“Tiyatro nasıl ortaya çıktı? Nerede ortaya çıktı? Neden 27 Mart, Dünya Tiyatrolar Günü olarak kabul ediliyor?” vb… başlıkları altında tiyatro ile ilgili genel bilgilerimi sizinle paylaşacağım.
Tiyatro her millette ve devlette dinsel inançlardan doğmuş ve bu inançları, şarkı, koro, monolog, diyalog gibi sesle ve sözle, sonra mimik ve jestle. aynı zamanda ritm ve dansla ifadeye çalışmıştır. İlk olarak Yunan tiyatrosu böyle doğmuş ve şarap tanrısı Dionysos şerefine söylenen lirik şiirlerle başlamıştır. Bu şiirlere “ditirambos” derler.
İlk insanlar doğayı taklit ederek başlamışlar. Amaç kendi dünyalarına egemen olmak. İşin içine cezbetmek kavramı girince de tiyatro ortaya çıktı. Yani, onu kendisine ilgili kılmak.
Yunan dünyası, Akdeniz’deki tüm uygarlıkları barındırdığı için tiyatro burada başlar. Dionysos için şiirlerin söylenmesi ise; bir tanrı ile faninin çocuğu olup, iki kere doğan olmasıdır. (Zeus-Semele) Semele çocuğu dünyaya getirmeden ölüyor, fakat Zeus çocuğu kalçasına saklıyor ve doğum gelene kadar orada kalıyor. Dionysos bağ bozumu tanrısı olarak gittiği her yere neşe götürüyor, sevilen bir tanrı olarak kabul görüyor.
O dönemde tanrılar, ölümsüz insan; insanlar, ölümlü tanrı gibi davranırdı. Tiyatroyu böyle düşünmek gerek.
27 Mart, Bahar başlangıcı diye kabul edilir ve bu törenler yapılırdı. Biz de Dünya Tiyatrolar Günü kabul ediyoruz.
Törenlerde daha sonra mitoslar gün yüzüne çıktı. Mitoslar, tarihsel sürecin karşılığı şeklindeydi. Daha sonra da tragedya, komedya kavramları ortaya çıktı.
Atina’ya 500’lü yıllarda demokrasi geldi. Halkın bilinçlenmesi ile aristokratlar tepki almaya başladı. Bir araya gelmeye karar verdiler. Atina; çok halklı, çok inançlı, farklı devletler barındıran bir kent oldu. Şenlikler artık örgütlü bir şekilde yapılmaya başladı . Yunan demokrasisinde aristokrat sınıfı belirleyici, köleler üretici idi.
İlk oyuncu Thespis, ilk kez sahneye “ben” olarak çıkmıştır. İlk kez sahnede koro ile diyaloğa girmiştir. Diyalog kısmının gelişmesi ise Yunan demokrasisi geldiğinde gelişmiştir. Daha sonra Roma tiyatrosu düşüncesi gelişti. Yunan tiyatrosunun devamı olmaktan dışarı pek çıkamadı.
Ortaçağ, tiyatronun gelişimi açısından sıkıntılı olmuştur. Katolik kilisesinin biçimlendirdiği yaşantılar içinde tiyatro; başlangıçta önemsenmeyen eğlence aracı, sonra cahil halka kilise öğretilerini açıklamak için bir araç olmuştur. En son herkesin katıldığı büyük organizasyona dönüşmüştür. Tiyatro oyuncuları hiç iyi karşılanmıyordu. Bu yüzden Rönesans tiyatro içinde yeniden doğuş olmuştur.
Rönesans döneminde Shakespeare, Marlowe oyunları adını duyurdu. Artık işin içine ‘insan’ girdi. İnanç merkezli yapıtlar ortaya kondu. Öyleki Shakespeare oyunları muhafazakardır. Kader, mutlak güç vurgusu yapılır.
17.-18. yüzyıllarında klasik akım Avrupa tiyatrosunda egemen oldu. Biçimlemede kurallara uyulması, akla ve sağduyuya uyulması önemsendi. Sonra yeni yorumlar oluşmaya başladı. Tiyatro eserleri düzyazı ile yazılmaya başlandı, günlük olaylar tiyatronun konusu oldu.
Günümüze kadar romantik akım, gerçekçi akım, karşı gerçekçi akım, fütürizm, sürrealizm, ekspresyonizm, belgesel tiyatro, epik-diyalektik tiyatro, absürd tiyatro, yoksul tiyatro, yüzüne tiyatro vb… bir sürü akım, düşünce tiyatroda etkisini gösterdi.
Bundan 100 yıl sonrasında daha neler neler ortaya çıkacaktır tahmin etmesi çok güç. Günümüzde maalesef “Tiyatro altın çağını yaşıyor,” diyemesek de, sanatçılar ve sanatseverler bu işin peşini bırakmadıkça tiyatro bitmeyecektir. Daha henüz DTCF hocaları görevinden uzaklaştırılmasına rağmen onların yanında olduğumuzu hissettirdikçe hiç değilse üzüntülerini hafifletmiş oluyoruz. Daha önce şehir tiyatrolarından bazı sanatçılar ihraç edilmişti lakin örgütlü tepkiler sonrası çoğu geri alındı. Tiyatro iyileştirir, diye boşuna denmiyor, öyle ya da böyle hepimiz iyileşecegiz.
27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü Kutlu Olsun!