Edebiyatın ve sanatın gittikçe aşağıya çekilmeye çalışıldığı şu günlerde her türlü mecradan sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Karşımızda çığlık çığlığa bağıran seslere karşı ne kadar duyurabiliriz bilmiyorum, lakin bir kişi bile kulak verirse daha güzel bir sabaha uyanmamız mümkün.
Öncelikle, 1 Ağustos günü açılan bir telefonla “performans düşüklüğü” bahanesi gösterilerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bünyesinde istihdam edilen 20 sözleşmeli sanatçının kovulma olayına değinmek isterim. Ayrıca kadroda olan 6 sanatçı da açığa alınmıştı. Onlar “Neden atılık?” diye soruyorlar. Biz de “Neden seyirci koltuklarından atıldık?” diye soruyoruz. Cevap? Yok… O günden beri sırf onlar değil, biz seyirciler de kapanan kapıların ardından elle tutulan cevaplar beklemekteyiz. İBBŞT bu sezon sahnelerini nasıl açacak? Çoğunu sahnede izlediğim sanatçıların “yüksek performanslı” oyunları ne olacak? “Biz nereye gidiyoruz?” sorusuna “Abi ben bakkala gidiyorum.” diye cevap verdikçe durumumuz daha da vahim olacak.
102 yıllık bir kurum olan Darülbedayi yeni sezonda perde açamayacak durumda. Sahnelenen oyunlardaki yönetmenler ise haklı olarak “Ben kendi oyuncumu isterim.” diyor. Bu yanlıştan en kısa zamanda dönülmesini umuyoruz…
Şimdi de “Devlet tiyatroları sadece ‘yerli’ oyunları sahneleyecek.” diye bir açıklama yapıldı. Bizim birlik ve beraberliğimiz için böyle bir adım atılmış. Bu adım mı bizim bir olmamızı sağlayacak? Yerli oyunlar zaten sahneye konuluyor; ne istediniz Shakespeare’den, Çehov’dan, Moliere’den? Benim milli duygum zaten varsa vardır, bir baş yapıt olarak “Hamlet” oyununu izlememden, “Martı” oyununu izlememden ne istediniz? Size ne zararı var bilmiyorum ama bize izlediğimiz takdirde çok yararı olacak oyunlar bunlar. Sanatı kısıtlamak yerine çoğaltmayı neden düşünmüyoruz? Bir birey olarak Shakespeare oyunu izlemenin bana çok katkısı olacak ama bir öğrenci olarak 5 oyun yerine 3 oyunla sınırlı kalacağım. Çünkü özel tiyatroların biletlerinin fiyatları daha fazla ve bir oyun, devlet tiyatrosunda izleyeceğim üç oyun demektir. Ülke olarak ileriye gitmek tek amacımız olmalı. Başka kaynaklarda ise “eski metinlerin oynanması devam edecek fakat yeni oyunları yerli çıkaracağız” demiş Birecik. Yerli oyun provası yapa yapa sonuç yine tahmin ettiğimiz gibi olacak yani. Bir fark göremedim?
OHAL nedeniyle Genco Erkal’ın oyunu “Güneşin Sofrasında- Nâzım ile Brecht” oyunu da yasaklanmış ve kısa sürede bu hatadan dönülmüştü. Bu durumları hâlâ aşamıyorsak sanatçılara çok büyük hakaret ediyoruz demektir. Sanat bağımsızdır, özgürdür. Bugün “En büyük Beşiktaş!” diye tribünde coşarken, sahnede rolü gereği “En büyük Fenerbahçe.” diyebilen kişiye biz sanatçı diyoruz zaten. Sen sadece yerli oyun koyarak kime, neyi anlatıyorsun? Lakin gözden kaçan bir şey var ki, sanatçı susturulamaz. Ama gözden kaçan daha da büyük bir şey var, seyirci de susturulamaz!
Yazıyı Ahmet Mümtaz Taylan’ın twitter hesabından attığı tweet ile bitiriyorum.