2022 yılını, bana kazandırdığı güzel dostluklarla, sayısı az da olsa okunan güzel ve iz bırakan kitaplarla anacağım sanırım. Hayat zor, hele Türkiye gibi bir memlekette yaşıyor ve okumak, yazmak ve üretmek adına bir şeyler yapma gayretindeyseniz, çabanızın karşılık görmesi daha da zor. Meşgaleniz yalnızca bunlarsa ne demek istediğimi sadece bu çabaya odaklananlar anlayacaktır. Her ne kadar zorlu kararlar almış da olsam, yanımda beni ve aldığım kararları destekleyen insanların olduğunu bilmek kadar insanı iyi hissettiren bir şey yok galiba.
Arlin Çiçekçi ile tanışmamız öyle güzel gelişti ki… Böyle dostluklar kurmayı çok seviyorum. Kitaplar ve onlar üzerinde doğan düşünceler üzerinden kurulan arkadaşlıkların zor sarsılacağı kanaatindeyim. Arlin’in kitabını (Beşerbazın Mârifeti) bir gün içinde bitirince aklıma ilk gelen şey ona yazmak oldu. Duygularımı, düşüncelerimi, henüz ilk kitabını yayımlamış bir yazara ilk elden iletmenin önemini biliyordum çünkü. Öyle bir şeydir ki, siz üzerinde aylarca, hatta senelerce uğraştığınız bir kitaba okur sadece “beğenmedim” dediğinde bile demoralize olabiliyorsunuz. Zamanla buna alışıyor ve aşıyorsunuz ama birilerinden destek görmek de istiyorsunuz. Arlin’e yazarken onun ne kadar iyi bir hikâye anlatıcısı olduğunu tüm samimiyetimle ve inancımla söyledim. Bugün, bu satırları yazarken ve ikinci romanı Servi Nine ve Üç Güzelleri bitirmişken hâlâ aynı yerde ve düşüncedeyim. Arlin çok iyi bir hikâye anlatıcısı ve onun romanını okuduğum için tekrar mutluyum.
Hazırladığım podcast Yazı Hariç’e konuk olduğunda Arlin, Servi Nine ve Üç Güzeller’in açılış cümlesini söylemişti:
“Hayat anlardan ibaret derler ama yanılırlar, hayat aslında sonlardan ibarettir.”
Kıskandım tabii ki. Hangi yazar güzel bir açılış cümlesini kıskanmaz ki? Buraya sohbetimizi koyayım, belki dinlemek isteyenler olur:
Kitap işte bu cümleyle başlıyor ve her bölümde kendi içinde tamamlanan otuz son sunuyor. Tüm bölümlerinin birbirine bağlandığı çerçeve anlatıda ise bir mücadeleye tanıklık ediyoruz: Güçlü olanla güçsüz olanın mücadelesine. Elindeki gücü, kuvveti kural tanımazlıkla kullanmaya çalışanla, kelimelere, hikayelere ve insanların birbirine duyduğu güvene sarılanların tanıdık mücadelesine. Kadının dünyanın hangi coğrafyasında hangi zamanında yaşamış olursa olsun hep hayatta kalma mücadelesine şahitlik ediyoruz.
Gelelim hikâyemize. Suna. Babasının karadutu Suna. Nice güzel heves ve hayalle başlayan ancak mutsuzluğa evrilen evliliğini bitirme cesareti göstermiş, yabancısı olduğu şehirde tek başına ayakta durmak istemekte, bu şehre alışmaya çalışmakta. Halasından kalan evin genişçe yatağında uyumaktansa salonun servi gören divanında uyuyor. O servi ki ona huzur veriyor. Gidip altına oturası geliyor. O serviye yoldaş oluyor, servi de ona. Hem de ne yoldaşlık.
Bir bayram sabahı servinin altında yoksunluklarıyla otururken servinin parkındaki simit satıcısıyla sohbete başlıyorlar. Anlatıyor ki simitçi, burada bir yatır var, var ya bu küçürek parka bile göz koydular bina dikecekler… Suna üzülüyor. Suna dertleniyor. Ama elden ne gelir. Elden neler gelir, neler. İnsan yeter ki istesin.
Sonrası upuzun bir çabalama hikâyesi. Suna’nın, Dina’nın, Çiçek Teyze’nin, Yeter’in, Zemzem’in, Bedriye’nin, Servi Nine’nin hikâyesi. Bugünden, dünden, yarından, yüzyıllar öncesinden. Belki de yüzyıllar sonrasından, kim bilebilir ki. Suna bir destan yaratıyor; hepsi ağacı, nefesi, canlıyı, insanı hayata bağlayabilmek için.
Arlin Çiçekçi, bir yazarın yapması gerekeni her köşesiyle yapıyor. Sizi metne hapsediyor adeta. Bitmeden kurtulamıyorsunuz. Hikâye anlatıyor. Karakter yaratıyor. Sizi geçmişe götürüyor, türlü karakterlerin vücudunda canlandırıyor. Yoktan var ediyor, var olanı yok ediyor. Yaratıyor, yok ediyor, var ediyor. Bir yazarın yapması gerektiği gibi.
Arlin’in dönem anlatısı yapma, bu hikâyeyi layıkıyla anlatma ve okuruna geçirme yeteneği yadsınamaz bir gerçek. Onun kitaptaki bizi Osmanlı zamanına götürdüğü bölümleri nasıl hızla ve hevesle okutuyor kendisini, tariflemem mümkün değil. Bu nedenle bu satırları yazarken düşünüyorum ki Arlin daha fazla zaman ve dönem anlatısı yaratmalı, anlatmalı, okutmalı. Ben samimiyetle bekliyorum, okuru olarak istiyorum.
Servi Nine ve Üç Güzeller’i çok sevdim. Karakterleriyle. Hikâyesiyle. Anlatımıyla. Düşündürdükleriyle. Daha ne isterim ki. İyi niyetle öneririm.
- Servi Nine ve Üç Güzeller – Arlin Çiçekçi
- İthaki Yayınları – Roman
- 208 sayfa