Türkçede özdeyiş (vecize) anlamıyla karşılanan aforizmanın, eski Yunancada aforismos (ayırmak, tahdid etmek, hudutlandırmak) sözcüğünden türediği düşünülmektedir. Kelimenin anlamındaki hudutlandırma göz önünde bulundurulduğunda aforizmaların, hayatın akışı içinde insanın, evrenin ve varolmanın anlaşılmasına dâir yazarın tefekkürüne yakalanan fragmanlar olduğu söylenebilir. Bu fragmanların en belirgin özelliği ise, az sözle çok geniş anlamları kuşatabilmesidir. Bu yönüyle aforizmalar, bir yerde, şiiri andırır. Denilebilir ki aforizmalar, filozofların şiiridir. Aforizmaların, her türlü mutlaklığın dışında gelişen bu görkemli ifadelerin vasıtasıyla biz de düşünce veya sanat adamının sorularına, yargılamalarına eşlik ya da itiraz ederiz. Onları okurken bazen nefes darlığı duyarız, bazen de idrakimizdeki tıkanmaların açıldığına şahitlik ederiz. Böylelikle görünen o ki aforizmalar, munis metinler değildir.
Yersiz yurtsuzluğu ile Edward Said’i anımsatan, eserlerine bakılırsa Schopenhauer ve Nietzsche ile benzer soydan gelen E. M. Cioran’ın Burukluk adlı kitabı, yeni zamanların merkezinde insanın belli başlı meselelerine dâir aforizmaları içerir. Sözün Körelmesi üzerine düşüncelerle başlayan eser, Uçurum Dolandırıcısı, Batı, Yalnızlık Sirki, Din, Aşkın Canlılığı, Müzik Üzerine, Tarihin Başdönmesi gibi bahislerle ilerler. Varoluşun, Tanrı ve hiçlik’e ait fikirleriyle kendinde bir kriz hâlini aldığı Cioran, üslup adına ilk bölümde şunu söyler:
“Kesinliklerle hiçbir üsluba varılamaz: iyi söyleme tasası, bir imanın içinde uykuya dalamayanlara vergidir. Sağlam bir dayanak noksanlığından, kelimelere- gerçeklik benzerlerine- sarılırlar; hâlbuki ötekiler, kanaatlerinden aldıkları kuvvetle, bu görünümü horlar ve irticalin rahatlığında, keyif çatarlar.”
Bir başka çıkarsamada Cioran, sözün körelmesi ve itibardan düşüşü penceresinden uygarlığın gidişatını okur:
“İfade biçimleri aşınmış olduğundan, sanat, anlamsızlığa doğru, özel ve iletişimi mümkün olmayan bir evrene doğru yönelir. İster resimde olsun, ister müzik veya şiirde, anlaşılır bir titreme size haklı olarak eskimiş veya bayağı görünür. Katedrallerde başlayan uygarlığın sonu şizofreninin kapalılığıyla gelecekmiş meğer.”
Cioran modernliği, “devasızlık içinde şunun bunun ucundan tutmak” olarak tarif eder. Bu açıdan biz, onun bu devasızlığı, devanın ta kendisi olarak benimsediğine tanıklık ederiz:
“Düşüncenin yapısında, alnımı yaslayacak hiçbir kategori bulamadım. Buna karşılık, kaos gibi yastık mı var?”
Bütün acılarının ve arayışlarının kaynağı olan kuşku onda hiçbir zaman çözüme kavuşturulması gereken bir hâl şeklinde tezahür etmez. Aksine o şüphenin sürdürücüsü bir tavrı elden bırakmaz. Şüphenin azabından memnuniyetsiz değildir:
‘‘Şüphelere karşı susuzluğumu hiçbir şey dindirmiyor. Kayadan bile şüphe fışkırtacak Musa’nın asası elimde olamaz mıydı!’’
Bilime bu dünyayı bilinmeye lâyık bulmayarak karşı çıkar. Özgürlüğü afiyeti yerinde olanların safsatı olarak niteler. Bu onun bedbin ve pesimist tarafının izleridir. Batı’yı değerlendirdiği bir cümlesinde yeryüzünün tamamının kendini muaf sayamayacağı bir yargıya varır:
‘‘Tastamam mükemmeliyetin zamanı geçmiştir, şiirlerin konusu mu? Canı çıkmıştır.-Sevmek mi? Ayaktakımı bile duyguyu boşlamıştır. Dindarlık mı? Katedrallere bir bakın: Artık sadece kifayetsizler diz çöker. Hala vuruşmak isteyen kim kalmıştır? Kahramanın miadı doldu; bir tek gayr-ı şahsi kırımlar yürürlükte. Ileri görüşlü kuklalarız, devasızlık önünde numaralar yapmaya ancak yararız. Batı mı? Yarını olmayan bir mümkün.’’
Tanrı karşısında nihilist bir tutumun uzantısı olarak Tanrı’nın ondaki görüntüsü hiçlik ve müzikle birleşir. “Tanrı sesli halüsinasyondan başka bir şey değildir.” der. ‘‘Tanrı’nın etrafında bir ispiyoncu gibi dolandım, yakaramadığımdan gözetledim.’’ Karamsar bir pencerenin kenarından devasız bir melankoliye iştah Cioran’ın en karakteristik özelliğidir. Diğer eserlerinde olduğu gibi Burukluk kitabında da hakim olan ruh bu. Acıdan verimler devşirme kurnazlığında konuşlanmıştır: ‘‘Bitip giden bir aşk öylesine zengin bir felsefi sınavdır ki bir berberi Sokrates’in dengi yapar.’’ Onu kendinden geçirense ufuktaki ölümdür ve ona göre insan yalnız felaket salgılar.
- E. M. Cioran – Burukluk
- Metis Yayıncılık
- 96 Sayfa
- Çeviren: Haldun Bayrı