Yeraltı edebiyatını seviyorum diyorsanız bu kitabı mutlaka okumalısınız sevgili okur. Şöyle ki, yeraltı edebiyatının ilk örneklerinden diyebiliriz bu kitap için. Beat kuşağı daha doğmadan yaklaşık 20-25 yıl önce yazılıyor. Kitabın ön sözününde Charles Bukowski’nin açıklamaları yer alıyor. Toza Sor’dan çok etkilendiğini yazan, hatta “Fante benim Tanrımdı” diyen Bukowski’yi sevmiyor olsanız da, bunun kitabı okumanıza engel olmadığını unutmayın.
Karakterimiz hayalperest Arturo Bandini’nin dergide yayınlanmış tek bir öyküsü vardır. Günlerini annesinin gönderdiği paraları çar çur ederek ve portakal yiyerek geçirir. Yeni bir hikâye, roman yazmak ister ama bir türlü başaramaz. Derken, barda çalışan garson bir kızla tanışır ve olaylar gelişir.
“Ne günlerdi! Sokaklarda gezinir, emerdim sokakları. Arturo Bandini, tek bir kısa öyküyle, büyük düşler kuran büyük yazar. Hâlâ görebiliyorum onu, Bandini karakterini, kolunun altında yeşil kapaklı bir dergi, sürekli kolunun altında, insan ve hayvan aşığı, fark gözetmeksizin, filozoftu, genç bir filozof. Bir bar kızına aşık olup reddedilen genç bir yazarın basit öyküsü.” diye bahseder o günlerden John Fante, Büyük Açlık isimli kitabının “Toza Sor’a Önsüz” başlıklı yazısında.
Yalın, akıcı, samimi ve bir o kadar da gerçekçi bir anlatı. Öte yandan harika bir mizah. İlk başlarda bu mizah size ego olarak gelebilir. Ancak sonraki sayfalarda bunun ego olmadığını göreceksiniz. Hatta kitapta kendinizi bulacak, Fante’nin diğer kitaplarını da okumak isteyeceksiniz. Fante’nin Los Angeles Yolu, Bahara Kadar Bekle Bandini, Bunker Tepesi Düşleri isimli kitaplarında aynı karakterimiz yani Arturo Bandini yer alıyor. Bu kitaplarda da Bandini’nin hikâyesi size tuhaf ve bir o kadar tanıdık gelecek.
Toza Sor’un filmi de bulunmakta. Başrollerini Salma Hayek ve Colin Farrell oynuyor. Ancak takdir edersiniz ki, kitaptan filme uyarlanan çoğu film berbat oluyor. Bu kitap filmi için de berbat diyebiliriz. Ben yarısında kapattığımı hatırlıyorum. Tavsiyem filmi izlememeniz yönünde. Siz kitabı hayalinizde canlandırın sevgili okur. Hayal gücünden ötesi var mı şu dünyada…
Kitaptan birkaç alıntı daha yapıp yazımı sonlandırıyorum. Teşekkürler sevgili okur, ve unutmadan; yaşasın okumak.
“Yüzünü yıka, Arturo. Saçını tara, aynada beyaz saç taraması yaparken güzel kokmanı sağlayacak bir koku sür; kaygılısın Arturo, çok kaygılısın ve kaygı beyaz saç demektir. Yok ama, tek bir tel bile. İyi de, şu sol göze ne demeli? Rengi kaçmış gibi. Dikkatli ol Arturo Bandini; gözlerini fazla yorma, Tarkington’ın başına geleni düşün, James Joyce’un başına geleni düşün.”
“Tanrım, artık bir ateist olduğum için beni bağışla ama Nietzsche’yi okudun mu? Ne kitap! Ulu Tanrım, sana karşı dürüst olacağım. Bir teklifte bulunacağım sana. Benden büyük bir yazar yarat kiliseye döneyim. Ve lütfen Tanrım, bir ricam daha olacak: annemi mutlu kıl. İhtiyar o kadar önemli değil, onun şarabı var ve sıhhati yerinde, ama annem her şeye kaygılanır. Amin.”
“Dünyayı sarsmayacak, kimseyi öldürmeyecek, tek bir mermi bile sıkmayacak ama siz onu ölünceye kadar unutmayacaksınız, son nefesinizi verirken kitabımı anımsayacak ve gülümseyeceksiniz.”