Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa: 268
Baskı: 2015
Tür: Roman
“Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?”
Cumhuriyet’in ilanından sonra diğer birçok alanda olduğu gibi edebiyat alanında da değişim ve gelişim kendisini göstermiştir. Edebiyat toplumun yaşadığı durumlardan beslenir. Örneğin, 1929 bunalımının sonucunda ortaya çıkan ekonomik bunalım devleti, insanları ekonomik, siyasal, kültürel vb. açılardan etkilemiştir. Dönemin ruh hali eserlere de sirayet etmiştir. 2. Dünya savaşının başlaması yazarları savaş karşıtı eserler vermeye itmiştir. Sanatçılar, yoksulluk, ezilmişlik, barış arzusu, yoksul ile zengin arasında yükselen ekonomik ve sosyal uçurumu ele almışlardır. Edebiyatımız çeşitli dönemlere ayrılmaktadır ki Sabahattin Ali de toplumcu gerçekçiler arasında yer almaktadır. Göçün ortaya çıkardığı problemler ve sosyalizm, toplumcu gerçekçi yazarların eserlerinde önemsediği konulardır. Eserlerde siyaset ve ekonomi aşırı derecede ön plandadır. Roman ve hikayelerde çok sağlam bir kurgu görülmez. Anadolu toprakları ve Anadolu insanı, köy yerlerinin genel problemleri ağa-köylü, öğretmen-imam, zengin-fakir, güçlü-güçsüz, aydın-cahil ve büyük şehirlere göçün ortaya çıkardığı daha birçok problem edebiyatçıların eserlerinde yoğun bir şekilde işlenmiştir. Eser belli görüşleri ifade etmek için bir tür araçtır. Bu sebepten yazarların eserleriyle okuyucuya sunduğu şemaları, manipülasyon görevi de görebilmektedir.
İçimizdeki Şeytan adlı yapıtıyla Sabahattin Ali, yapıtında 1940’lar da İstanbul’un aydın kesimini ana karakter Ömer ve onun çevresini çeşitli anlatım tekniklerinden faydalanarak ele almıştır. Türk toplumunun modern hayat sunulan yaşam biçimine ve tam manasıyla kavranılmamış Cumhuriyet yönetim şekline dair kesitleri Sabahattin Ali’nin eserinde görmek mümkündür. Aydın kesim, geleneksellik, örf ve adetleriyle beraber yaşamaya çalışan Anadolu insanına yer verilmiştir. Eserde İstanbul’un çok uluslu yapısına ve birçok kültürün bir arada yaşama çabasına da değinen Sabahattin Ali, yapıt boyunca aydın kesim ve Anadolu kesimi arasındaki büyük farklılıkları Ömer ve Macide arasındaki ilişkiyle işlemiştir.
Sabahattin Ali’nin bu eserinde toplumsal yapının bireylerdeki ruhsal ve maddesel etkileri görülmektedir. Merkeze alınan Ömer karakteriyle birlikte dönemin ve bireyinin özellikleri diğer karakterler üzerinden de okuyucuya aktarılmaktadır. Eser Ömer ve Ömer’in arkadaşı Nihat’ın Kadıköy vapurunda konuşmaları ile başlar. Ömer vapurda bir kızı görür gözlerini kızdan ayıramaz. Ömer kıza âşık olduğunu ve bunu onu kaybetmeden söylemesi gerektiğini düşünerek kıza doğru ilerler. Ömer kıza bakarken kızın yanında duran teyze Ömer’e seslenir. Bu kadın Ömer’in Balıkesir’den akrabası Emine teyzedir. Tesadüf ya kız ile Ömer de akrabadır. Macide ile Ömer’in hikâyesi bu tesadüflerle başlamış olur. Macide ise Balıkesir’den İstanbul’a gelmiş bir konservatuvar öğrencisidir. Bu sebeptendir ki yapıtta hem Balıkesir hem de İstanbul’dan bahsedilmektedir. Macide İstanbul’da akrabası Emine teyzenin evinde kalmaktadır. Macide’nin babası vefat etmiştir ama evinde kaldığı akrabaları bu haberi ona söylememişlerdir. Macide ile Ömer arasında duygusal bir etkileşim gerçekleşmiştir. Ömer ve Macide İstanbul’u beraber dolaşırlar. Macide, Ömer ile tanıştıktan sonra eve geç gelmeye başlamıştır. Macide’nin babasının vefat etmesi, Balıkesir’den gelen paranın kesilmesi ve Macide’nin Ömer ile gezmesi sebebiyle eve geç gelmesi ev halkı tarafından Macide’ye karşı hoş olmayan bir çıkışı beraberinde getirir. Macide, bu muameleden sonra dayanamaz, söylenilen sözleri de kaldıramaz. Gece yarısı bavulunu toplar ve evden ayrılır. Macide nereye gideceğini, ne yapacağını bilemez. Balıkesir’e dönme fikri de kulağa çok hoş gelmemektedir. Tesadüf ki Ömer dışarıda Macide’yi beklemektedir. Yardıma ve desteğe ihtiyacı olan Macide’yi Ömer kendi evine götürür. Ömer her tanıdığı kişiye evlendiğini söyler ve eşini Macide’yi tanıtır. Romanın asıl başlangıcı bu durumdur. Ömer ve Macide zor koşullar altında, Ömer’in sürekli birilerinin verdiği paralarla yaşamaya çalışması, ikisini arasını açar. Bir akşam Ömer’in arkadaşlarıyla bir mekânda otururken Macide’nin Balıkesir’den öğretmeni aynı zamanda Ömer’in yakın arkadaşı olduğunu anladığımız Bedri ile karşılaşırlar.
Ömer içindeki şeytanın sürekli kötülüklere çektiğini bahane ederek iradesiz, kararsız duruşu ve çevresindeki aydın görünümlü kişiler etkisiyle de tutum ve davranışlarında gözle görülür bir değişim içine girer. Ömer, Macide ve yaşamdan şüpheler duymaktadır. Bu durum Macide’yi Ömer’den soğutur ve Bedri’ye karşı bir şeyler hissetmesine ve kıyaslamalara gitmesine sebep olur. Ömer’in çevresindekiler tarafından kullanılması ve tutarsız davranışları ve yaptığı hatalar sonucunda hapse düşer. Ömer ve Macide iki ayrı dünyaların insanı olduklarını anlarlar. Ömer Macide’yi çok sevmekte ve değerli görmektedir. Fakat artık hiçbir şeyin düzelme ihtimali kalmamıştır. Ömer hapishanede Bedri’ye Macide’yi emanet eder. Kendisinin hapishaneden çıkacağını ve başka bir yerde başka koşullarda yaşayacağını söyler. Bedri ile Macide’nin beraber yaşaması ile olay sonlanır.
Bazı insanlar günlük yaşamında karar vermeyi gerektiren bir durumla karşılaştığında kolayca karar veremez. Bu tip kişilik aldığı her bir kararın üzerine sürekli mesai yapar. Kararsızlık, hem kişinin kendisi için hem de çevresindeki insanlar için ağır bir yükten başka bir şey değildir. Kendini tanımak, isteklerini, amaçları bilmek ve o doğrultuda hareket etmek büyük bir azim, irade ve karakter gerektirir.
Bir insanın kararsız olmasında; özgüven eksikliği, seçenekler arasından seçim yapamama, neyin, hangisinin önemli olduğuna karar verememe, ayrıntıya boğulma, hayır diyememe, kimlik karmaşası, karşıdaki kişinin baskın tutumu gibi sebepler sıralamak mümkündür.
“İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim…”