Roberto Bolano’nun kitabın başında verdiği ipucuna göre Uzak Yıldız, yazarın bir başka romanı olan Amerika’da Nazi Edebiyatı’nın son bölümünde, üstünkörü ele alınan Şili Hava Kuvvetleri’nden Teğmen Ramirez Hoffman’ın hikâyesinin yeniden ve etraflıca ele alınmasıyla açığa çıkmış bir roman.
Romanda Şili’de 1973 Pinochet darbesiyle değişen hayatlar genç edebiyatçıların bakış açısıyla verilir. O yıllarda şiir atölyelerinde sesini arayan genç sosyalist şairler, darbeyle birlikte kendilerini bir savrulmanın içinde bulur. Bunun karşısında darbeden evvel şiir atölyelerinde tanıştıkları tuhaf bir şair, darbenin akabinde şiirine yeni alanlar açacaktır. Şiddetle halkını katleden darbe rejiminin havasına münasip bir şiirdir çünkü onunki. Bir önceki cümlenin sonunda şiirine yeni alanlar açacaktır ifadesiyle getirdiğim izah ise hiçbir mecaz anlamı içermiyor. Çünkü bu tuhaf şair, Carlos Wieder, şiirlerini kâğıtlara değil, gökyüzüne yazıyor.
Roman, şiir-siyaset ilişkisi, edebiyat eleştirisinin anlamı, medyanın durumu gibi meseleleri direnişin değil suskunluğun gölgesinde konu ediniyor. Yaklaşık 22 yıllık bir zaman diliminde cereyan eden olaylar, anlatıcısı atölyedeki şairlerden biri olan isimsiz bir kahramanın gözünden veriliyor. Kitap şu cümleyle başlar: “Carlos Wieder’i ilk kez 1971 ya da belki 1972’de, Salvador Allende Şili devlet başkanı olduğunda görmüştüm.” Romanın bu ilk cümlesinden başlayarak anlatıcının diline hâkim olan hava, ifadede müphemliktir. Anlatıcının vakaları verişi, yoğun olarak hep bir ‘‘galiba’’ veya ‘‘belki’’ ile yüklüdür. “Böyle olmuş olmalı” (s.26) “Belki o gün Santiago’ya yağmur bile yağmamıştır.(…) Belki de her şey farklı bir biçimde oldu. 1974 yılında, sanrı görme az rastlanır bir durum değildi.” (s. 78) Anlatıcının sesindeki bu tereddüt, bu emin olmayış hali; şiddet ve zorbalığın sarmalında sıkışan hatırlamanın veya düzenlerin çıkmazına karşı geliştirilebilecek çıkışın kıstırılmış imkânlarını akla getirir. Böylelikle roman her ne kadar genç sosyalist şairlerin vaziyetini içeren bir anlatı olarak belirse de tahminlerin aksine bir direniş kompozisyonunu barındırmaz.
Romanda olayların aslını teşkil eden şey, darbeden birkaç gün önce şiir atölyesinde tanışılan Carlos Wieder’in hayatı ve bu arada sonradan alınan duyumlar biçiminde okuduğumuz diğer şairlerin başına gelenlerdir. Ruiz Tagle yani gerçek adıyla Carlos Wieder, şiir atölyelerine girer ve oradaki sosyalist şairlerin arasına katılır. İlk yakınlaşmalardan, diğerleri ondaki tuhaflığı sezer fakat bir türlü anlamlandıramazlar. Her şey birkaç gün sonra olacak darbeyle açığa çıkar. Carlos Wieder Şili Hava Kuvvetleri’nde bir teğmendir ve uçakla gökyüzüne şiirler yazmaktadır. Darbeyi karanlıktan kurtaran ışık imgesiyle şiirleştirir. Ölümden söz açan karanlık ve tehditkâr mısralar bırakır gökyüzüne. Böylece bir şöhret yakalar. Ünlü edebiyat eleştirmenlerinin biri önemli bir dergide ona övgüler dizer ve şiirlerini tahlile çabalar. Yeni okuma önerilerinde bulunur. Bu esnada şiir atölyesine devam edenlerden Germandia kardeşler öldürülür. Anlatıcı olan şair hapse girer-çıkar ve Şili dışında yaşama uğraşı verir. Bir diğer şair üniversiteden atıldıklarından ayakkabı mağazasında çalışarak geçinmeye çalışır. Bu olayların sonrasında roman bitime yaklaşırken, yine esrarengiz karakterine, Carlos Wieder’e döner. Baskı süreci geçmek üzeredir ve Wieder kayıptır. ‘‘Yavaş yavaş Şili edebiyat çevrelerinde aslında Carlos Wieder’in de öldüğü fikri yayılır, eninde sonunda yatıştırıcı bir fikirdir bu, zira zaman değişmeye başlamıştı.’’ Darbe yönetiminin etkisi yavaş yavaş sona erer. Nihayetinde uzun süre kayıp olan Wieder’in izine İspanya’da rastlanır. Ona dair izlenimler artık değişmiştir: ‘‘Şaire benzemiyordu. Şili Hava Kuvvetlerinin eski bir subayına benzemiyordu. Efsanevi bir katile benzemiyordu. Gökyüzüne şiir yazmak için Antartika’ya uçmuş bir tipe de benzemiyordu. Uzaktan yakından ilgisi yoktu.’’(s.128) Ve Carlos Wieder’in sonu müphem bırakılmakla beraber okura sezdirilen ise onun öldürüldüğü olur.
Darbe sırasında 1973’te henüz 18 yaşında olan şair-anlatıcı, zor yıllar bittiğinde 40 yaşını geride bırakmıştır ve İspanya’da bir tren yolculuğu sırasında, toplumdan bize aksettirdiği son manzara ise şöyledir:
‘‘Hatırlıyorum da trenin küçük camından görüldüğü kadarıyla güzel ve sakin bir geceydi. Bazı istasyonlarda kızlar ve oğlanlar biniyor, bir sonraki istasyonlarda iniyorlardı, sanki oyun oynuyorlardı. Muhtemelen parası ve yakınlığı nedeniyle cazip buldukları yakındaki diskoteklere gidiyorlardı. Hiçbiri reşit değildi ve bir kısmı kahraman havalarındaydı. Mutlu görünüyorlardı. Sonra daha büyük bir istasyonda durduk. Bu çocukların babaları olabilecek işçiler bindi trene.”(s.130-131)
- Roberto Bolano – Uzak Yıldız
- Metis Yayınları – Roman
- 131 Sayfa
- Çeviren: Zerrin Yanıkkaya