Feyza Kartopu ile çıktığı ilk günden itibaren okurların dikkatini çeken kitabı “Salyangoz Avcıları” ve çocuk edebiyatı üzerine konuştuk…
Salyangoz Avcıları çocuk edebiyatımız için hayırlı olsun. Umarım çokça okura ulaşır. Bize yazma serüveninin nasıl başladığı ve ilerlediğinden bahseder misin?
Teşekkür ederim, ben de öyle olmasını umut ediyorum. Yolculuğum, Salyangoz Avcıları’ndan çok daha önceye dayanıyor. Yıllardır bu alanda yazıyor ve çocuklara, edebiyat dergileri aracılığıyla ulaşıyorum. Çocuklar için yazmak ve masalların büyülü dünyasında gezinmek bana keyif veriyor. Bir kitap düşüncesi içimde filizlenince bu alanda, daha önce çalışılmamış konular üzerine yöneldim ve bu doğrultuda araştırmalar yaptım. Kadim şehirlere yönelik çalışmalar olmaması ve eskiye olan iştiyakım, beni Şehir Günlükleri’ni yazmaya itti. Bu yönüyle Salyangoz Avcıları çocuk edebiyatında bir boşluğu dolduruyor, bu benim için büyük bir mutluluk.
Kitabı ana hatlarıyla yazdıktan sonra ne kadar süre daha çalıştın? Bir metnin üzerinde uzun süre durmayı sever misin?
Çocukları ciddiye alan bir edebiyattan ve kaliteli bir mizah anlayışından yanayım. Çocuk edebiyatının üst yaş sınırı olmadığından da ortaya konulan ürün, büyük-küçük herkese keyif verebilmeli. Bu çok hassas bir nokta. Bu bilinçle, metni taslak olarak bitirdikten sonra aylarca üzerinde çalıştım ve üslup denemeleri yaptım. Kitabın bazı bölümlerini defalarca kez baştan yazdım. Bu haliyle uzun soluklu bir serüven olduğunu söyleyebilirim.
Çocuklar için yazarken nelerden esinleniyorsun?
Tabiat benim evim. İlhamın izlerini hep orada arıyorum. Ağaçlardan, şifalı otlardan, yağmurdan sonra çıkan salyangozlardan, her mevsim değişen ve başkalaşan tabiat örtüsünden, karıncaların üretkenliğinden, göğün senfonisinden, güzel melodilerden, dalından koparılan meyvelerden, kalimbanın büyülü tınısından, kahve kokusunun davetkârlığından, dağlardan, derelerin nazlı akışından, göğe uzanan salıncaklardan, toprağı yararak çıkan filizlerden, doğanın içinde yürümekten ve daha pek çok büyülü şeylerden ilham alıyorum.
Salyangoz Avcıları’nda bilgiyi verirken öğreticilik kaygısı gütmüyor olman dikkat çekici bir durum ve bunu esprili bir dille yansıtıyorsun. Bunun için ayrıca çalıştın mı?
Aslında üzerine çalıştığım proje didaktik bir temele dayanıyor. Kadim şehirlerin 1000’li yıllarını anlatmak, o dönemin toplumsal ve sosyolojik yapısından, geleneklerinden ve yaşantılarından izler taşımak, demek bir bakıma. Tüm bunları öğretici bir üslupla değil de mizahî bir üslupla vermek ve kurguyu sağlam bir temele oturtmak için ayrıca çalıştım. Bir sene boyunca gittiğim kafeteryalardaki menüleri, aktar dükkânlarının listelerini, şehir tabelalarının ve çöp konteynerlarının üzerine yazılan mizahî cümleleri not ettim. Toplu taşıma araçlarındaki diyaloglara kulak kabarttım. Aklıma gelen esprileri ve güzel cümleleri mütemadiyen not ettim ve not etmeye devam ediyorum. Yanımdan ayırmadığım bir defterim var. Kullanabileceğim onlarca malzeme de.
Kadim şehirlerin unutulan güzelliklerini oldukça akıcı bir dille anlatıyorsun. Serinin diğer kitapları da aynı şekilde mi ilerleyecek? Biraz kopya vermek ister misin?
Teşekkür ederim. Her kitabın kendi içinde bütünlüğü ve bir farkı olsun istiyorum. Bu yüzden, serinin diğer kitaplarının üzerine çok daha fazla şey katmam, hem kurguyu hem de üslubu daha ileriye taşımam gerek. Şehir Günlükleri’nin ikinci kitabı için zihnimde bir kurgu fikri yeşermeye başladı. Bunun olgunlaşması için notlar alıyor ve üzerine çalışıyorum. Şu an romanın zihinsel sürecini yaşıyorum. Sonra yazıya dökme süreci var. Zihnimde fantastik temelli bir kurgu var, ama yazınca nasıl yol alır bilemem. Orası, şu an benim için de bir sürpriz.
Okurken de yazarken de “çocuk edebiyatı” konusunda senin en hassas olduğun noktalar neler?
Yetişkinler nasıl ki estetik zevk aldıkları kitapları okuyor ve bunlardan keyif alıyorlarsa çocuk edebiyatı için de bu geçerli. Çocuklar kendilerine üst perdeden seslenen ve devamlı bilgi vermeye çalışan, sanatsal yönü zayıf kitapları sevmiyor. Bu minvaldeki kitapları çocuk edebiyatı kategorisinde değerlendirmek de zannediyorum ki doğru olmaz, bunlara salt çocuk kitapları diyebiliriz. Çocuk edebiyatı, çocuğu hafife almayan, onlara birey olarak değer veren ve onların da bir estetik zevke sahip olduğu fikrini benimseyen metinlerdir. Ben hem kendi okumalarım hem de yazı dilim için böyle bir edebiyattan yanayım.
