Karikatürist Mümin Durmaz‘ın Karikatürcüler Derneği’nde yer alan biyografisi şöyle: “1968 yılında İzmir’e doğdu. Karikatüre 1983 yılında Yeni Asır Gazetesi’nin Gıcık Mizah ilavesinde başladı. Bugüne dek çeşitli ulusal ve uluslararası yarışmalardan bir çok ödülü bulunmakta. Bölgesel ve ulusal dergi-gazetelerde karikatür, illüstrasyon ve çizgi öykü çalışmalarıyla yer alan Durmaz, bitirdiği DEÜ GSF Grafik bölümünde 3 yıldır illüstrasyon ve yaratıcı desen dersleri vermektedir. 8 yıldır vektörel illüstrasyonla ilgilenen Durmaz çalışmalarını dijital ortamda tüm dünyada satışa sunmaktadır. Halen yakında yayın hayatına başlayacak olan Obruk Dergisi’ne öyküler çizmektedir.”
Henüz 15 yaşında çizerliğe başladığını görüyoruz Mümin Durmaz’ın. Ödüller aldığını, bölgesel ve ulusal dergi-gazetelerde çizdiğini, illüstrasyon ve yaratıcı desen dersleri verdiğini öğreniyoruz. Yani kısacası öz bir özgeçmiş okuduğumuz. Meraklısına yetecek kadar bilgi mevcut.
Bir yazarın, bir çizerin kendini nasıl geliştirdiğini ve nasıl yazıp çizmeye başladığını merak edenlerdenseniz, Mümin Durmaz’ın otobiyografik çizim kitabı Bir Karikatüristin Hatıra Defteri, size merak ettiklerinizi fazlasıyla cevaplayacak bir çalışma. Sadece bir hatıra defteri değil bu kitap. İçinde çok daha fazlasını taşıyor. Her ne kadar Mümin Durmaz’ın kendi yaşam hikâyesinden izlekler taşısa da, çizerliğin, hikâye anlatıcılığının ve hayata tutunma çabalarının nasıl benzer düzlemlerden geçtiğini, bir sanatçının zihin dünyasıyla beraber etrafında akıp geçen hayatın, onda bıraktığı izler dışında hepimizin yaşamlarında kırılmalar ve sıçramalar yaşadığı hayatın içindeki ufak şeylerin nasıl büyük yansımalar yarattığını da gösteriyor.
Bir söyleşisinde kitaba dair şu cümleleri kuruyor Durmaz:
“Bu yayının tek bir amacı var; okuyucusunun ilk sayfasından girip nihayetinde son sayfasından çıkarken kendini hatırlaması. Bu yaşam koşuşturmacasında benliğini unutanlara ‘Buradayım!’ dedirtmek. Evrende bir boşluk doldurduğunu hatırlatmak.”
Kitabı okumaya başladığımda, bir düzen olmadığını, olayların birbirini takip etmediğini, bazen Durmaz’ın hayatının başından bazen ortalarından bazen de günümüzden bahsettiğini gördüm. Bir sıralama yoktu. Bir hatıra defterinden beklenecek şekilde, sanki o an akla gelmiş ve deftere çizilmişçesine bir serbestlik vardı. İlerledikçe bu durumun bilinçli bir şekilde yapıldığını fark ettim ve bir önceki alıntıda yazarın söylediği gibi bir çabanın sonucu olduğunu anladım. Durmaz da dayanamayıp lafa girdi o arada, kitabın 71. sayfasında şöyle diyor:
“Bu hikâyelerin kendi başlarına görevleri olduğu gibi, hepsinin bir arada büyük mesajları da var. Zaten onun için yazılıp çizildiler. Bazen birkaç hikâye birlikte, bazen tek bir hikâye derdini anlatıyor. Hizmet ettikleri ise albümün tamamı. İsteseydim tarihsel bir dizinle bütün bunları sıralayabilirdim ama yapmadım. Çünkü derdim bir dönem ya da kişi anekdotu aktarmak değil. Evet azıcık karmaşık bir yol gibi görünse de okuyucusuna ayna görevi yapmak, kendini anımsatmak, nefeslendirmek. Geçtiği yaşam yollarını hatırlatmak.”
Mümin Durmaz, kitap boyunca yaşamına dair pek çok anekdot paylaşıyor. Yeni Asır’ın kapısından girme hikâyesinden, İstanbul’a gazeteye bir ajan misali yollanışına, Güneydoğu’da askerlik yaparken devriye nöbetinde The Cranberries’ın Zombie şarkısını ahirden duyma hikâyesine, sabahlanarak hazırlanan dergilerden, bir arkadaşı beklerken sabırsızlık ve iştahla gizlice yenen iki adet sosisli sandviçin bıraktığı izlenime değin, hayatımızda yeri ve öneminin farkına varmadığımız ufak tefek anları aktarıyor. Bu ufak anlardan dışında büyük anlar da aynı sayfaların arasına sızıyor. Yeni Asır’da tedrisatından geçtiği Eflatun Nuri’yi minnetle anıyor çizerimiz. Eflatun Nuri’nin Türk karikatürü için önemini bir kere daha anlıyoruz. Onun anlattıklarının, o günlerden çıkarımlarının hiçbir okuldan, fakülteden edinilemeyeceğini yine aynı söyleşide dile getiriyor Durmaz: “Eflatun Nuri hocamla 15 yaşında tanıştım. Bazı insanlarla kısacık zaman dilimleri okullara, bilmem kaç yıllık iş deneyimlerine bedeldir.”
Günümüzde bir yazarla, bir çizerle tanışmak artık çok kolay. Onlara sosyal medya hesapları üzerinden ulaşmak doğal hale geldi. Ancak en başta bahsettiğim şey ancak yazarın ya da çizerin kendini açmasıyla mümkün. Bir Karikatürün Hatıra Defteri, çizerin çizim için kalemi kendinden mürekkep eline almasıyla yapılmış bir iş. İçten, samimi, kendine ve herkese dair bir çalışma. Evinden, yatağından, ailesinden, mahallesinden, arkadaşlarından, anılarından yola çıkıp bizlerin önüne dökülen hikâyelerle dolu. Biz bunların Mümin Durmaz’ın hikâyeleri olduğunu düşünüyoruz okurken. Özünde çoğu böyle. Ancak çok büyük bir şeyi daha temsil ediyor bunlar: Herkes kadar evrende bizim de yer kapladığımızdan ve bizim de bir hikâyemiz olduğundan. Bunu günlük hayatımızda çok sık unutuyoruz. Hatırlamalıyız.
Bu çizimi görüp hikâyesini okuyunca kendi geçmişim aklıma geldi. Hevesle kendi yazdığım metinleri bilgisayardan diskete atıp bir kırtasiye götürüp bastırmış ve bir zımba yardımıyla bir dergi haline getirmiştim. Gülümsememek elde değil.
Karakarga Yayınları’ndan çıkan Bir Karikatüristin Hatıra Defteri çok keyifli bir iş. Hem bir çizerle hem de onun etrafındaki hayatla, pek çok önemli isimle tanıştığımız, dahası bu vesileyle çaktırmadan kendi hayatımıza da bakıverdiğimiz bir çalışma.
- Bir Karikatüristin Hatıra Defteri – Mümin Durmaz
- Karakarga Yayınları
- 144 sayfa