı belli.
Çocuklar ve Hayvanlar…
Ay’ı Aradığımız Gece, ünlü Rus yazar Lev Tolstoy’un meşhur sözüyle ışığı altında aydınlanıyor: “Tüm güzel öyküler bir yolculukla ya da şehre bir yabancının gelmesiyle başlar.” Okçu’nun kalemine söylettiği hikâye de oldukça samimi ve içten bir yolculuk anlatısı aslında. Ay’ın gökyüzünden kaybolduğu bir gecedir. Tüm çocuklar ve hayvanlar, Ay’ı aramak üzere ormanda bir seyahate çıkarlar. Bir kere ‘ay’ imgesi değil küçüklerin, yetişkinlerin, yani büyümüş çocukların bile hayalinde güçlü bir yere sahip. Yazarın böylesi bir imaj üzerine anlatısını inşa etmesi, kitapla yeni yeni tanışan çocuklar için yerinde bir tercih olmuş. Okçu, bugüne kadar okuyucuyla buluşan eserlerinde, hayvan dostlarımıza özellikle yer veriyor. Kendisi de bir kedisever olan yazarın kitaplarında onları hikayeye dahil etmesi seçtiği konuları oldukça renklendiriyor. Mesela, son kitabında ay’ı aramaya çıkan ekipte koca kahverengi ayı da var. Tilki, rakun da var. En ilginci ise hikayenin sonunda karşımıza çıkan keçiler… Biz keçileri, oğlakları ot yer sanırdık. Fakat bu fantastik kurguda çocukların hayal gücü ortaya çıkarılmış adeta. Bilirsiniz çocuklar, özellikle okul öncesi çağındakiler için ilginç sorular sormak bir görev gibidir. Kitapta olduğu gibi ay’ı aramaya da gidebilirler, haylaz küçük bir keçinin ay’ı dev bir kurabiyeye benzetip yiyeceğini de sanabilirler. Bu onların zihni için çok olağan. İşte çocuklardaki sınırları zorlayan düşünce halini haylaz keçinin ay’ı almasıyla ve sonrada onu yemeye başlamasıyla bağdaştırmış yazar. Algıları yıkıp keçilerin ot yemek dışında özellikleri olabileceğini göstermiş sanki. Kalıpların dışına çıkarmış anlatılan her şeyi!
Mesela ay’ın kaybolabileceğini ve onu aramak için çıkılan bir yolculukta birlikte hareket etmenin gücünü gösteriyor yazar. Ayı, arı, geyik, tilki, rakun, ateş böcekleri…
Kitabın alt metninde doğanın tek, hayvanların ve insanların bir bütünün parçası olduğunu gösteriyor: “Bu gece, diğer gecelerden farklıydı. Ay gökyüzünde görünmüyordu. Çocuklar ve hayvanlar her yere baktılar. Birbirlerine fısıldayarak sordular: Ay’ı gören oldu mu? Aralarından hiçbiri Ay’ı görmemişti. Birlikte Ay’ı aramaya karar verdiler.”
Hikâye, işte böylesi fantastik bir evrende geçiyor. Bu kurguya bir de renk dokunuşu yapmış yazar. Çocuklarla hayvanlar, ormanın hemen her yerinde Ay’ı ararlarken, umutsuzluğa düşerler. Tam burada, kırmızı elbiseli down sendromlu küçük bir kız çocuğu gruba dâhil olur. Ama hikayede kırmızı elbiseli kızın down sendromlu olduğu vurgulanmaz, farklılığı öne çıkarılmaz.
Onun hayatı sarıp sarmalayan o neşeli tavrı, diğerlerini de pozitif manada etkiler, birlikteliğin şarkısını duyurur âdeta. Farklılıklara takılmadan yaşamanın güzelliğini anlatır her haliyle. Sonra küçük oğlan yorulduğunda anne geyik onu sırtına alır, keza ateş böcekleri geceyi aydınlatarak yolu gösterir. Çıkılan bu orman yolculuğunda anlayan için bütünlüğün güzelliği vardır aslında.
Farklılıklara Saygı ve Birlikte Yaşama!
Malum, tüm çocukların gelişimsel, sosyokültürel ve bireysel özellikleriyle gereksinimleri doğrultusunda eğitim almalarını amaçlayan süreç, kapsayıcı eğitim olarak isimlendiriliyor. Okçu’nun kurgusu; bu perspektiften süzülmüş, bu prensiplere uygun bir şekilde kaleme alınmış, yeri gelmişken belirtelim.
Evet, Ay’ı Aradığımız Gece, farklılıklara saygı ve birlikte yaşamak üzerine çocuk kalplere seslenen bir hikâye. Başlı başına kendisi bir masal olan doğanın ev sahipliğinde, Rumeysa Abiş’in resimleri eşliğinde ilerlediğimiz bu öykü, bir uyum içerisinde hareket etmenin fotoğrafı olmuş. Bu kitap çocukların, hayatlarının başında, kendileri gibi olmayan, ‘öteki’ diye algılanan, kodlanan herkes ve her şey için bir dikkat işareti aynı zamanda.
Ve galiba en önemlisi de çocuklarla hayvanların arasındaki o gizli, o özel dili ortaya çıkarıyor, o ahengi hatırlatıyor, Ay’ı Aradığımız Gece.
- Ay’ı Aradığımız Gece – Sevde Tuba Okçu
- Timaş Çocuk Yayınları
- 36 sayfa