Kitap çıkar çıkmaz okurların dikkatini çekti ve sosyal medyada kısa sürede kendisine yer edindi. Sana gelen yorumlar nasıl?
Çok güzel geri dönüşler alıyorum. Salyangoz Avcıları’nı okuyan öğrencilerden gelen yorumlar ve videolar mutluluk verici. Mektuplar yazan, Fesleğen Köyü çocuklarını resmeden öğrenciler var. Salyangoz Avcıları’nın sonuna eklediğim “Oyuncak Yapma Kılavuzu”nu takip ederek oyuncak yapanlar da. Çocukların doğadan topladığı materyalleri oyuncağa dönüştürdüğünü görmek ve buna vesile olduğumu bilmek şahane bir his. Salyangoz Avcıları için malzeme topladığım dönemde, kurguya eski oyuncakları da dâhil etmeyi düşündüm ve bu alanda epeyce araştırma yaptım. Eskiden hemen her bulduğu materyali oyuncağa dönüştüren üretken çocuklar vardı. Şimdiyse binlerce uyarıcının ve reklam ağının içinde kalan tatminsiz çocuklar… Bu sıkışıp kalmışlıktan bir nebze de olsa edebiyat aracılığıyla kurtulmaları düşüncesi umudumu tazeliyor.
Yazma eylemi konusunda bir rutinin var mı? Her gün belli saatler ya da belli sayıda kelime yazmak gibi…
Ben rutinlerle yaşayan bir insanım. Hatta çoklarına göre sıkıcı bir hayatım olduğunu bile söyleyebilirim. Genellikle sabahın ilk ışıklarında yahut gecenin ilerleyen saatlerinde masa başına geçiyorum ve şartlar el verdiği ölçüde yazıyorum. Hem de ara vermeden. Belli rutinlere sahip olmadan bir şeyler üretmek pek de mümkün değil. Burada, ilham aldığım kadınlardan biri olan Frances Trollope’u anmak istiyorum. Frances, altı çocuğuna ve hasta kocasına bakan bir yazar. Bir yandan ailesiyle ilgilenirken bir yandan da bitmez tükenmez bir iştahla romanlarını yazıyor. Bunu, saat dörtte kalkıp kahvaltı vaktine kadar dört saat boyunca yazarak yapıyor. Hem de her gün. Bir kez bile aksatmadan. Frances’in saat dörtte yapacağı şey belli. O saatte kalkıp masa başına geçiyor ve birbirinden şahane romanlar kaleme alıyor. Hepsi bu. Basit ama büyülü. Bu bakımdan belli rutinlere sahip olmanın önemli olduğunu düşüyorum.
Düzenli yazma ve okuma konusunda motivasyonunu nasıl sağlıyorsun? Birçok insan bu motivasyonu sağlayamadığından şikâyetçi olur genelde.
Dediğim gibi belli rutinlere sahibim. Her gün ne yapacağım belli. Yapmam gerekenlere ayırdığım zaman dilimi de. Bu doğrultuda yaşayınca okumak ve yazmak da hayatın içindeki belli rutinlere dönüşüyor. Yazabilmek için okumak zorundasınız. Farkındalıklı okumalar yapabilmek için de yazabilmeniz gerek. Bu ikisi birbiriyle ilintili şeyler. Birlikte yürütülmesi gerek. Ben de böyle yapıyorum. Ama hayatımın bir parçası olarak yapıyorum bunları. Okumayı ve yazmayı boş zamanlarınızı değerlendirebileceğiniz bir uğraş alanı olarak gördüğünüzde motivasyonunuzu kaybedebiliyorsunuz. Bu yüzden, bunları hayatın belli bir rutini hâline getirmek gerek. Hayatın bir parçası, hatta merkezi hâline. Böyle olduğunda herhangi bir motivasyon sorunu kalmayacak ve tüm bunlar güzel bir alışkanlığa dönüşecektir.
Sırada masal kitabın var diye biliyorum, biraz da ondan bahseder misin? Şu an ne durumda tam olarak?
Evet, pek yakında okuyucusuyla buluşacak bir masalımız var. Şu an çizim aşamasında. Çocukluğu dut ağacının dalına kurulu bir salıncakta, masallar dinleyerek geçen biri için masalların önemini tahmin etmek zor değil. Masallar benim için çok kıymetli. Onlara hep inandım. Benim masalım ise doğaya, yitip giden ve değişen dünyamıza dair bir farkındalık masalı. Amacına ulaşırsa ne mutlu…
Son olarak örnek aldığın ve okumaktan keyif aldığın yazarlar kimlerdir?
Gianni Rodari ve Roald Dahl çocuk edebiyatında en keyif alarak okuduğum isimler. Onların hem kurguları baş döndüren güzellikte hem de dilleri. Sözcüklerle dans ediyorlar ve ben buna bayılıyorum! Bunun yanında, karşımda duran kitap deryasında yolumu kaybetmeden ilerlememi sağlayan ve bu yolda bana rehberlik eden öyle çok yazar var ki…
Dostoyevski, Kafka, Zweig, Virginia Woolf, Marguerite Duras, Ayşe Şasa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cemil Meriç