“Onlar birer kadındı ama daha da fazlasıydılar.”
Feminist sosyolog Charlotte Perkins Gilman’ın 1915 yılında kaleme aldığı bir eser. Kadını korumaya yönelik atılan ilk cesur adımlardan biri.
Terry, Jeff ve Vandyck isimli 3 arkadaşın katıldığı keşif gezisi…
Karakterlerimizin özelliklerinden bahsetmem gerekirse Terry, çok zengin, kendini her şeyden üstün gören ve tam bir ataerkil düzenin temsili. Jeff, âdeta beyaz atlı bir prens, kadını romantik kutsal bir varlık gören biri. Vann ise bu iki karakterin arasında gidip gelen bir yapıda. Bu 3 karakter eserde âdeta toplumda bulunan erkek zihniyetlerinin somut halleri.
Yollarının onları çıkardığı yer inanılmazdı. Yalnızca kadınların olduğu bir ülke keşfedilmemiş topraklarda keşfedilmemiş bir toplum. Kadınlar bu ülkede onların tariflerinin tamamı ile dışındaydı. Onların düşüncelerindeki narin hassas kadınlar değillerdi. Bu ülkede kimi avlanıyor kimi diplomasi ile büyümüş kimisi de kendini bilim ışığında geliştiriyordu. Bu ülkede erkeğe ihtiyaç duymadan kadınlar yıllardır doğuyor, yaşıyor ve ölüyorlardı. Bu ülkede bir husus çok önemli: “annelik“. Çocuklarını en iyi şekilde yetiştiriyorlar. Ve anneliği kutsal sayıyorlar.
Üç arkadaş farklı perspektifleriyle bu enteresan, sırlarla dolu ülke okuyucuya aktarılıyor. Başlarda tamamen ilkel ve hatta yabani bir insan topluluğu ile karşılaşmayı bekleyen kaşiflerimiz karşılaştıkları kusursuz nizam karşısında afallıyorlar. Sonrasında oradakilerle sohbet edip vakit geçirdikçe toplumsal cinsiyet rollerini sorgulama başlıyorlar.
Kadınların ve erkeklerin daha doğmadan üzerlerine atfedilen roller vardır. Bu rollere farklı bir bakış açısı getiriyor bu kitap. Çünkü bu ülkede sadece kadınlar var ve kadınlar ülkesinde var olan her şey kadınların eseri. Biri kadınların mutlak haklılığına inanan hatta kadınlara tapan diğeri kadınları yalnızca her daim göze hoş gelmesi gereken bir obje olarak gören ve bu ikisinin karışımı mahiyetinde olan üç arkadaşın kafalarında bambaşka fikirler oluşturuyor.
Yazıldığı dönemi göz önüne aldığınızda aslında bu kitap bir Bilim Kurgu Klasiği değil de Sosyolojik Bir Tahlil Kitabı olabiliyor. Her şey aslında bizlere göre heyecanlı ve kusursuz olsa da dönemin diğer kadınlarının ne kadar aşağılandığını anlamak içimizi bir burkmuyor değil. Yazar bireyselliğin karşısına kolektifliği, erkek egemenliği karşısında kadın egemenliğini, cinsiyetin karşısına cinsiyetsizliği koyarak daha eşitlikçi ve gelişmiş bir toplum örneği üzerinden yaşadığımız toplumu eleştiriyor. Bence buradaki amacı ve mesajı bizlere kadınlar hakkındaki önyargıların kırılması, kadınların kendini bu denli geliştirmesi, Kadın-erkek ilişkileri, ataerkil yapı ve hala günümüz sorunu olan kadın erkek eşitliğini aydınlığa kavuşturmak.
Eserin dili akıcı, anlaması kolay. Okurken kadın-erkek düşünce çatışmasını hissediyorsunuz. Charlotte Perkins Gilman ideolojisi, savunduğu fikirler ve bu fikirleri savunma şeklinin bu şekilde hikâye yaratmakta da oldukça başarılı. Hikayedeki bütün detayları ince ince işliyor.
Yazara göre “kadın” her toplumda yeri farklı, üzerine yüklenen anlam da harç malzemelerinin türlerine göre değişiyor. Dolayısıyla yerinin sağlamlığını da belirliyor bu durum ve yine yazarın bize kesinlikle söylemek istediği şey şu: “Kadınların her işi en iyisiyle yapabileceğini bilip toplumca bunu kabul edebilmemiz lazım. Kadın elinin değdiği her şeyin güzelleştiği…”
Charlotte Perkins Gilman yaşadığı dönemin önde gelen hümanistlerinden ve kadın hakları savunucularından biri olmasının yanında feminist edebiyatın en önemli erken dönem temsilcilerinden. Yazıldıktan yaklaşık 65 sene sonra kitap formatında yayımlanabilen Kadınlar Ülkesi ise feminist ütopyanın ilk örneklerinden olan bu kitap Sevda Deniz Karali’nin tercümesi ile 216 sayfada bize aktarılıyor.
Peki ya siz okumak için neyi bekliyorsunuz?
- Charlotte Perkins Gilman – Kadınlar Ülkesi
- İthaki Yayınları – Roman
- Çeviri: Sevda Deniz Karali
- 216 sayfa