Zamandır peşinden koştuğumuz, zamandır en büyük düşmanımız. İnsan olarak bir garip düşmüşüz dünya üzerine. Küçük dakikalar bir türlü geçmek bilmezken yelkovanda, büyük yıllar çoktan geçmiştir hafızalarda. Bir anı beklediğimizde geçmiyorken dakikalarımız büyük anlar çoktan geçmiş oluyor.
Bir imparatorluğun tarihçesi gibidir hayatımız. Güçsüz bir doğum, himaye altındaki çocukluk yılları, ihtişamı hayat kavgasından görülemeyen bir gençlik ve o ihtişamın henüz fark edilen üstündeki pişmanlığı henüz alınmamış ihtiyarlık… Kovaladıklarından vazgeçip kendine dönmeye çalıştığın vakitlerde çok geç kalmış oluyorsun çoğu zaman. Ve gençliğin zihinde tekrardan yaşatılmaya çalışmasıyla geçiyor ihtiyarlık yılları.
Yazarımız Carlos Fuentes’in dünyaca beğenilen öyküsü. Hasan Ali Toptaş aracılığıyla haberdar olduğum bu güzel öyküde yazarımız diliyle sizi hikâyenin ana karakteri yapmayı başarıyor. Olay örgüsündeki ana karakterimizle olaylara kendi gözlerimizle bakma fırsatı buluyoruz. Sıradan bir işsizliğin sıradan bir iş başvurusuyla son bulması, olay sırasında filizlenen bir aşk tomurcuğu ve yaşananlarla sıradanlığını kaybeden, dönüp baştan okumayı elzem kılan bir kurgu… Gençliğine ve anılarına sadık bir kadının sihirli bir asayla karakterimizi harekete geçirmesi başlatıyor hikâyeyi. Sıradan sürükleyici bir hikaye tadında kitabın sonuna yaklaşacak okuyucular sonuç bölümüyle soğuk bir duş etkisine maruz kalacak, kitap sonunda hikâyeyi baştan okumak için içinde büyük bir istek bulacak.
Zaman büyük, zaman küçük, zaman geniş, zaman dar bir kavram. Hayatın bir yarısında o bizim peşinden koşar, diğer yarısında biz onun peşinden koşarız. Yakalayabilene aşk olsun…