Bu yazıyı gecenin bir vaktinde kaleme alıyorum. Televizyon kapalı ama onda neler olduğunu tahmin edebiliyorum: Televizyonlarda savaş ve ölüm haberleri var. Hiçbir ölümden etkilenmeyen siyasi kavgalar var. Saçma sapan programlar ve dizilerle yalan dünyalar kurup hayal satan prodüksiyonlar var. Şiddet var. Sömürü var. Bunların pornografisi var. Nefes alacak ufacık bir alan yok. Yaşamınızın her alanına sızmayı başarıyorlar. Bir şekilde maruz kalıyorsunuz.
Umutsuzluk içerisinde bir iç dökümüne dönüşmeden, bitirdiğim güzel bir kitabı sizlere anlatmak istiyorum.
Geceleri Sessizdir Tahran, aynı coğrafyada olduğumuz komşumuz İran’ın yakın tarihine bizleri davet eden bir roman. Yazarı İranlı Shaida Bazyar‘ın ilk romanı. 1979’da şahın devrilmesiye beraber olayların günümüze kadar gelişini onar yıllık arayla 5 farklı gözden, 2 farklı kuşağın algıladığı şekilde anlatmayı başarabilen çok başarılı bir anlatı. Yanı başımızda yaşanan acıları ve siyasi iktidar baskısının ne denli şiddetli olduğuna dair sizlere tanıdık duygular yaşatmaya aday bir kitap.
1979 yılında “Şahların Şahı” Pehlevi’ye karşı yapılan devrimle ülkenin başına getirilen Humeyni, kısa sürede ülke halkının beklentilerinin aksine öncekinden daha katı ve sert bir yönetim anlayışı gütmekte, siyasi tutuklamalar, işkenceler, hak ihlalleri ve gözaltında kayıplar giderek artmaktadır. Devrimin kendilerine özgürlük getireceğini düşünen İran’ın devrimci çocuklarından olan Behsad’ın ilk bölümde anlattıkları, bizleri o dönemin umut dolu bekleyişlerine, huzursuzluklarının korkuya dönüşmesine götürüyor. Bilinç akışıyla verilen günler, geceler, olaylar, hane içi diyalogların yansımaları, olayların gelişmesi ve beklentilerin yok oluşu, sizlere tanıdığınız hüzünleri, kederleri hatırlatıyor. Aynı kederin ortakları olduğunuzu, keder kardeşliği yaşadığınızı hissediyorsunuz. Bu bölümde İran’ın sokaklarını, günlük yaşantısını, ev adetlerini, sokakların yoksulluğunu ve baskıyı, şiddeti okuyorsunuz.
İkinci bölümde 1989 yılına gitmekteyiz. Bu bölümde, ilk bölümde ismen tanıdığımız Nahid anlatıcı konumunda ve Behsad’la beraber Almanya’dalar. Evlenmişler ve iki de çocukları olmuştur. Almanya’ya Humeyni iktidarının giderek artan baskıları karşısında siyasi sığınmacı olarak gelmişlerdir. Burada yaşadıkları zorlukları okurken, bir yandan içsel hesaplaşmaları yine bilinç akışı yöntemiyle okuyoruz. Çünkü İran’dan ailelerine haber vermeden kaçmışlar ve bir nevi onları arkalarında bırakmışlardır. İran’da yaşanan baskıyı radyodan dinlemektedirler ve uzakta olup elleri kolları bağlı bir şekilde kalmaları, onlar için fikren ve vicdanen zorlayıcı olmaktadır. Almanya’nın yaşama koşulları ve içten içe hissettikleri ait olamama sendromunu yazarımız bize hissettirmektedir.
Üçüncü bölümde 1999 yılında yeniden İran’a dönüyoruz. Ailenin büyük kızı Lale, annesi ve kardeşi ile beraber 25 günlüğüne İran’a tatile giderler. Büyümekte olan bir kız çocuğunun bakış açısıyla Almanya ve İran’daki yaşam şartları bizlere anlatılıyor. İki ülkenin standartları çocukların bakış açısıyla ve “anlam veremeyişleriyle” bizlere sunuluyor. Kültürel farklılıklardan, sokakların durumuna, ev içi ilişkilerden kadınların toplum içindeki konumuna değin kapsamlı bir karşılaştırma söz konusu ve yine yabancı olmayan dünyalara davet ediliyoruz.
Dördüncü bölüm 2009 yılına götürüyor bizleri ve evin ikinci çocuğu, üniversite öğrencisi olan Mu’nun anlatımıyla konuk oluyoruz. Almanya’da başlayan sokak hareketleriyle beraber, Orta Doğu’da yavaş yavaş kaynamaya başlayan siyasi kazanın karşılaştırmalı anlatımı gençlerin gözüyle bizlere anlatılıyor. İran’da yeniden patlak veren isyana ülkelerinden çok uzakta müdahil olamayan Nahid ve Behsad’ın ruh halleri oğulları aracılığıyla bize sunuluyor. Hayatlarına internetin girmesiyle beraber örgütlülüğün artması da burada değinilen başka bir konu. Yine her iki ülkede tanık olduğumuz çatışmaların farklılıkları, hak arayışlar karşısında hükumetlerin tavırları kaleme alınmış. Bu bölüm, ister istemez okurken Gezi zamanlarını hatırlatıyor. İsyanın başlayışı, gelişmesi, büyüyüşü… Tanıdık duygular, tanıdık hikâyeler… Bölümün karakterlerinden Meryem’in şu sözlerini buraya alıntı olarak eklemek istiyorum:
“Her şey yoluna girecek. Aptal medya sırf pedofil bir pop yıldızı öldü diye, dünyada bundan önemli olay yokmuş gibi davranıyor. Ama her şey devam ediyor. Göreceksin, Ahmedinejad gidince Mısır da ayaklanacak. Sonra Mübarek gidecek, ardından da Esad ve bir gün gelecek bütün diktatörler gidecek.”
Çok kolay klişe anlatımlarla sıradanlaşabilecek bir konuyu farklı bir anlatım tekniğiyle bizlere sunan Shida Bazyar bizlere tanıdık hikâyeler sunuyor. Basmakalıp düşüncelerden uzak, duygu sömürüsü yapmadan, yalnızca edebiyatın imkânlarıyla bize ortak tarihimizi anlatıyor. Sürgündeki insanların yaşadıkları, yabancılaşmaları, kimlik karmaşası, aidiyet problemleri incelikli bir dille güzel bir olay örgüsüyle karşımızda. Geceleri Sessizdir Tahran, kıymetli bir roman. Coğrafyamızın kederini satırlarında taşıyor ve okurken sizlere hissettiriyor.
- Geceleri Sessizdir Tahran – Shida Bazyar
- Hep Kitap – Roman
- 222 Sayfa
- Çeviri: Gül Gürtunca